Bugün Pazar...

Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...

Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...

Bir kez daha...

Az bilinen özel bir süreci paylaşalım...

Bunu yaparken de...

Atatürk Araştırmacısı Ahmet Gürel'i…

Saygıyla analım...

***

Vefatından altı ay kadar önceydi…

Yaveri Salih Bozok'la dertleşiyordu…

Halsizdi, ağrıları vardı…

Çocukluk arkadaşının kulağına eğildi ve şöyle dedi:

'Ben öleceğim Salih, çünkü benim hastalığım siroz… Okudum, tetkik ettim, siroz insanı muhakkak öldürür… Ama hastalığım daha önce tüm ayrıntılarıyla bana anlatılsaydı, belki o zaman bu işin başında önlemini alırdım…'

***

O büyük adam…

Millet'in o dirençli önderi…

Hayli genç sayılabilecek yaşta…

57'sinde hayata veda etti…

Ancak…

O zaman dilimi içinde sayısız hastalıklarla boğuştu…

Çocukluğunda travma geçirdi…

Cephe'de yaralandı…

Sıtma'ya yakalandı…

Kalp krizlerinden kurtuldu…

Ama…

Siroz, O'nu aldı götürdü…

***

Atatürk'ün…

Yaşadığı ilk ciddi hastalık olarak bilinen travma…

Çocukluk günlerine rastlamış…

Makbule dışında…

Dört kardeşini küçük yaşlarda kaybetti…

Aslında…

Ahmet ve Ömer gibi…

Küçükcük yaşta difteri ve kuş palazı geçirdi…

Ama Mustafa o hastalıkları atlattı…

20 yaşına geldiğinde…

Naciye adındaki en küçük kardeşi de vefat etti…

***

Manastır'daki askeri liseye başladığı günlerde…

Sıtma'ya yakalandı…

O tarihlerde 'ölümcül' bir hastalıktı sıtma…

Yüksek ateş yaşamını etkiliyor…

Titreme ve baygınlıktan kurtulamıyordu…

'Öldürmeyen Allah öldürmez…' derler ya…

Aynen öyle…

Mustafa Kemal, bu hastalığı da atlattı…

Ne var ki…

Bağışıklık sistemi zayıflamıştı…

***

Osmanlı, O'nu Trablusgarp'a gönderdi…

Binbaşı Mustafa Kemal o sıralarda 30 yaşındaydı ve…

Bingazi üzerinden İskenderiye'ye giderken…

Talihsiz bir kaza geçirdi…

Metruk bir evin balkonundan düşen kireç taşı parçası…

Şiddetle yüzüne çaptı ve…

Sol gözünde kalıcı hasar bıraktı…

Atatürk'ün o gözünün şehla (hafif şaşı) olması…

İşte, o kaza yüzündendir…

***

Ulu Önder'in anılarında…

Ölümden nasıl döndüğüne dair hepimizin bildiği bir bölüm var…

Okuyalım:

'10 Ağustos 1915, vurulduğumun duyulması bütün cephelerde panik yaratabilirdi… Kalbimin üzerinde cepte duran saat paramparça olmuştu... O gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpıştım...O şarapnel vücudumda kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı…'

***

Sıtma'dan sonra böbrek rahatsızlığı başladı…

O dönemde veliaht olan Sultan Vahdettin'le birlikte…

Almanya'ya giderken rütbesi tümgeneraldi…

Böbrek ağrıları yüzünden…

O gezi Gazi Paşa'ya zehir oldu…

Avusturya Viyana'daki bir sanatoryumda tedavi gördü…

Kaplıcalar'da bir nebze olsun rahatladı…

***

Şaşıracaksınız!

Ülkeye döndüğü gün…

Bu kez…

Kulak Egzaması nüksetti…

Sık sık kulak iltihabı geçirmeye başladı…

***

Ulu Önder, hayatı boyunca…

Sıtma nöbetlerinden kurtulamadı…

20 Eylül 1919'da…

Sivas'ta görüştüğü Amerikan Heyeti Başkanı General Harbord…

Anılarında o günün Gazi Paşası'nı şöyle anlattı:

'Durmadan tespih çekerdi, sonradan öğrendim ki, bunun sebebi yakın zamanda sıtma nöbeti geçirmesiymiş…'

***

Savaş'ın göbeğinde…

Görünmez kaza…

Mustafa Kemal Paşa 12 Ağustos 1921'de…

Ankara Polatlı'da cepheyi incelerken…

Ürken atın üstünden düştü; üç kaburga kemiği kırıldı…

Halide Edip Adıvar…

Cephe'deki Gazi'yi şöyle anlatıyordu:

'Mustafa Kemal'i hiç bu kadar yorgun ve ümitsiz görmedim…'

***

Gazi Mustafa Kemal Atatürk…

Cumhuriyetin ilanından iki hafta sonra…

11 Kasım'da kalp krizi geçirdi…

O sırada Çankaya Köşkü'nde öğle yemeği yiyordu…

Aniden fenalaştı; masadan kalkamadı…

Ne ilginç rastlantıdır ki…

Zatürre teşhisi konan Latife Hanım'ı kontrol için…

O saatlerde Köşk'e gelen Doktor Refik Saydam…

Atatürk'ün fenaltığı anda Hızır gibi yetişti…

Krizi aşırı yorgunluk ve stres tetiklemişti…

***

İkinci kalp krizi…

Atatürk'ü…

İki gün sonra bu kez Çankaya Köşkü'nün bahçesinde yakaladı...

Köpeği Foks ile oynayan Gazi Paşa…

Bir anda yere yığıldı…

Kurtardılar ama doktorların koyduğu yasağı delmiş…

İlk kalp krizini geçirdiğinde…

10 sigara yasağını delmişti...

Atatürk, ilk kalp krizini geçirdiğinde 42 yaşındaydı…

Sağlığına kavuştuktan sonra…

Yakın arkadaşlarına…

'Öteki dünyaya gittim-geldim!' demişti…

***

Tarih; Mayıs 1927…

Nutuk'u hazırlarken üç gün uyumadı…

Üçüncü kalp krizi böyle geldi…

Atatürk, bu kez çok acı çekiyordu…

Kas gevşetici sakinleştirdiler…

Türkiye'ye gelen yabancı hekimler…

Sigara ve içki yasağı koydular…

Kendisine…

Annesi Zübeyde Hanım ve babası Ali Rıza Efendi'nin…

Kalp hastası olduğunu hatırlattılar…

Disiplinli bir tedavi şarttı…

***

1936 yılının Kasım ayıydı…

Bir sabah yüksek ateş ve şiddetli ürpermeyle uyandı…

Ateşi 39'du ve vücudunun sağ tarafında…

Şiddetli bir ağrı hissettiğini söylüyordu…

Doktorlar…

Zatürre teşhisi koydular…

Başlarda doktorların her söylediğine uyuyordu…

Bir süre sonra…

Yasakları delmeye başladı…

***

1938'in ilk günlerinde…

Vücudunda kaşıntı başladı; tüm düzeni bozuldu…

Kaplıca tedavisi için Yalova'ya gitti…

O gün 'Siroz' olduğunu öğrendi…

Kaplıca Müdürü Doktor Nihat Reşat Belger…

O günü şöyle anlatıyordu:

'Elle yaptığım muayenede karaciğerinin üç parmak kadar büyüdüğünü anladım... Kaşıntının yemek ve içmekle ilgili olduğunu söyledim… O güne kadar kendisine karaciğer rahatsızlığından hiç bahsedilmemiş olan Atatürk üzerinde bu sözlerim sürpriz tesiri yaptı... Ama belli etmeden, (Şimdi ne yapacağız?) dedi… Perhize hemen başlaması gerektiğini söyledim… Kaşıntısını azaltacak bir pudra verdim…'

***

26 Mayıs 1938'de son kez Ankara'ya baktı…

Başkent'e veda etti; İstanbul'a hareket etti…

Eylül ayı geldiğinde…

Sağlığı hızla bozulmaya başladı…

Kaçınılmaz sonu hissetmişti…

5 Eylül'de vasiyetini yazdırdı…

Ertesi gün karnından tam altı litre su alındı…

16 Ekim öğleden sonra ağır bir komaya girdi…

Kritik süreç beş gün sürdü...

Son günlerini Dolmabahçe'de vefat ettiği odasında geçirdi…

Sağlığı çok kötüleşmişti…

Türk ve yabancı doktorların tedavileri…

Ne yazık ki, sonuç vermedi…

***

Bitiriyoruz…

Son kahvesini vefatından birkaç ay önce…

Manevi kızı Sabiha Gökçen ile konuşurken içmişti…

O döneme kadar…

Günde 30 fincana kadar kahve içtiği söyleniyor…

Atatürk ile ilgili…

450 sayfalık bir tez hazırlayan Doçent Doktor Eren Akçiçek…

Düzensiz beslenen…

Uyku ve dinlenmeye yeterli zaman ayırmayan Atatürk'ün…

Karaciğerini fazlasıyla yorduğunu belirtiyor…

Dr. Akçiçek'in dikkat çektiği unsurlardan biri de…

Siroz hastalığının teşhisinde…

Oldukça geç kalınması…

Nokta…

Sonsöz: 'Özel hekimi Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp Atatürk'ten dilini uzatmasını istiyor ama Ulu Önder, dilini içeri çekiyor... Kafasını sağa çevirip, biriyle konuşur gibi 'Aleykümesselam' diyerek 8 kasım 1938 saat 19.00'da komaya giriyor… Vefat edene kadarki 38.5 saat boyunca ise hiç konuşmuyor…'