Bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e saldırmak, uygulamalarını eleştirmek daha da ileri gidip O'nun bize miras bıraktığı tüm eserlere acımasızca kusmak adet oldu. Şu sıralar 'adet' geçiren beyinlerin sosyal medya başta olmak üzere farklı platformlarda yaptığı yorumları ibret ve şaşkınlıkla takip ediyorum.

1919'da bir ülkenin kaderini işgalci ve kasap milletlerin ellerinden kurtarmak için büyük bir yükün altına giren; gül gibi İstanbul hükümetine uyup, haremine farklı milletleri katabilecekken, bir ulus olma bilincini haykıran bir öndere kim neden hakaret eder? Dünyayı iyi okuyabilen, başka ülkelerin liderlerinin bile gıpta ile baktığı, andığı bir Ata'ya saygıszlık kimin gülümsemesinin ifadesi olabilir?

1920 yılında 'ulusal egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' ifadesi ile halka hakkını teslim eden; 'Türk Çocuğu Atalarını Tanıdıkça Daha Büyük İşler Yapmak İçin Kendinde Kuvvet Bulacaktır' sözleri ile kendi halkının çocuklarına geçmişlerini unutmamaları gerektiği konusuna öğütler veren bir millet önderine kim kaş çatıp, diş sıkabilir? Yetmemiş, bir ülkenin reisi Cumhuru kendilerini işgalci devletlerden kurtaran bir halka Arap şeyhleri gibi el etek öptürebilecekken, kendi kadınına seçme ve seçilme hakkı tanımış gerçek bir demokrata kim iftira atabilir?

1923 yılında kula kulluk eden bir milleti Cumhuriyet şerefine eriştiren, demokrasiyi yaşam biçimi haline getiren, ülkesinin özgürlüğü için çoluk çocuğunu ölüme gönderen bir milletin çocuklarına bayram hediye ederek dikkat çeken bir lider kimi telaşlandırabilir?

Para ve menfaat uğruna gelene ağam, gidene paşam demenin insanda yarattığı 'asimetrik psikolojik savaş', bir milletin kendi ecdadına nasıl küstürülürün korkunç bir ifadesi. Bir millet sadece öldürülerek mi yok edelir? Dilini, dinini, irfanını yok edip hayallerini, umutlarını, çabalarını boşa çıkarıp geçmişine intikam hırsı yerleştirilen bir gençlikten bir şey beklemek hangi aklın ürünü?

Bu ve buna benzer örnekleri çoğaltıp kalplerimizi kanatabilir, gözyaşlarımızı akıtabiliriz.

Son zamanlarda ülkemizin yaşadığı günler ciddi bir travmadan ibaret. Bu travma hiç 'bitmesin'leştirilerek beyinlerimiz yavan edebiyatlara kurban ediliyor. Bir bakıyorsunuz, yavan edebiyat üreticileri, düşünce kuruluşları bin yıllık tarihsel düşlerinin gerekliliklerini yerine getirip para ve saltanatla sizi kendinize düşman ediyor. Dine saygı duyan ve onu gönlü ve ruhu ile yaşatan biri olmanızın önüne geçip, 'dinci' olmaya itiyor.

Yetmiyor, geçmişten gelen intikamın ürünü çocuklar alnı secdeye değmediği, ağzında Kur'an'ın gerçek anlamı olmadığı halde 'dinci' olma ekseni üzerindenden klonlanıp, piyasaya sürülüyor. İnsanların beyninde gerçek bir din adamı olmak yerine, şekilci bir anlaşıyor yaygınlaşıyor...

Bu kadar fikir arsızlığı yaşanırken bu arsızlığın sorumluları kim? Tüm suç arsızların mı?

Tabi ki hayır...

Bütün bu beyin yobazlarını hareketlendiren, dış servis istihbaratçılarına akıl almaz fikirleri altın tepside sunan şu bizim sahte Atatürkçülerimize ne demeli? Atatürk üzerinden nemalanarak, keselerini dolduran, Atatürk afişleri ile üretilmiş 'kukla toplum' şekillendiricilerinin hiç ortada yokken ötekileştirme ve faşist eylemlerine ne demeli? Yavuz hırsız ev saihibini bastırır' hesabı ile çalışan toplumun en önemli kademelerinin, bir neslin çürümesine bilerek seyirci kalmasının, böyle bir intikam cahilleri üreteceklerinin farkında değiller miydi? Bir yandan ötekileştirirken, bir yan dan da ötekileştirdikleriyle kol kola eylemler üretmediler mi?

Bir yandan hiç ortada yokken, başkalarının savaşlarına alet olup bindirilmiş kıtaları kendi ülkesine taşıyan siyasetçilerimiz, bin yıllık bir rüyanın aldananları olduklarını nasıl göremediler? Çanakkkale, Dumlupınar, Kurtuluş Savaşı sırasında omuz omuza savaşmış, ortak acılar yaşamış bir milleti bu kadar küçük, bu kadar aşağılayan, bu kadar bayağılaştıran bir zihniyet sözde Atatürk savunucularının başımıza açtığı işler değil mi?

Peki hal böyle iken biz kime kızıp, kendimize çeki düzen vereceğiz?
Kendimize mi?
Güldürmeyin beni...