Ya 12 ya da 13 yaşındaydım.
Okulun bahçesindeki çardak da oturmuş gözlerimi çok kızdığım bir arkadaşıma dikerek aklımdan onunla ilgili çok iyi düşünceler geçirmiyordum. Ona o kadar çok kızmıştım ki kinim ve nefretim adeta gözlerimi kör etmişti. Ben bunları düşünürken arkadaşımla aramdaki rekabetin farkında olan hocam Hüdai Bey yanıma yaklaşarak,' biliyor musun Nuray bastırılan duygular içinde en tehlikelisi herhalde nefret ve kindir 'dedi bana.
Hocamın yüzüne baktım boş boş
Sonra günlerce düşündüm.
Elbette arkadaşım beni geçebilir ve yenebilirdi.
Yan yana durmak varken niye karşıma almalıydım ki.
Yapmış olduğum şeyin ne kadar yanlış olduğunun farkına vararak gidip arkadaşımdan özür dilemiştim.
Demek ki hazmetmeyi keşfetmiş, kabullenmeyi öğrenmiştim.
Ve yıllarca kin ve nefretle ilgili söylemlerden uzak durmuş, hatta aklımın ucundan bile geçirmeyip hiç düşünmemiştim.
Ta ki geçen güne kadar.
Hepimizin bildiği gibi Soma'da bizleri derinden yaralayan, vicdanlarımızı sarsan elim bir kaza yaşandı.
Maalesef bu kaza, 301 maden işçimizi bizlerden alarak 400 kusur tane çocuğun yetim kalmasına neden olmuştu.
Acı büyüktü.
Türk halkı bir nebze olsun yaraları sarabilmek adına gerek bireysel, gerekse de kurumsal olarak maden bölgesine akın ediyordu.
Ve yangın yerine ilk koşan kurumlardan birisi de İzmir Büyükşehir Belediyesi'ydi.
13 Mayıs sabahı Türkiye'yi yasa boğan maden faciasında İzmir'in Kınık ilçesinde de birçok ocağa ateş düşmüş, geride gözü yaşlı analar, kadınlar ve yetim çocuklar acılarıyla baş başa kalmıştı.
Evet, Türkiye bu acıyı dindirmek için seferber olmuştu, ailelere destek olmak için pek çok yardım kampanyaları düzenlenmişti. Ama bu kaos içinde çok önemli bir şey daha vardı. Acının tam ortasına düşen ve bu acıyla nasıl baş edeceğini bilemeyen çocuklar.
İşte tam bu noktada küçük yüreklerin sessiz çığlığına İzmir Büyükşehir Belediyesi yetişmişti. Yılların anaokulu tecrübesini köylere taşıyan belediyenin İzelman şirketi, Köseler Köyü İlkokulu'nda ve Elmadere Köyü İlkokulu'nda kısa süre içinde anaokulu ortamı oluşturarak, madenci çocuklarına okul öncesi eğitimi ve etüt eğitimi vermeye başlamıştı. Çocukları ev ortamından uzaklaştırarak yaralarını sarmak ve ilerde oluşabilecek travmaları önlemek istemişti.
İstenilen başarılmış, yapılan çalışmalar meyvelerini vermeye başlamıştı.
Çocuklar Soma faciasının izlerini oyunlar oynayarak, şarkılar söyleyerek, el işleri yaparak atmaya başlamış, hayata yeniden sarılmıştı. Yüreklerdeki acı dinmemişti belki ama şimdi geleceğe daha umutlu, daha istekli koştukları kesindi.
Evet, her şey yolundaydı.
Yolunda olmasına yolundaydı ama bu olanlar ve yapılanlar birilerinin hoşuna gitmemişti.
Derken geçtiğimiz gün Kınık Milli Eğitim Şube Müdürü Ömer Ulupınar, bölgedeki İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkililerine ulaşarak, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı RAM (Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü ) Genel Müdürü Yurdagül Aydoğan adına aradığını belirtip artık çocukların evlerine, ailelerinin yanına dönmeleri gerektiğini söyledi.
Nasıl yani? Bu kadar kısa sürede mi. Oysa İzmir Büyükşehir Belediyesi en az Temmuz ayı sonu, hatta Ağustos ayı ortalarına kadar orda kalmayı planlamıştı.
Gerçi daha önce, bölgede ailelere baskı yapıldığı, çocukları bu okullara göndermemeleri konusunda söylemlerde bulunulduğu gibi duyumlarda vardı ama insan yine de kötü düşünmek istemiyordu.
Ama sanırım söylenenler doğruydu…
Ve böylece yerel yönetimde söz sahibi olan İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin, Kınık ilçesinin iki köyünde madenci çocuklarının rehabilitasyonu için açtığı okulların faaliyetleri, merkezi yönetim olan devlet eliyle engellenmiş oldu.
Açıkçası bu olanları gördükten sonra, en azından kendi adıma konuşuyorum bunlar hiç iyi niyetli hareketler değildi.
İzinleri alınan ve sonuçları gayet güzel olan bir çalışma neden durdurulsun ki?
Sonra düşünüyor insan.
Çıkarları hırsları ve kızgınlıkları uğruna, gözlerini henüz ağzı süt kokan çocuklara dikmiş iğrenç politikacıları ve politikaları görmek ne kadar da acı verici.
Tamam, İzmir'i sevmiyor olabilirsiniz. İzmir sizi ters köşeye yatırıyor da olabilir…
Peki, İzmir'i sevmiyor olabilme ihtimalinizden midir bu kadar öfke?
Geçmişte ve günümüzde de bunun bir sürü örneği var.
Yapılmayan yatırımlar, KİK'den dönen projeler vs. vs…
Örnek mi? Mesela en son ki İl Özel İdarenin mallarındaki adaletsiz paylaşım gibi.
Maalesef ki İzmir hiçbir konu da sizin gibi düşünmüyor.
Diretiyorsunuz benim gibi düşüneceksin diye, taraf olmayan bertaraf olur diye…
Fakat İzmir seni dinlemiyor… Dinleyecekmiş gibi de görünmüyor. Çünkü biat etmiyor.
Ama unutma illa benim gibi düşüneceksin diyebilmek için bile, önce düşünmek gerekiyor öncelikle.
Görüşler karşıt olabilir, ideolojiler uyuşmayabilir. Fikirler benimsenmeyebilir. Hazmetmek de zor olabilir…
Ama saygı?
Saygı duyulmalı. Hele hele Kınık ilçesinin köylerinde yapılan iyi bir şeyler gibiyse 2 kat fazla saygı duyulmalı…
Evet, hocamın söylediği sözü şimdi daha iyi özümsüyorum.
Bastırılan duyguların içinde en tehlikelisi nefret ve kinmiş.
Ve küçük bir hatırlatma!
Bizi, İzmir'i, İzmirliyi sevmeyip kin güdenlere…
İzmirliyi itme, İzmir adına yapılan güzel şeyleri engelleme.
Çünkü tarihte kindarların kurduğu bir medeniyet yoktur. Ancak yıktıkları medeniyet çoktur.