İstanbul Taksim'de Gezi Parkı direnişiyle başlayan ve dalga dalga ülkenin hemen hemen bütün illerine yayılan olayları beş gündür içimde kabaran endişe ve korku duygularıyla izliyorum.
Endişeliyim.
Çünkü günlerdir olan olaylara '3-5 çapulcunun işi' diyebilen ve sanki her şey normalmiş gibi bir düğünde nikah şahitliği yapıp, Fas-Tunus-Cezayir gezisine çıkan başbakanın ekranlarda verdiği kibirli duruşundan korkuyorum.
Sanki kibir gözlerini örtmüş. Tüm görüş mesafesini kapatmış. Dışarıya değil sadece kendi içine bakıyor.
Sayın başbakan ne diyor basın açıklamalarında,
'Bizimde zorla tuttuğumuz yüzde 50 var' diyor

Toplumu kafasında çoktan bölmüş. 'biz' ve 'onlar' diye.
Şu kadar 'bin'in karşısına bu kadar 'bin' çıkarırım diyor. Zaten ilk büyük yanlışı da burada yapıyor.
Bu ülkenin yarısının başbakanlığından feragat ediyor.
Peki, polis teşkilatının takındığı bu tavra, kullandığı orantısız güce ne demeli?
Adam gibi tepkisini koyan insanlara karşı, polisin sergilediği tutum da neyin nesi?
Elbet de tepki göstermek isteyen çoğunluğun arasına sızan provokatörler vardır.
Ama bunları ayıklamak da polisin, emniyet teşkilatının işi.
Sadece sessiz kalmamak için elinde Türk Bayrağıyla meydanlara inen insanlara, polisin göz mesafesinden biber gazı sıkması ne kadar doğru.
Ya da tiyatro sanatçısı Leyla Okay'ın başına isabet eden gaz kapsülüyle komaya girmesi.

Şahit olduk İzmir'de.
İzledik videolarda.
Olaylarla alakası olmayan kendi haline yürüyen insanlara polisin copla saldırmasını, saçlarından sürüklemesini.
Sivil kıyafetli, emniyet mensubu mu yoksa değil mi belli bile olmayan kişiler tarafından sopalarla, demirlerle insanların kuytu köşelerde öldürülesiye dövülmesini.
Gördük bunların hepsini başbakanın tabiriyle sosyal medya belasında.
Bu olanlar ve yaşananların karşısında nerede peki Türkiye'deki Medya? Hala kral çıplak dememeye yeminli ve kararlı mı?
Uzun lafın kısası.
Bu olanlar, bölünmeye çalışılan halkın diğer yarısında oluşturulmaya kalkılanbaskıların ve yasakların yansıması.
Ve bu mesele sadece birkaç ağaç meselesi değil?
Mesele 'HÜR VE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞCESİNE' yaşanması gerektiğini bilmeyen iktidar meselesi.