Deniz Baykal’’ın derhal erken seçim talebiyle gidilen, CHP’’nin zorlukla barajı aşabildiği seçimler çok parçalı parlemento yapısı ortaya çıkarmıştı.’¶ RP 158 sandalye ile birinci parti, DYP 135, ANAP 132 sandalye ile peşpeşe sıralanmıştı. Tarihinin en düşük oy oranını alan merkez sol partilerden DSP 76, CHP ise 49 sandalye ile 4 ve 5’’inciliği paylaşmışlardı.
Seçimlerden üç ay sonra Mesut Yılmaz Başbakanlığında kurulabilen ANAP-DYP koalisyonunda Tansu Çiller görev almamış, bu durum bu koalisyonun uzun ömürlü olmayacağı yorumlarına yol açmıştı. Mesut Yılmaz hiç vakit kaybetmeden işe hızlı ve yaygın Özelleştirme programları ile başlamış, bu konuda ortağından da yakın destek görmüştü. ANAP ve DYP yanlısı diye ikiye bölünen büyük medya grupları, basın dışı alanlarda da yoğun ticari faaliyetlere başlamış, çoğunlukla devlet bankalarından temin ettikleri kredilerle özelleştirme ihalelerine girmişlerdi.
Bu dönemde Büyük medya gurupları kimsenin karşı çıkamayacağı devasa tehdit gruplarına dönüşmüşler, Türkiye’’nin en saygın gazetelerinden biri olmayı başarmış Milliyet gazetesi ise ANAP’’a yakın müteahhit Korkmaz Yiğit’’e satılmak istenmiş, bu kişinin Mesut Yılmaz’’ın evinde Türkbank pazarlığı da yaptığı ve işin içinde Alaattin ÇAKICI’’nın da bulunduğu anlaşılınca bu satıştan vazgeçilmişti. Mesut Yılmaz, Tansu Çiller anlaşmazlığı ile daha fazla sürdürülemiyen bu koalisyon istifa ederek yerini Necmettin Erbakan başkanlığındaki Refahyol’’a bırakmıştı.
Tansu Çiller’’in de Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev üstlendiği Refahyol Hükumeti döneminde özelleştirmeler hız kesmiş, Erbakan’’ın ’“ortak havuz’” ismini verdiği, kimi uzmanların ise devletin gelir ve giderlerinin tümünü denetleme amacı taşıyan bazı uygulamalarından sonra, silahlı kuvvetler içerisinde ’“Batı Çalışma grubu’” adlı bir örgütlenmeye gidildiği, bu örgütlenmenin asıl amacının ise Refahyol’’u istifa etmeye zorladıktan sonra ’“bin yıl sürecek Ankara merkezli oligarşik bir yapılanma’” meydana getirmek olduğu dillendirilmeye başlanmıştı.
Bu dönemde Susurlukta meydana gelen bir trafik kazasında aralarında ’“DYP milletvekili ve en büyük korucu aşiretinin lideri Sedat Bucak, Mehmet Ağar’’ın Emniyet Genel Müdürü iken sahte kimlik verdiği Abdullah Çatlı, İstanbul Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocabaş’’ın aynı araçta bulundukları kazadan hemen sonra, General Veli Küçük’’ün ölenlerden birisinin gerçek adının Çatlı olduğunu beyan ettiği’” ortaya çıkacaktı.
O güne kadar Uğur Mumcu gibi araştırmacı-gazeteciler ve bazı entellektüellerin varlığından söz ettikleri, kiminin Derin devlet, kiminin ise Kontrgerilla dedikleri bu oluşum ilk kez somut kanıtları ile ortaya çıksada bu olaylara Erbakan ’“fasa fiso’” diyecek, ardından gelen 28 Şubat Postmodern darbesiyle de görevinden ayrılmak zorunda kalacaktı. 28 Şubat için Baykal, ’“generaller demokratik kitle örgütü gibi görev yaptılar’” diyecek, o güne kadar kendisine pek de sıcak bakmadıkları bilinen generaller ile ilk gönül köprüsünü de böylece kurmuş olacaktı.
28 Şubat sürecine destek veren ancak bunun postmodern darbe ötesine de geçmesini önleyen Cumhurbaşkanı Demirel, görevi ikinci parti Genel Başkanı Çiller yerine yeniden Mesut Yılmaz’’a verecek, Yılmaz Başbakanlığında kurulan ANAP-DYP-DSP koalisyonuna CHP dışarıdan destek sağlayacaktı. Büyük medya gruplarının tam desteğine sahip Yılmaz, özelleştirmelere kaldığı yerden devam edecek, daha önceki Başbakanlığı döneminde Türkbank’’ı Kormaz Yiğit’’e evinde yaptığı bir pazarlıkla verdiği açığa çıkınca da CHP’’nin verdiği bir gensoruyla düşürülecekti.
Büyük Medya guruplarının ’“istikrarı bozuyor’” diye saldırdıkları CHP’’de ise yeni bir kongre takvimi yaşanıyordu. İlk kez tüm grupları bir araya getirerek gerçekleştirilen Bornova yapılanması, o tarihte metropolde tek CHP’’li Belediye Başkanı olan Ahmet Sarışın’’lı Konak ve Karşıyaka öncülüğündeki bir organizasyonla, uzun yıllar Urla Belediye Başkanlığı yapmış olsa da İzmir örgütünce pek fazla tanınmayan Bülent Baratalı, Aydın Erten karşısında az bir farkla da olsa il başkanı seçilecek, Bornova adına il yönetimine önerdiğimiz Selçuk Ayhan’’a da iki dönem il başkanlığı ve daha sonraları da Milletvekilliği yolu açılmış olacaktı. Biz ise Aydın Erten karşısında Baratalı’’yı il başkanı seçtirmenin bedelini fazlasıyla ödemiş olacaktık.
Kongreler sürecinde hazırlayıp, dönemin tüm yetkililerine sunduğum 60 sayfalık bir raporda ’“CHP örgüt yapısının iktidardan çok yerel yönetimlerle ilgili olduğunu, yerel yönetimlerle ilgilenenlerin bir bölümünün de hizmetten çok kent rantları ile ilgili olduğunu, önlem alınmaz ise bozukluğun giderek çürümeye dönüşeceğini’” belirttim.
Dönemin PM üyesi ve şimdilerde Bayraklı Belediye Meclis üyesi olan Hatice Tatlı ile makamında ziyaret ettiğimiz Genel Başkan Baykal’’a bu raporu sunup, görüşlerimi özetledikten sonra ’“Önlem almazsanız CHP’’yi zor günler bekliyor’” diye belirtmem üzerine Baykal, ayrıca bir Tüzük Kurultayı toplayacağını, bu çalışmanın da orada değerlendirileceğini belirtecekti.
CHP’’de Tüzük Kurultayı hiç bir zaman toplanmayacak, Altan Öymen zamanında Kurultay’’a ait yetki PM’’ce kullanılıp, sandık esası uygulamasına son verilecek, 2004’’te ise ilçe ve il kongreleri ile Kurultay’’da aday olmak için %20 imza şartı getirilerek demokrasinin son kırıntıları da ortadan kaldırılacaktı.
Deniz Baykal, 1998 Haziran’’ında yapılacak kurultayda o tarihlerde çok beğendiği İngiliz İşçi Partisi Lideri Tony Blair’’e özenip, kurultay salonuna yaptırdığı bir merdivenden, konfetiler ve Ricky Martin’’nin şarkısı eşliğinde konuşma kürsüsüne yürüyecek, üç saatlik bu konuşmanın iki saatini Tony Blair ve Yeni Sol’’a, bir saatini de Türkbank yolsuzluğuna ayırıp, esas sorun olan ’“CHP örgüt yapısında siyasi unsurların yerini yerel rantçıların almakta olduğu’” gerçeğini ise görmezden gelecekti.
AÇIKLAMA: Osman Özgüven’’in CHP’’den ihracı başlıklı yazımıza bir açıklama gönderen Karabağlar CHP Belediye Meclis üyesi Uğur Yelekli, bahsi geçen olaydan ihraç değil kınama cezası aldığını, getirildiği görevleri ise hak ettiğini düşündüğünü belirtmiştir. Yelekli’’ye açık tavrı ve nazik mesajı için teşekkür ederim.