Uygarlık, insanlığın eril durumudur. Tanrıçaları alt ederek iktidarı ele geçiren tanrılar aleminde, Zeus bir elinde şimşek gökte yerde kadın peşinde koşarken, muktedir erkek de ilk yerleşik topluluklar üzerinde iktidar kuruyordu.

En az 10 bin yıldır erkek egemen ilişkiler tahtında olup biten uygarlığı konuşmadan, insanlığın başına gelenleri anlamak imkânsız.

İlerlemenin yanılsama, gelişmenin doyumsuzluk, mülkiyetin hırsızlık, sözün yalan olduğu koşullarda, uygarlık durumunu konuşmak gerek.

Uygar olmakla övünen, kurduğu uygarlığı yere göğe sığdıramayan insanlık;erkek egemenliğinde yeryüzünü yağmalamak için sistem kurmak, ötekinin üstünde tahakküm kurmak,savaşlar çıkarmaktan fazlasını yapmadı.

Keşifler ve icatlar, tabiatı alt ederek yeryüzünde ve gökyüzünde hakimiyet kurmak için insanın soyutlamayı öğrendikten sonra yaptıkları, ettikleri, bulduklarıdır. Yani, bilim…Gel gör ki tabiat bilim falan dinlemiyor.Almış başını giden insanlığa sonunda kıyameti göstermeye başladı.

İnsan türünün lanet olarak yeryüzüne bırakılmasını bir şeref madalyası gibi göğsünde taşıyan erkek cinsi, uygarlığın çirkin yüzü oldu.

Muktedir erkek, öldürmekten bir türlü vazgeçmiyor, savaşmaktan bıkmıyor. Yeryüzü kan revan içinde.

Annelerin adam edemediklerinden insanlık çok çekiyor; siyaset yapıyorlar, ülke yönetiyorlar, savaş çıkarıyorlar. Her şeyi çok kötü yapıyorlar.

Kötülük yeryüzünü kuşatıyor. Yoksulluk, açlık, kuraklık,salgınlar ve savaşlar… Kötülük her yerde.

Acı bilgi; Uygarlık sınıfta kaldı, insanlığa sunabileceği tek bir güzel gün yok, sadece içi boş vaatler var.

Uygarlık durumu, insanlık durumuyla mütecanis.