Toprak ANA'yım ben...
Duyularım hasatta, yüreğim nadasta yaşadım.

Sevdim, sevildim, doğurdum, doyurdum, besledim, büyüttüm.
Bıkmadan usanmadan...

Bekledim.
Ektiğiniz umutlarınız mıydı, biçtiğiniz duygularınız mı?

Bilemedim…

***

Başlangıcın ve sonun ismi değil miyim ben?
Yüzyıllardır benim üzerimde, kardeşim gökkubbenin altında yaşamadınız mı?
Biz sarıp sarmalamadık mı sizi? Benim bağrımdan çıkanlarla beslenmediniz mi?
Yer ve gök arasında değil mi, size gerekli olan her şey?
Kardeşim gökyüzü sık sık hediyelerle, kucak dolusu yağmur bulutları ile gelirdi ziyaretime...
Boşaltırdı bulutlar; içindeki tüm temizliği, ferahlığı, bereketi üzerime...
Ne çok sevinirdim ve bütün katmanlarıma kadar beslenirdim...
Kuyularıma, nehirlerime, barajlarıma, denizlerime yollardım sevincimi, onlar da dolup dolup taşardı sevinçle…

***
Toprak anayım ben...
Açım, susuzum, yandım, yakıldım, kurudum. Kaldım çırılçıplak…
Yıkayın beni, arıtın kirlerimden, yemyeşil entarilerimi giydirin.
Sevin beni doyurun ve eteklerim uçuşup rüzgarlar getirsin size, rüzgarlar başımızda yağmur bulutlarını müjdeci yapsın ve boşalsın tüm umut yağmurları üzerimize…


Ormanlarla donatın beni, altın olayım size...
Zannetmeyin ki; altın madeni toprağın altındadır...
Altın benim doğurduklarımda; gövdemde, dallarımda, yapraklarımda ve kökümde bitmiş bir küçücük yoncada ya da mantardadır.

***
Şaşıyorum ve de acıyorum size nasıl da gözden çıkardınız beni...
Susuzluğa, açlığa bu kadar mı isteklisiniz?
Yokluğa, yoksulluğa bu kadar mı cesaretli?
Ben açsam, ben susuzsam, ben yanmışsam, ben kurumuşsam; işte budur sizin haliniz, budur pürmelaliniz …
Aynayım size, bende gördüklerinizdir geleceğiniz.
Gelecek denilen zaman dilimi tüm günahların ödenme vaktidir.
Hadi kalkın uyanın bu gaflet uykusundan!
Birlik olun, yemyeşil entarilerle donatın, giydirin, süsleyin beni...
Ki; gelecek nesiller ödemesin sizin günahlarınızın bedelini…

***
Bu topraklar için değil miydi bunca savaşlar?
Gencecik bedenler beni savunurken benim bağrıma girmediler mi?
O halde nedir bu çelişki?

Kurak ve çorak topraklar için mi akıyor bunca kan?
Anaların yüreği boşuna mı yanıyor benim gibi cayır cayır?
Kurutmayın beni kurutmayın anaların yüreğini...
Fidanlar getirin bana yeşilin her tonunda... Susadım, dindirin susuzluğumu... Utanıyorum, yanıyorum, örtün çıplaklığımı...
Korkuyorum, henüz yok olmamışken, unutturun bana korkularımı...

***


Kavrulup çırılçıplak kalan bu dağlar, tepeler...
Bu devrilen ağaçlar; bu çamlar, bu göknarlar bu ladinler...
Yurdundan olan bu küçük sincap, bu kaçmaya çalışan kara gözlü ceylan,
dağları tepeleri aşamayan bu güzel tavşan, yok olan tüm canlılar hepsi sizin…

Bu binbir türlü nebat, bu mis gibi hava, bu dağlar, bu nehirler, bu göller sizin...
Bu gülen yüzlü çocuklar, bu eteklerinden yaşam savrulan kadın, bu ellerinden yaşam gücü alınan adam BENim...

Bu üzerinde yaşadığınız toprak, aslında SİZsiniz...
Gelecek sizin, siz GELECEKSİNİZ...
Geleceğinize sahip çıkmak için; kendinize yani bana sahip çıkmayı öğrenmelisiniz.
Ancak bu olabilir bir ANAnın yakarışı İNSANLIĞA...

* Daha önce EBSO Haber Dergisi'nde yayımlanmış olan, revize ettiğim bu yazımla; kapımızı çalan büyük tehlike susuzluğun ve toprak ananın (Terra Madre Günü) önemine binaen...