Tarih 12 Haziran 1980’’i gösteriyordu.
Kredi ve yurtlar Kurumu'na bağlı İnciraltı Öğrenci Yurdu'nda o gün her zamankinden biraz farklı bir hareketlilik yaşanıyordu ve yurt, her zamankinden daha kalabalıktı.
Ertesi gün 13 Haziran'da yapılacak üniversite sınavı için Anadolu’’nun dört bir yanından sınava katılmak üzere gelen liseli gençlerin bir kısmı da, o gün yurdun konukları arasındaydı.
Üniversite kapılarında umut aramak için Anadolunun farklı illerinden/ ilçelerinden/köylerinden gelen liseli gençler için, yurtta kalan üniversiteli ağabeyler/ablalar, bir moral gecesi düzenlemişlerdi.
Üniversiteli gençler ve üniversite adayları, yurdun bahçesinde toplanmıştı.
Bağlamalar çalınıyor, halaylar çekiliyor; ertesi günün sınav heyecanı, türkülerle yatıştırılmaya çalışılıyordu.
Yurdun çevresinde karanlıkta ise başka bir hareketlilik vardı.
O hareketliliğin ne olduğu, az sonra dökülecek kanlarla anlaşılacaktı...
*
Öğrencilerin moral şenliği sürerken, binlerce asker İnciraltı Yurdu'nun etrafını sarıyordu.
Polis, bölgenin giriş-çıkışlarını kesmiş, İnciraltı Yurdu'na ulaşacak yardımı önlemekle görevlendirilmişti.
Düşman bölgesine çıkartma yapmak üzere eğitilmiş, özel donanımlı Foça Amfibi Birliği de ’“görev’” başındaydı.
Birliğin başındaki bir asker, İnciraltı Yurdu kapısına dayandı ve bağırdı:
"Türküler sussun, halaylar dursun, herkes ayağa kalksın!’”
Öğrenciler karşılarındaki yüzlerce silahlı askerle göz göze geldi.
’“Ateş!’” diye bağırdı bir asker sesi.
Kurşunlar yağdı gecenin karanlığından. Kafalara, kollara, bacaklara...
Kimi vurulup düştü, kimi can kaygısıyla kendini yere attıl.
’“Ayağa kalkın’” diye bağırdı aynı ses. Öğrenciler kaçıştı. Bir kısmı ’“Kahrolsun Faşizm!’” diye haykırdı. G-3’’ler, Tomson’’lar yeniden ateşlendi.
6 öğrenci, katledildi.
Üniversite umutlarıyla gelmişlerdi...
Üniversite yurdu mezarları oldu.
Yaralı ve sağ kalma ’“şansı’”nı bulanlar, gözaltına alınarak İnciraltı yollarına dizildi. Polisler yetişti, asker çekildi.
Polis copu indi birçoğu yaralı yerde yatanların üzerine.
Çok sonraları, ölenlerin biri hariç diğerlerinin zamanında hastaneye götürülmedikleri için 'kan kaybından' can verdikleri anlaşılacaktı...
*
İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı'nın katliamdan sonraki açıklaması şöyleydi:
"13 Haziran ÜSS için İzmir’’e şehir dışından gelen öğrenciler önceden alınan tedbir ve tertiplerle yurtlarda misafir edilmişlerdir. Bu öğrencilerden bir kısmının misafir edildikleri İnciraltı yurtlarında saat 21.00'de yurt öğrencilerince, öğrenci adayları ile birlikte düzenlenen bir toplantının Sıkıyönetim güvenlik güçlerince, Sıkıyönetim emirlerine aykırı bulunduğu gerekçesiyle önlenmek istenmesi üzerine çıkan olaylar sırasında getirilen İsmail Baytok, Hüseyin Akdağ, M.Ali Arın, Mustafa Uslu, A.İhsan Tan isimli öğrenciler ateşli silah mermisi yarası alarak can verdi. Erhan Üst baş, Murat Çalıkuşu, Hakan Erez, Ömer Sarıtoprak, Mehmet Çalışkan, Ahmet Kamil Utkan, ve Hasan Nergis isimli öğrenciler çeşitli yerlerinden yaralanmışlardır. Bu yaralı öğrenciler tedavi altına alınmışlardır. Hafif yaralı olan bazı öğrenciler de ayakta tedavi görüp serbest bırakılmışlardır. Hemen başlatılan adli soruşturma sürmektedir. Kamuoyuna teessürle duyurulur."
*
CHP'nin, 6 öğrencinin öldüğü, 60'ının da yaralandığı katliamı araştırmak üzere görevlendirdiği iki İzmir Milletvekili Kaya Bengisu ve Ferhat Aslantaş'ın yaptıkları basın açıklaması ise şöyleydi:
"Ne kadar gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın, bu kanlı bir facia ve kitlesel bir katliamdır.
Olayda öğrencilerin provokasyona neden olabilecek hiçbir eylem ya da girişime yönelik hiçbir ize rastlanmamıştır.
Öğrencilerin bazı konuları tartıştığı forum değil, sadece eğlence yaptıkları kesin şekilde anlaşılmaktadır.
Eğlencenin bitimine yakın eğlence alanına giren güvenlik kuvvetleri öğrencilerin üzerine ateş etmişler, panik başlayınca ateşi daha da artırarak, kaçan ve yere yatan öğrencilerden bir kısmının ölümüne, bir kısmının da ağır yaralanmasına neden olmuşlardır.
Yaralıların çoğu, arkaları güvenlik güçlerine dönük olarak kaçarken arkalarından ve hatta birisi yüzü koyun yattığı yerde tabanından paralanmışlardır."
Milletvekilleri güvenlik kuvvetlerinin kasıtlı davrandıklarını belirterek, olaydan saatler sonra hastanelere götürülen öğrencilerin tedavi edilmeden, kurşunları çıkartılmadan karakola gönderildiklerini, ifade ederek devam ederler:
’“Hipokrat yemini etmiş olan doktorlar yaralıları nasıl hemen karakola yollarlar?Bazı hastaneler yaralı öğrencileri hastanelerine almamışlardır. Ancak bizim çabalarımızla Hipokrat yeminini unutmamış Ege Üniversitesi'ndeki demokrat doktorlar yaralı öğrencilerimizi tedavi etmişlerdir.
Bu bir devlet terörüdür. Bu olaydan güvenlik kuvvetleri sorumludur. Devlet kendi eliyle kendi vatandaşını öldürmektedir. Bu bir cinayettir, vahşettir."
*
Tarihin en karanlık ve en kanlı dönemlerinden biri olan 12 Eylül'deki katliamlardan biri; ölü sayısının dahi net bilinemediği (kimi kayıtlar 5, kimisi 6 diyor çünkü), 60'a yakın öğrencinin yaralandığı İnciraltı Öğrenci Yurdu katliamı, 30 yıl sonra bugün yargıya taşındı İzmir 78'liler Dayanışma ve Araştırma Derneği tarafından.
12 Eylül 1980 askeri darbesine zemin hazırlamak için 1 Mayıs 1977'de başlayıp 11 Temmuz 1980'de son bulan toplam 12 katliamın günyüzüne çıkarılmasını isteyen dernek, İzmir Adliyesi'nde Cumhuriyet Başsavcısı'na suç duyurusunda bulundu.
Çeşitli ülkelerden toplanan öğrenci, yönetici, yurt görevlisi, şoför, avukat, öğretmen gibi 100'e yakın tanığın ifadesini birleştiren dernek, 22 kişinin yargılanmasını talep etti.
Başta dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve kuvvet komutanları, Başbakan Süleyman Demirel ve Adalet Bakanı Ömer Ucuzal gibi isimlerin katliamda ön dahillerinin olduğunu ve tekrar yargılanmalarını istedi.
İnciraltı katliamının insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu vurgulayan Dernek Başkanı Nusret Sefa Akyürek, "İzmir İnciraltı katliamı, 1 Mayıs 1977'den itibaren yapılan onlarca katliamdan birisiydi. Katliamların, suikastların ortak paydası, korku iklimini yaygınlaştırmaydı. Bu olayların tümü de 70'lerin son birkaç yılına sığmıştı. Öyle ki boz giysili jandarmaların şenlikteki gençlerin üstüne ateş açtığı ortadayken, dönemin İçişleri Bakanı, 'Öğrenciler ateş açtı', 'İnciraltı katliamı, başarılı bir operasyon oldu' diyebilmiş ve İzmir'de sıkıyönetimin uzatılmasını sağlamıştı." dedi..
Bütün katliamlar gibi İnciraltı'nın da hesabının sorulmasını isteyen Akyürek, davanın yeniden görülmesine yönelik görüşme ve taramalar sırasında, olayın sürekli gerçeğe aykırı biçimde kamuoyuna yansıtıldığını, eski İzmir İl Sıkıyönetim Kurulu Başkanı Tümgeneral A. Mithat Çalık ve bazı gazeteler tarafından, gerçeğe aykırı beyanlarda bulunulduğunu gördüklerini belirtti.
Eldeki bilgilerle yapılmış yargılamanın adil olmadığına dair kuşkulu noktaları da ortaya koymaya çalıştıklarını ifade eden Nusret Sefa Akyürek, "Çok iyi biliyoruz ki İnciraltı'nda bireyin en temel yaşama hakkı ihlal edilmiştir. İnsanlığa karşı suç işlenmiştir. Olay sırasında İnciraltı yurtlarında bulunan öğrenci ve görevlilerden oluşan tanıklarım, askerler tarafından yapılan saldırının önceden planlanmış olduğunu açıkça belirtmiştir. İnciraltı'ndaki gençlere ve yurdun her yanındaki insanlara yönelik katliam ve saldırılarla ulaşılmak istenen sonun ne olduğu, yani askerin ne yapmak istediği tam olarak 12 Eylül 1980 sabahı anlaşılabilmiştir." dedi.
"Şimdi sormazsak soran olmayacak... Şimdi aramazsak hiç bulunmayacak" diyerek yola çıkan İzmir 78'liler Derneği, bu akşam (12 Haziran), bir de anma gecesi düzenledi.
Yitirilen gençlerin aileleri ve Türkiye'nin pek çok bölgesinden o geceyi yaşamış tanıkların katılacağı 30. Yıl anma gecesi, İnciraltı Adalet ve Danıştay Heykeli önünde başlayacak. Tahsin İşbilen'in hazırlığına başladığı İnciraltı Katliamı Belgeseli çalışmasının ön sunumunun da yapılacağı gece, 19.30'da başlayacak. Tanıklar konuşacak, aileler anlatacak, türküler söylenecek hep bir ağızdan. 30 yıl önce o gece, orada söylenen türkülerden belki...
*
Bu gece, orada olacağım.
İnanıyorum ki; sorgusuz sualsiz, "moral gecesi"nde sırtlarından vurularak öldürülen 18 yaşındaki İsmail Baytok, 20 yaşındaki Mustafa Uslu, 19 yaşındaki Ali İhsan Tan, 23 yaşındaki Hüseyin Akdağ ve Mehmet Ali Arun'un 30 yıldır "neden" diye soran ruhları da orada olacak... O katliamı yapanları, tetiği çekenleri, tetiği çekme emrini verenleri lanetleneyecek... Bizimle birlikte.