Egedesonsoz’’ü sayenizde günden güne büyütürken, iş yoğunluğundan bir süredir sizlerle hasbıhal etme keyfinden mahrum kaldım.’¶ Ülkemizin tepe sersemine çeviren fırıldak gündemi yetmezmiş gibi akıl, ruh ve beden sağlığımızı sarsan bir dolu olay yaşadık son günlerde. Birinin ’“ak’” dediğine diğeri ’“kara’” dedi, hepten ne yapacağımızı şaşırdık.

Mesela, domuz gribi. Hepimiz uzman olduk olmasına da bilgi kirliliğinde boğuluyoruz. Hala aşı olup olmamamız gerektiğini bilmiyoruz. Çünkü tek derdi, ’“Yarın bunun faturasını siyasi iradeye kesmesinler’” olan Başbakanımız, ’“Vatandaşım kendi isteğiyle aşı olmayı tercih ederse, eyvallah. Ama etmiyorsa ’‘muhakkak yaptırmanız gerekir’’ diye kampanya sürdürülmesi yanlıştır’” diyor, kıvrak bir manevrayla hem gündemi değiştiriyor hem de konudan kendini sıyırıyor.

İyi de neyi tercih edeceğiz?Sağlık Bakanlığı’’ndan bir Allah’’ın kulu çıkıp da ’“aşıların yan etkileri bunlardır’” dese o zaman riski alıp almamaya karar vereceğiz ama yok! Bakanlığın şu günlerde yaptığı tek şey domuz gribi nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşların adını ve hangi ilde yaşadığını gizlemek. Bunca panik yarattıktan sonra bu gizlilik ne işe yarayacaksa artık!

Sonra, önümüz bayram. ’“Öpüşüp sarılacak mıyız, sarılmayacak mıyız?’” meselesi var. Sağlık Bakanı salgın nedeniyle 5 ay yasakladı öpüşmeyi. Evet, mantıklı... Aslında ben o dönem grip olursam, bayramda birilerine satıp kurtulmayı düşünüyordum ama artık herkes Bakan’’ın bu önerisini uyguluyor, selamlaşmalarımız Japon usulü oldu. Tam bir konuda anlaştık, uzlaştık derken bu kez Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu konuştu, ''Büyüklerinizin elini öpmekle bir şey olmaz. Korkmayın, siz büyüklerin elini öpün, duasını alın büyüklerinizden size hep iyilik gelir.’” dedi. ’“Haydaaa’” dedik hep bir ağızdan. Sonra üzüldük Recep Akdağ için, biri de çıkıp refüze etmesin adamı diye!

Bu konuda da arada kaldıktan sonra, GDO açıklamaları karşısında tenis maçı izleyicisine döndük yine. Neredeyse grip kadar yaygınlaşan kansere karşı ne yiyeceğimizi bilemezken, bir de GDO çıktı. Markete gittiğimde artık şu katkı maddeli, bu GDO’’lu mısırdan derken gıda maddesi almadan çıkıyorum. Fellik fellik organik gıdacı, temiz mandıra, kasap, manav arıyorum. Sağlam yerler biliyorum, daha sonra bunları sizinle paylaşacağım.

Aslında bu ’“frankeştay gıdalarla’” ilgili yıllardır bas bas bağıran ama seslerini duyuramayanlar vardı. ’“GDO ülkemize giriyor’” diyorlardı, Tarım Bakanlığı, ’“Yok öyle şey’” deyip kapatıyordu konuyu. Şimdi yasası olmayan bir yönetmelik çıkardılar, ’“Ülkemize giren GDO’’lu ürünlere denetim getirdik’” diyorlar. Hani yoktu GDO?Yönetmelik konusunda da hepimiz uzman olduk son günlerde ama şunu söyleyeyim limanlarımıza hergün ABD, Arjantin ve Brezilya menşeili gemiler geliyor ve bize bol bol GDO’’lu mısır, soya getiriyor, biz uyuyoruz.

Bunca karışıklık arasında yüzüme gülücük konduran bir açıklama vardı ki, eminim hiçbirinizin gözünden kaçmamıştır. Nasıl olsa, ya domuz gribi, ya GDO, ya kanser ya da selden gideceğiz. Bari Hoca’’ya kulak verelim çünkü hayli iyimser bir vaadi var; ’“Milli Görüş 40 yaşında. Mücadelemiz hiçbir zaman bitmedi. Üzerinde 5 yıldız olan rozetimiz de bunu gösteriyor. Gün gelecek parti rozetimizi göstereceğiz ve sorgusuz sualsiz cennete gireceğiz." İmza, Necmettin Erbakan’…