Tarih; 28 Şubat 1997 Yer; Çankaya Köşkü Toplantı Salonu
Konu
; Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı
Toplantı tam katılımla ve 8,5 saat süreyle devam ediyor ve 18 maddeden oluşan kararlar oy birliği ile alınıyor!...
Her maddenin görüşülmesinden sonra ve oylamadan evvel Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Erbakan'a ve Başbakan Yardımcısı Çiller'e soruyor;
'Bu madde için itirazı olan var mı?' İkisinden de bir tek itiraz gelmiyor…
Alınan kararlar ertesi gün Erbakan-Çiller Hükümetine bildiriliyor.
Başbakan Erbakan, 14 Mart 1997 tarih ve 01-51/01 704 sayı ile, Bakanlara 'Dün öncelikle görüştüğümüz ve kabul ettiğimiz ekteki 18 maddelik MGK Kararlarını acilen uygulayın' diye talimat yazıyor.
Bu kararlardan sonra 4 ay daha göreve devam eden Erbakan-Çiller Hükümeti, 28 Şubat kararlarını uygulamaya devam ediyor. Özellikle yıllar önce Milli Eğitim Şuralarında karar altına alınan 8 yıllık kesintisiz eğitimin hazırlıkları hızlandırılıyor ve zamanın Milli Eğitim Bakanı, şimdi AKP TBMM Başkan Vekili Mehmet Sağlam kesintisiz eğitimin uygulandığı pilot illerdeki çalışmaları titizlikle devam ettiriyor.
30 Haziran 1997 tarihinde, yerini Çiller'e bırakmak isteyen Başbakan Erbakan, istifasını Cumhurbaşkanı Demirel'e sunuyor. TBMM'de (Milli İradenin tek sahibi) 55. Hükümet güvenoyu alarak görevi Erbakan'dan devralıyor…

Buraya kadar, Anayasa'ya ve yasalara aykırı bir olay var mı? Göründüğü kadarıyla yok. Olsa idi, zamanın Başbakanı Erbakan ve onun yardımcısı Çiller bu hukuksuzlukları millete şikayet edip, anlatmazlar mıydı?
Aradan; 1998/1999/2000/2001/2002/2003/2004/2005/2006/2007/2008/2009/2010/
2011 yılları gelip geçiyor. Erbakan ve Çiller'den bu konuda herhangi bir şikayet, bir sızlanma 'Efendim bize bu kararları askerler zorla imzalattı, bizim hükümetimizi asker devirdi' gibi bir açıklama yapılmış mı?
Ne Erbakan'dan ne Çiller'den tek açıklama yapılmamış…
Aradan 15 yıl geçtikten sonra, kendi iktidarları zamanında Anayasa Mahkemesi tarafından 'Laiklik karşıtı eylemlerin odağı' olduğu tescil edilen ve 11 üyenin 10 tanesinin oyuyla mahkum edilen AKP, 'En kahraman demokrat benim, ben darbelerden hesap soracağım' deyip soruşturma başlatıyor.
28 Şubat'ı alkışlayan ve destek veren cemaatin şimdiki polisleri yine sahne alıyorlar ve daha önceden hazırlanmış dijital veriler, düzmece belgeler 'delil' adı altında Savcı ve Hakimlere servis ediyorlar.
Orgeneral diyor ki; '
Kardeşim bu bana gösterdikleriniz belgeler benim değil, ilk kez görüyorum. Bu CD benim değil. Bunlar sahte ve daha önceden hazırlanmış…'
Sonuç; 'Seni önce tutuklayalım,içeri atalım, deliller sahte mi değil mi sonra bakarız !...'
Soru şu;
Eğer 28 Şubat sürecinde, kanunsuzluk yapıldı ise, mili iradeye müdahale edildiyse, niçin zamanın Başbakan'ı ve Başbakan Yardımcısı şikayetçi olmadılar ve kanunsuz iş yapanlardan hesap sormadılar?
Eğer gerçekten yasalara ve demokratik geleneklere aykırı iş yapıldı ise, o zamanın siyasi sorumlularına niçin hesap sorulmaz da, sadece devrin askeri bürokratlarına hesap sorulur?
Yoksa, Erbakan ve Çiller hükümetin Başbakanı ve Yardımcısı değil de, cami yaptırma derneğinin görevlisi mi idiler?... Böyle bir komedi olabilir mi?
Başbakan Erdoğan, davranışları ve politikalarıyla Türkiye'nin birliğine-bütünlüğüne zarar verdiğini artık anlayıp frene basmak zorundadır. Yaklaşmakta olan ekonomik bozgunun ve Suriye'ye Askeri müdahale gibi bir çılgınlığın yükünü Türk Silahlı Kuvvetlerini tahrip ederek haklı çıkaramazsınız.
Bir eli cemaatte diğer eli tarikatlarda, aklı şeriat hukukunda, demokrasiyi gideceği yere kadar araç olarak gören bir anlayış Türkiye'nin huzurunu ciddi olarak bozmaktadır. Bu kimsenin yararına değildir.
Türk Adalet sisteminin değerli Hakimleri, tecrübeli Savcıları, üniversitelerimizin değerli Hukuk Profesörleri bu olaylar hakkında Türk Milletine söyleyecek sözünüz yok mu? Niye varsınız?...
Yeter artık, lütfen akıl ve sorumluluk bilinci hakim olsun, bitsin bu komedi…