Bugün Pazar...
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...
Bir kez daha...
Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...
Bunu yaparken de...
İlk baskısı 1961 yılında gerçekleşen...
'Mustafa / Atatürk'ün Romanı' kitabının yazarı...
Merhum gazeteci Rakım Çalapala'yı...
Saygıyla analım...
**
Günün tarihi; 10 Mayıs 2020 Pazar...
Asırlık geleneğin adı, 'Anneler Günü'...
Aslında...
Kim söylemişse güzel söylemiş...
Anneler belki her şeyi göremezler ama...
Kalpleriyle duyarlar...
Bu öyle bir hikaye işte...
**
Gazi Mustafa Kemal Atatürk...
Kurtuluş Savaşı boyunca annesini görememişti...
Güvenlik nedeniyle İstanbul'da kalan Zübeyde Hanım...
Çok zor günler geçirmişti...
Hele...
Biricik oğluna, padişahın kurduğu mahkeme tarafından ölüm cezası verildiğini duyunca...
Günlerce uyumamış, kan ağlamıştı...
Zavallı kadın bu acı haberle o kadar kahırlandı ki...
Hastalandı, yatağa düştü...
Hep oğlundan gelecek iyi haberi bekledi...
Ne ilginçtir ki...
Anadolu'dan ilk zafer müjdeleri gelmeye başladığında da...
Bu sefer sevincinden hastalandı...
**
Nihayet İstiklal Savaşı sona erdi...
Mustafa Kemal, sevgili anacığını Ankara'ya aldırdı...
Savaş sırasında Başkumandana karargah olan Çankaya'da...
Şimdi kutlu bir misafir vardı:
Gazi Mustafa Kemal'in anası!
**
Mutlu kadın artık her gün yavrusunu görebiliyordu...
Gazi de...
Anasının odasına gideceği zaman...
Büyük bir törene gidecekmiş gibi hazırlanır...
Kendisine çeki düzen verir...
Sonra birini gönderip...
Anasından izin isterdi...
**
Böylesi buluşmalarda...
Zübeyde Hanım da...
Büyük bir özenle oğlunu karşılamaya hazırlanırdı...
Saçlarını taratır...
İşlemeli başörtüsünü örter...
Gelinlik çeyizinden kalma oyalı bürümcük içliğinin üstüne ipek entarisini giyer...
İstanbul işi renkli maşlahını da omuzlarına alıp giyinmesini tamamladıktan sonra...
Oğlunu beklediğini haber verirdi...
**
Daha minicikken babasız kalan Mustafa'yı yetiştiren...
O'nu, Gazi Mustafa Kemal olmak için hazırlayan bir anaydı o...
Mustafa Kemal bunu çok iyi bildiği için...
Yanına her gittiğinde...
Anacığının kutlu elini...
Büyük bir saygıyla öperdi...
Sonra karşı karşıya oturur, konuşmaya başlarlardı...
Gazi Paşa, O'nun karşısında küçülür...
Bir anda...
Mustafa, hatta Mustafacık olurdu...
Konuşmaları, şakalaşmaları...
Görenleri heyecandan ağlatacak...
Bir büyüklük içinde geçerdi...
**
Bir gün Gazi yine anasının odasına girmiş...
Her zamanki gibi elini öpmüştü...
Yaşlı kadın elini uzatırken gözleri sanki dile gelmiş...
O'nu bağrına basmak istediğini anlatmıştı...
Mustafa'sını kucakladı...
Sonra şirin yüzünden bütün bahtiyarlığı okunurken...
Kollarının arasından uzaklaşan oğlunun elini...
Aniden tutup öpüverdi...
Gazi şaşırmıştı...
'Ne yapıyorsun, anne?' dedi ve elini çekmek istedi...
Büyük adamın büyük annesi, ağırbaşlı duruşunu bozmadan şöyle dedi:
'Ben senin ananım... Sen benim elimi öpmekle, bana karşı vazifeni yapıyorsun... Fakat sen vatanı ve milleti kurtaran bir devlet başkanısın... Ben de bu aziz milletten bir kadınım... Büyüğümün elini öpebilirim!'
**
Ne yazık ki...
Yıllarca süren acılar, üzüntüler...
Zübeyde Ana'yı bitirmişti...
Son nefesini verdiğinde...
Biricik oğlu yanında değildi...
Nokta...
Sonsöz: 'Anne bir sanatçıdır; en güzel eseri de yavrusudur... / Anonim...'