Liderlik; belirli şartlar altında, belirli kişisel veya grup amaçlarını gerçekleştirmek üzere, bir kimsenin başkalarının faaliyetlerini etkilemesi ve yönlendirmesi süreci olarak bilinir. Aslında liderlik teorileri ile ilgili bütün tanımlar, bize geçmişten bugüne ne tür liderlerin ne zaman ortaya çıktıklarını ve nasıl tercih edildiklerini çok açık bir şekilde gösteriyor.
Liderlik konusunda ilk yıllarda yapılan araştırmalar, liderliğin doğuştan kazanılan bir özellik olduğu düşüncesiyle daha çok liderlerin 'fiziksel ve 'kişilik' özelliklerini dikkate almıştır. Bu nedenle bir ortamda bir kadın ya da erkek daha uzun ya da kısa; daha akıllı, zeki, konuşkan, sevimli ise bu kişilerin 'lider' oldukları düşünülmüştür. Zaman içerisinde bu tanımlamaların toplumlardan toplumlara hatta insanlardan insanlara değiştiğine karar verilip, liderin astları yada izleyenleri ile ilişkilerinin ya da davranış biçimlerinin onları diğer kişilerden farklılaştırmış olabileceğine karar verilmiştir. Bu nedenle yönetim literatüründe; ototratik, katılımcı, tam serbesti, bürokratik, diplomatik türü bir çok liderlik tiplemelerine rastlanmıştır.
Ancak sonraki yıllarda liderlerin şartlara ve durumlara göre ortaya çıkan kişiler oldukları anlaşılmaya başlandığında; 'tek ve en iyi' yönetim tarzının her zaman her yerde oluşamayacağına karar verilmiştir. Bu gerçekten devrim niteliğinde bir gelişim olmuştur. Yeni lider tipleri piyasaya çıkmış, her ülkede, her iş yerinde farklı liderlerin kabul görülebileceği anlaşılmıştır.
Bu farklılık ise; izleyenlerin kişisel özelliklerinden kaynaklandığı gibi, izleyicilerin çevre ve zaman baskısına hatta yapılan işin niteliğine kadar değişkenlik göstermiştir. Tek ve en iyi yönetim şekli yoksa, ilginç olanı insanların kendilerini yönetmelerini istedikleri lider tipi de doğal olarak her ortamda farklı olmaya başlamıştır. Liderlik konusunda uzun yıllar araştırmalarda bulunan Burn ve Bass isimli iki bilim insanı yıllar önce 'Dönüşümcü Liderlik' diye bir liderlik tipinden bahsettiklerinde, ben de 'işte, tam benim aradığım liderlik tipi' demiştim içimden…
Dönüşümcü lider; organizasyonları değişim ve yenilenmeyi gerçekleştirecek üstün performansa ulaştıran kişidir. Dönüşümcü liderin bu başarıya ulaşmasını sağlayan yegane araç ve amaç, onun vizyon sahibi olması ve vizyonunu izleyenlere kabul ettirmesidir. Bu oldukça zor bir girişimdir. Düşünün aklınızda ciddi bir gelişim/ dönüşüm planı var, ve siz buna o kadar inanıyorsunuz ki, belki de yerinizde duramıyorsunuz. Yyapacağınızın işin peşinde olacağınıza yönelik her türlü 'içsel motivasyonunuz' var ancak bu her zaman yeterli olmuyor. Astlara ya da sizi izleyenlerinize bunun onlar için de bir 'görev' olduğunu anlatmak, bu düşe ve vizyona sahip olmak için yöneltme zorundasınız. Hayal gibi bir 'hedef' bu aslında… İnsanlar sizi dinlerken heyecanlansalar bile, 'dur hele' diyeceklerdir. Birileri de ikna olsun önce diyeceklerdir. Ama 'dönüşümcü liderin' buna çok vakti yoktur. Onun hızlı ve aktif olması gerekmektedir. Kendisini izleyenlerinin 'yetenek ' ve 'becerilerini' ortaya çıkarması, kendilerine olan güvenlerini artırması; onlardan normal beklenen daha fazlasını bekleyerek kısa dönemde kurumu, şirketi, ülkeyi, dernekleri 'şoke etmesi' gerekmektedir. Bunu dünyada başaran çok önemli isimler vardır. Örneğin; CHRYSLER için, IOCOCCA ve General Motors için JACK WELCH…
Lido Anthony 'Lee' Iacocca, Chrysler Şirketinin 1980'lerde tam 'iflas' etmek üzereyken, 'dönüşümcü liderlik' tarzıyla bambaşka bir serüvene sürüklemiştir şirketi…Sorumlu olduğu bölgenin satışlarında sonuncu sırada olduğunu görerek, '56'da 56' isimli bir program yaratıyor. 56 Model; yeni Ford'ları %20 daha ucuz ve 3 ay boyunca ayda 56 dolara satan bu program sayesinde bölgesinde satışlar patlıyor ve alanın satış sıralamasında birinci sıraya geçiyor.
Iacocca'nın efsanevi hikayesini, sadece bu satırlar ile kısıtlamak şüphesiz mümkün değil ancak bir liderlik tarzı olarak incelediğimiz bu önemli modelin belki de ne ölçüde dönüşümcü olduğunu anlamak açısından uygulamaya geçirdiği bazı faaliyetler var ki, acaba bunları yapacak cesaretli kimler var çevremizde diye düşünüyorum. Ki, bu bahsettiğimiz değişim ve dönüşüm 1980'li yıllarına ait bir süreçte yaşanıyor. Bütün çalışanlar bilirler ki, kurumlar arasında en önemli sorunlardan birisi 'iletişimsizlik'tir. Bu soruna neden olan yöneticiler kurumlarda kalırlar onun yerine çalışanlar işten atılırlar. Ancak Iacocca'nın döneminde bu tam tersi olmuştur. Yani, yöneticiler iş yerinden uzaklaştırılmıştır. Batmaya doğru giden bir işletmede herkesin tutumlu olması gerekir, fedakarlık şarttır, kim kabul eder maaşlarından ciddi bir kesintinin yapılmasını… Bu da gerçekleşmiştir o dönemlerde… Sonunda çok büyük bir başarıyla batmaktan kurtulan Chrysler'in arkasındaki lider Iacocca'nın bir sözü yönetim anlayışının da temellerini oluşturmuştur. Yönetimde kullanılabilir en iyi teknik, dürüst olmaktır' der, Lee... Başarılı olmak istiyorsan, öncelikle herkesin çalışması ve bilginin herkesle paylaşılması gerekir.
Liderlik dersleri hiçbir zaman bitmez aslında… Dünyada lider konumundaki kişileri incelemek ve onların başarılarının arkasındaki' yönetsel argümanları' tespit etsek, belki de her kurum ve işletmede yeni liderlerin ortaya çıkmasına da yardımcı olacaktır.
'Tek Liderlik Modeli' nin kabul görmediği bir dünyada, çevremizdeki liderleri anlamak, algılamak ve geliştirmek ve onlardan bir şeyler beklediğimizi onlara göstermek zorundayız. Liderlik kavramı 'geliştirilebilir' bir özelliktir. Bence, şu günlerde kurumların başında olan kişiler daha fazla 'liderlik' kitapları okumalı, başarılı liderlerin hayatlarından dersler çıkarmalıdırlar ki; izleyenler de onları takip edebilme cesaretini kendi içlerinde bulabilsinler... Çünkü ben izleyeceğim kişilerin, aktif, üretken, vizyon sahibi, takım çalışmasını başaran, bilgiyi paylaşan, beni heyecanlandıran ve motive eden kişiler olmasını arzu ediyorum. İnanıyorum; hem siyasette hem de iş dünyasında bu tür liderlere ihtiyaç var.