Biraz geriye gideceğim. Yok öyle yıllar öncesine değil. Bir kaç ay öncesine döneceğim.
Bilindiği gibi 10 Ağustos'ta Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı ve Erdoğan açık ara kazandı.
Muhalefetin adayı bizim için sürpriz olmayan bir sonuç aldı.

Muhalefet kazanılması muhtemel bir seçimi altın tepsi için de Erdoğan'a sundu. Bu gerçek hiç bir mazeretle açıklanamaz. Zira zırva tevil götürmez.

Şimdi bunun bir muhasebesinin yapılması gerekmez miydi? Sorumluların siyasete veda etmeleri icap etmez miydi? Elbette evet.

Ama ne oldu?

CHP de zayıfta olsa bir ses yükseldi. Hiç kimseye sormadan aday tespit eden Genel Başkanın gitmesi gerektiği vurgulandı. Her zaman yapıldığı gibi -çünkü Genel Başkanların elleri daima kuvvetli- Genel Başkan alelacele Kurultaya gitti. Beklenen ve bilinen sonuç gerçekleşti. Genel Başkan seçimi kazandı.

Oysa biz bir evvelki yazımız da Genel Başkanların 'Halkın Kurultaylarından' güçlü çıkmalarını Genel Başkanlık görevlerinin sürmesi için şart olduğunu yazmıştık. Durum öyle mi? Ne gezer. Beş yıl için de yapılan hiç bir seçim veya referandumdan olumlu hiç bir sonuç yok. Ama salon da galip geliniyor.

Kurultay'da Cumhurbaşkanlığı seçiminin muhasebesinin yapılması gerekirken ve bu sebeple Kurultay yapılırken garip bir sonuç ortaya çıktı.

Ne gibi :
1. Kılıçdaroğlu 'Ben Dersimli Kemal ' dedi.
2.Özerklik şartını kaldıracağını söyledi.
3.Rakı masasından söz edildi.
4. Ve en önemlisi Mehmet Bekaroğlu isimli zat kadın kontenjanından Parti Meclisine girdi.
5. Bir de Kılıçdaroğlu'nu 940 delege imza vererek aday göstermişken imza veren 204 delege Genel Başkana oy vermedi.

Yani herkes Cumhurbaşkanlığı seçiminin hezimetinin hesabı sorulacak diye beklerken yukarda yazdığım ve yazmadığım sonuçlar ortaya çıktı.
Ne kadar güzel değil mi?
Tam dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak buna derler.
MHP de zaten ses seda yok.
2015 Genel Seçimlerine aylar kaldı.
Bu tablo devam ettiği müddetçe :
'Erdoğan geliyor' korkutması kimseyi korkutmayacak, bilesiniz.
Olan Ülkemize oluyor.