Türk Psikiyatri Derneği İzmir Şube Başkanı Prof. Dr. Zeki Yüncü, fenomenler konusunda Muhabirimiz Diren Çelik'in sorularını yanıtladı.
Fenomen... Sözlük anlamına baktığımızda, bir olayla adından söz ettiren ya da belli bir konuda başarı elde eden kimselere fenomen deniyor. Ayrıca, herkes tarafından görülebilen ve tanınan kimselere de fenomen olarak adlandırılıyor.
Peki... Fenomen nasıl olunuyor? Yoksul biriyken, bir anda nasıl zengin oluyor fenomen dediğimiz kişiler? Bir başarı hikayesi yazmışlar gibi, insanlar onlara nasıl oluyor da büyük bir saygı duyuyorlar? Dahası onları imreniyorlar, onlar gibi olmayı hayal ediyorlar.
Ekran başındaki çocukları, gençleri, bu akımdan nasıl koruyabiliriz? Kolay para kazanma isteği ve duygusunun önüne nasıl geçilebilir?
Son zamanlarda pek çok fenomen, doğruluktan çıkıp bir suç örgütü lideri olarak karşımıza çıkıyor. Son zamanlarda gazete sayfalarını, televizyon ekranlarını, haber sitelerini çok meşgul eden fenomenleri, Türk Psikiyatri Derneği İzmir Şube Başkanı Prof. Dr. Zeki Yüncü'ye sorduk.
Prof. Yüncü, yaşananları değerlendirirken, 'Burada, neye imrendiğiniz önemlidir. Şatafatlı hayata mı? Rahat yaşama mı, sağlıklı yaşama mı? İyi eğitim almaya mı? Bu önemli hale geldi. İnsanlar da hayatında neyin önemli olduğuna karar vererek onun üzerinden hareket etmeli' diyor.
TÜRKİYE ŞARTLARINDA ÇOK İYİ PARA KAZANIYORLAR
- Türkiye, fenomenleri konuşuyor. Şatafatlı yaşamları sebebiyle ise oldukça ilgi çekiciler. Ayrıca bu isimler suç örgütleri ile de anılıyor. Sosyal ağlar toplumsal psikolojiyi ne yönde etkiliyor?
Fenomen dediğimiz kavram, basın ya da sosyal medya aracılığıyla ünlenen, çok takipçili insanlardır. Bu bir meslek haline geldi. Fenomenler, diğer insanlar tarafından takip edilerek bazı markaların reklam yüzü oldu. Türkiye şartlarına bakıldığında iyi para kazanıyorlar. Bu dünyada da böyle. Firmalar, bir takım yüzlere, ürünlerini veriyorlar. Onlar da halka ulaştırıyor. Reklam yüzü olarak tanımlanan kişilerin ardında bir takım oluşumlar var. Bu oluşumlar, halkla ilişkiler, reklamcılık sistemlerini kullanarak kendilerini görünür hale getiriyorlar. Böylece daha fazla insan kendilerini takip ediyor. Belirli bir kırılma noktası da geçtikçe kartopu etkisi gibi yuvarlanarak büyüyor. Fenomenlere baktığınızda tek kişiyi görüyorsunuz ama arkasında tek kişi yok. Belki de bir ekip var.
TOPLUMUN DEÐER YARGILARI İKİNCİ PLANA ATILIYOR
- Fenomenlerin, gerçek sanatçılarla eşdeğer görülmesi doğru mu?
Bir kişinin toplumda, kanaat önderi olabilmesi için bir takım özelliklerinin olması gerekiyor. Bazı sanatçılar belli bir eğitimden geçerek toplumun aydın kesimini temsil ediyorlar. Duyarlılıkları da yüksek. Sosyal olaylar olduğunda ya da olma emareleri gösterdiğinde aydın kesimlerimiz çok daha çabuk alarm haline geliyor ve önceden öngörüyor ve toplumu bir anlamda uyarıyor. Uygunsa, toplumu olumlu yönde etkiliyor. Uygun değilse, toplum için zararlı olduklarını düşünüyorsa vazgeçiyorlar. Kanaat önderleri ve aydınlar bunu yaparken aslında özgeci bir şekilde yapıyorlar. Kendilerinin bu alandaki kazançlarını ikinci bir plana atıyorlar. Örneğin, yakın zamanda sinema-dizi oyuncusu Nebahat Çehre'ye bir firmanın reklam yüzümüz ol, karşılığında para verelim, villa verelim teklifini, 6 Şubat'taki depremlerdeki yaşanan can kayıpları dolayısıyla bunu reddediyor. Bunu herkes yapamaz, müthiş bir olay.
SANAT TOPLUM İÇİN DE YAPILABİLİR AMA KENDİ ÇIKARI İÇİN YAPILAMAZ
- Fenomenlerin, halkın yararına çalıştığını söylemek mümkün mü?
Fenomen olarak ön plana çıkan kişilere baktığımızda ise, kendilerini halktan biri olarak gösterdikleri için nabza göre şerbet veriyorlar. Halkın nabzına göre şerbet verince de popülariteleri artıyor. Popülerlik artınca da izlenme artıyor. Popüler kültürle hareket edildiğinde, toplumun değer yargıları ikinci plana atılmış oluyor ve maddi bir takım unsurlar gerçeklik haline geliyor. Para, her şeydir anlamına geliyor. Artık kişi o ürünün reklamını yaparken sadece maddi kaygıları düşünüyor. Bu noktada da sistem kuruluyor. Toplumsal normlar, iyilikten, ahlaktan yana ancak popüler kültür bunun tersini söyleyebiliyor. Popüler kültürün insana sıcak gelen tarafını göz ardı etmek ve toplum için neyin yararlı olduğuna karar vermek gerekiyor. Eski bir tartışma konusu olan,sanat sanat için midir yoksa toplum için mi sorusundan başlayan bir takım kırılma noktaları oldu. Sanat için de toplum için de yapılabilir ancak kişinin kendi çıkarı için yapılamaz. Toplumda son dönemde sık sık karşı karşıya kaldığımız kişilerin ne yazık ki kendi yararını ön plana çıkartarak hareket ettiklerini söylememiz gerekir.
FENOMENLER, MATERYALİST YÖNÜ AÐIR BASAN KİŞİLER
-Fenomenlerin bir diğer dikkat çekici yanı şatafatlı hayatları… Çoğunluğunun yakın zamana kadar yoksul bir hayatı oldukları görülüyor. Yaptıkları toplum kesimlerinde görgüsüzlük olarak yorumlanıyor. Sizce bu kişilerin yaşadığı aşağılanma psikolojisi mi?
Bu kişilere görgüsüz demek uygun değil ancak tanımlamak gerekirse şöyle diyebiliriz: Paranın çok şey ifade ettiğini düşünen ve materyalist yönü ağır basan kişiler. Para önemsiz demek yanlış bir şey ancak 'para her şeydir' demek de yanlıştır. İkisinin dengesini kurmamız gerekir. Aslında bu kişiler, parayı önceleyen ve parayı her şeyin önünde tutan grubu temsil ediyor. Para kazanalım da nasıl kazanırsak kazanalım düşüncesi var. Burada, illegal şeylerin rasyonel düzlemde mantıksallaştırılarak döndürüldüğünü görüyoruz. Bu para helal mi haram mı gibi kavramlar ortadan kalkıyor.
BİR GRUP SAHNELİYOR DİÐER GRUP İZLİYOR
Aslında bu eskiden de var olan magazin haberciliği ile çok popüler oldu. Sosyal medya ve bir takım sitelerin varlığıyla kontrolden çıktı. İnsanlar da sosyal medyada olan her şeyin doğru olduğunu düşünüyor. Bir grup evde otururken, bir grup onu yayınlıyor. Onu filtreleyip süslüyor. Makyajlıyor. Kişiler de en iyi ya da en dramatik olan görüntülerini konuya uydurarak gerçekleştirilirmiş oluyor. Öyle bir algı oluyor ki bir grup çok varlıklı, bir grup da onlara imreniyor. Aslında, hayatın gerçeği böyle değil. Çok zengin insanların çok temel sıkıntıları olduğunu biliyoruz. Diğer grup bunu görmüyor, bu yansımaya inanıyor. Bir grup sahneliyor diğeri onu seyrediyor. Seyreden kişi sayısı daha çok. Bunun bir oyun olduğunun farkına varsalar, o grup popülaritesini kaybedecek. Bu kadar abuk sabuk şeyler yaparak insanların dikkatini çekmekten vazgeçerler. İnanılmaz gösteriler yapılıyor. Görgüsüzlük dediğimiz şey aslında bu gösteriye karşılık geliyor. Kafaya takılan paralar, bebeklerin eline takılan altınlar... Bunları gösteriyorlar ve bunlar gerçek değil.
KISKANMAK DEÐİL, İMRENMEK İNSANI, TOPLUMU GELİŞTİRİR
-Fenomenlerin ışıltılı yaşamları başta gençler olmak üzere psikolojiyi nasıl etkiliyor?
İnsanın gelişiminde olan bir durum var; imrenme. Başkalarına imrenmek kötü bir şey değildir. Kıskanmak değil, imrenmek insanı, toplumu geliştirir. İnkar da etsek bu var olan bir duygudur. Aynı zamanda toplumu da iten bir güçtür. Bir takım manipülasyonlarla ayağına çelme takmak değil, daha başarılı olmak nereden bakılırsa iyi bir durumdur. Burada, neye imrendiğiniz önemlidir. Şatafatlı hayata mı? Rahat yaşama mı, sağlıklı yaşama mı? İyi eğitim almaya mı? Bu önemli hale geldi. İnsanlar da hayatında neyin önemli olduğuna karar vererek onun üzerinden hareket etmeli.
ZENGİNLİK, ADİL, AHLAKLI, İYİ İNSAN OLMAKTAN DAHA ÖN PLANA ÇIKTI
- Toplum, o insanları kıskanıyor mu, imreniyor mu? Ne dersiniz?
Toplumun değer yargılarında kayma var. Zenginlik, insanlar için adil, ahlaklı olmaktan, iyi insan olmaktan daha ön plana çıktı. İmrenilen şeyi elde etmek için her şeyin mübah olan mantığın, insanlar arasındaki rekabeti olumsuz yönde etkilemeye başladığını görüyoruz. Seyreden kişilerin, sahnede olan kişilere imrenmemesini beklemek mümkün değil. Onları imreniyor diye eleştirmek de doğru değil. Burada kişilerin hayatlarındaki kazançlar toplum için zararlı hale gelmeye başladıysa, bir takım denetim mekanizmalarının devreye girmesi gerekiyor. Eğer girmezse izleyen kesim çaresizlikler, tükenmişlikler, öğrenilmiş çaresizliği yaşar. 'Ben ne olursa olsun bir yere gelemeyeceğim, ne yaparsam yapayım, iyi rahat bir hayat süremeyeceğim' diye düşünüyor. Çare bulamazlarsa bir süre sonra arayıştan vazgeçiyor. Örneğin birçok hekim arkadaşımız daha çok para kazanmak için değil, daha rahat yaşamak için yurtdışına gitmeyi tercih ediyor; bu da yanlış bir şey değil. Gençlerin de yurtdışına gitmek istemesinin altında bu sebepler var. Gelecekle ilgili çaresizlik ve umutsuzluk arttığı anda sistemden bir kopuş başlıyor ve daha da kötüsü, çeteleşme, illegal örgütler, kara para sistemleri ile haşır neşir hale geliyorlar ve kolay para kazanmanın yollarını aramaya başlıyorlar.
ÇOCUKLAR, EKRAN BAŞINDA O GÖRÜNTÜLERE MARUZ BIRAKILMASIN
-Ailelerden ne tür şikayetler alıyorsunuz?
Başvurularda ailelerden de yoğun şikayetler alıyoruz. Aileler muhafazakar ama ergenliğe giren çocuk, reklam yüzü gibi davranıyor.
-Yaşanan operasyonlar, fenomenlerin aslında suç örgütlerinin ekran yüzleri olarak yorumlanabiliyor. Sizce gençleri fenomen ağlarından kurtarmanın yolu nelerdir? Ailelere bu konuda ne tür görevler düşüyor?
Çocuklar kontrolsüz şekilde, ekran başında. Ebeveynler de hayat yoğunluğu içerisinde yeterince ilgilenemiyorlar. Ailenin çocukla ne olursa olsun zaman geçirmesi çok önemli. Sosyal sistemin de iyi, ahlaklı eğitim vermesi gerek. Tek başına aile bazen ekonomik şartlar nedeniyle yetersiz kalıyor. Çocuklar da ekran başında buna maruz kalıyorlar. Çocuğu koruyacak bir sisteme ihtiyaç var. Aile bağını nasıl güçlü hale getiririz, bunu tartışmak gerekiyor. Bunu yaparken de ideolojik durumlardan uzak durulması gerekiyor. Etnik kimliğe göre pozisyon almak yerine akılcı bilimsel sistemleri devreye sokarak aile sisteminin güçlendirilmesi gerekir. İyi bir coğrafyada yaşıyoruz, iyi bir kültürümüz var. Bu büyük zenginlik. Siyasetçiler kendi aralarında kavga etseler de halkın büyük çoğunluğu bir biriyle uyum içerisinde. Adalet ve eğitim sisteminin güçlü olmasını istiyorlar. Haklarına sahip çıkılmasını bekliyorlar. Bu sağlanırsa, en azından insanları tahrik eden şekilde görgüsüzlük olarak tanımladığımız durumlardan kurtulacağız. Reytingleri düşecek ve toplumda daha geri planda kalacaklar.