Başörtüsünün Türkiye'de nasıl bir devrim yarattığını, kadına uygulanan psikolojik baskının ülkemizde ve bölgede neleri devirdiğini yaşadık ve gördük.
Ama; yaralanan, hapse düşen, dağa çıkan, PKK'ya destek veren, erkeklerle birlikte mücadelenin en sertine katılan, ölürken de yakınlarının yüreğini dağlayan ve geride kalan yüzlerce kişiyi örgüte, önce sempatizan sonra da militan yapan Kürtçü kadını göremedik.
Bunu kabul edelim!
Devlet aklı; Ak Parti hükümetlerine kadar PKK terörünü, ya dağa çıkmış bildik eşkıya güruhu ya da 'eril' bir terör faaliyeti gibi algıladı ve mücadeleyi de buna göre yaptı.
Bir türlü PKK, BDP ve KCK'in kadın-erkek 'eş çalışma' sistemi kurduğunu, stratejisini de buna göre geliştirdiğini anlayamadı. Bugün bile durumu kavrayacak ve ona uygun adımlar atacak devlet aklına sahip değiliz.
Bunu da kabul edelim!
Bizde güvenlik birimleri, gözü kara, bileği sağlam erillerden oluşur; bir kadının erkekten daha etkili konumda olması hayal bile edilemez. Bunlar olsa olsa fitne fesat fikirler olabilir.
Bir başka zaafımız şu, ondan da bir türlü kurtulamıyoruz:
Kürdün aklı ermez!
Kürt kim, devlet kurmak kim!
Sanki yaşadıklarımız Kürtçü aklın eseriymiş gibi.
Kimse;
'Beyler, bu iş dünyanın aklı ile yürüyor; bizimkiler sadece uygulayıcı. Aklı alan da, veren de memnun. Ölün, diyorlar bizimkiler de ölüyor! Çünkü dünyanın stratejik aklı, Kürtçüleri bir devlet kuracaklarına inandırmış! Kürtçüler, ne biz Türklerin ne de Kürtlerin aklına inanıyor' demiyor!
İşbirlikçilere gelince..
Bu işler, her zaman ve her dönemde olur. Milli Mücadeleyi, Saray ve İstanbul Hükümetleri başlattı, zor anlarda destek verdi, geliştirdi ve yeni devleti kurdu gerçeğini anlamayanlara, ihanetin ne olduğunu anlatamayız!
Devlet aklı, bunu halka anlatmayı gururuna yediremedi. O nedenle 'Hain!' suçlaması, yerli yersiz o kadar çok yapıldı ki, hain olmak, büyük siyasetin içinde olmakla eş değer görüldü!
Gelelim Ak Parti'ye.. %50 oy alan partimize..
Ak Parti'nin kurduğu hükümetler 9 yılı aşkın bir süreden beri kesintisiz Türkiye'yi idare ediyor. Ülkede yaşanan her olumlu ve olumsuz gelişmeden Ak Parti de sorumludur. Görev, oy istemekle bitmiyor.
Türkiye bir yandan rekor düzeyde büyürken diğer yandan da zihnen ayrılmış; fiilen de ayrılmak üzere… Bu durumda partimizi gelişmelerin dışında tutamayız! Tutsak da buna kimseyi inandıramayız!
Sayın Başbakanım,
Teşkilatlarımız tehlikenin farkında değil. Zafer sarhoşluğu içinde hükümetimizin başarılarını konuşmak, daha çok hoşumuza gidiyor. Yüz binlerle ifade edilen teşkilat görevlilerimiz var, Allah aşkına bunlar ne işe yarıyor?
BDP, Doğu ve Güneydoğu'da eğittiği kadınlara ve erkeklere şimdilerde büyükşehirlerin varoşlarında ev sohbetleri yaptırıyor. Hepsi çok iyi eğitilmiş. İnsanları derinden etkileyecek, ikna becerisi yüksek duygulu konuşmalar yapıyor. Türkiye'yi ve dünyayı analiz edip, kendilerince çözümler sunuyorlar.
Bu yazıyı oy deposu olarak görülen varoşlarda oy kaybetme endişesiyle yazmadım. Partimiz o kadar zafer sarhoşu ki, mevcut teşkilat yapımızla bu zeminde siyaset yapamayız, onu anlatmaya çalışıyorum.
Sayın Başbakanım!
En azından BDP grubunun TBMM'deki etkinliğini izlemektesiniz. Her konuda nasıl kadın erkek birlikte hareket ettiklerini, eş başkanlık sistemini uyguladıklarını görüyorsunuz. Kadını, siyasal mücadelede gerektiğinde lider ve müzakerede temsilci yapabiliyorlar. Önümüzdeki seçimlere fermuar sistemini uygulayarak, her makama bir kadın bir erkek birlikte veya dönüşümlü erkek kadın eşleşmesiyle hazırlanıyorlar.
Bu gelişmeleri yakından izleyen Ak Parti ise, 81 il başkanının 81'ini de merkezi kararla 'erkek' olarak belirliyor! Nüfusun ve seçmenin %50'si kadın olmasına rağmen bu kadar 'eril' olmaya gerek var mı?
Bunu aklım almıyor, inanın almıyor!
'Biz bu gelişmelerin farkındayız, Kadın ve Gençlik Kollarımızı bunun için kurduk' diyorsanız, izninizle yazımı burada kesmek istiyorum, Sayın Başbakanım!