Soğuk sabahların birindeyim. Güne isteksiz bir başlangıç yapıyorum. Ben mi uyandım, tv mi uyandırdı karar veremiyorum.
Duyduklarım kopuk kopuk. Yarı uyku yarı uyanık bir haldeyim.
Çok kötü…
İlk kez…
Şaşkınlık yarattı…
Hesap soracağız…
Az sonra…
New York'ta 5. Caddede…
Berabere kaldı…
Konuğum olacak…
Buna uyanma denecekse sonunda uyandım.
Doktorum haklıymış, bu tv ler insanı deli eder. Buna iyiden iyiye inanmaya başladım.
Polikliniğin ısıtma sistemi çok iyi. Hem kalorifer var hem de klima. Engel olmasaydım odun sobası da kuracaklar. Dedikodulardan korktum. Düşmanlarımın diline düşmek istemem! Sonra olur olmaz ortamlarda üşüdüğümü, bir türlü ısınamadığımı konuşur dururlar.
Düşmanın da hayırlısı! Bendeki şansa bak. Nerede bir kıl tüy, babasının oğlu varsa bana düşman!
Üşüdüğüm, bir türlü ısınamadığım da doğru!
Ama size ne?!
Doktoruma soruyorum, ben mi üşüyorum yoksa onlar mı yanıyor?
Doktor her soru sonrasında yaptığını bir kez daha yapıyor:
Bir süre düşünüyor. O düşündükçe ben iyice sinirleniyorum. Sonunda 'Psikolojik' deyip işin içinde çıkıyor.
Hakketen bu doktor da çok olmaya başladı. Üşüyorum işte, bunun psikolojisi mi olur diyorum, susuyor başka bir şey söylemiyor.
Bazen aklıma geliyor, 'Sen nasıl doktor oldun… Ne neşterin var ne de iğnen!..' demek istiyorum ama vazgeçiyorum.
Öyle neştermiş, yok bilmem hangi iğneymiş… kimseye söyleyemesem de ben bu alet ve edavattan hiç hoşlanmam, çok korkarım.
Şifa niyetine bir samanlık ot yemeye razıyım!
İlaç der, meraya bile yayılırım!
Ama neştermiş, yok bilmem şu iğneymiş, bunlara gelemem! Doktorum da bunu iyi bilir.
**
Bu soğukta yataktan kalkmak, temizlik yapıp namaza durmak iman ister. Aklıma günahlarım geliyor. Kendimi toparlıyorum. Hanımın da yardımıyla kalkıyorum. Temizliğimi yaparken içimden ezan okumak geliyor.
Duadan önce uzun mu uzun bir ezana başlıyorum.
Sesimi seviyorum. Bence sevilesi bir sesim var, bu yalan değil.
Arada bir çocukluğumda mahalle imamından öğrendiklerimi okumak, özellikle yüksek sesle okumak hoşuma gidiyor.
Okurken başka biri oluyorum.
Sesimi duysunlar diye daha da yükseltiyorum. İstiyorum ki, sesimi ve imanımı herkes duysun ve bilsin. Bunları düşündükçe sesim daha da açılıyor ve en yüksek perdesine varıyor.
Ezan bittiğinde koca poliklinikte çıt çıkmadığını fark ediyorum. Demek ki herkes beni dinliyor, diye düşünüyor, düşündükçe de huzur buluyorum.
Temizlik, ezan, namazla başlanan gününün nasıl son bulacağını tahmin etmek zor değil. O kadar dua ve yakarışın azı bile fayda verse şifa bulmam an meselesi.
İçimi taburcu olurum inşallah beklentisi kapılıyor.
Kahvaltı beklerken elim tv kumandasına gidiyor! Aman Allah'ım, dünya yıkılmış tek sorumlusu ben ve adamlarımmış gibi yer gök inliyor!
Üçüncü Dünya Savaşı ise ha çıktı ha çıkacak gibi.
Ben yarı uyku yarı uyanık halde iken adamlarım uyumamış, adeta ölmüş! TV ler için hazırlattığım talimatlar vardı, kimsenin umurunda değil! Bu nasıl bir uykudur, Bu nasıl bir gaflettir Eyyy Uşaklar!
Eyyy diyorum ama nafile! Ben söyleyip ben dinliyorum!
Hanım yanımda fakat hiç umurunda değil! Ya duymuyor ya da beni kaale almıyor!...
Birden başıma ıslak bir bez konuyor… Yumuşak sıcak bir el, bezi alnıma yavaşça yayıyor. Sonra terimi siliyor… Bezi ıslatıp tekrar seriyor…
İyiden iyiye uyanıyorum.
Aklıma okuduğum ezan, kıldığım namaz geliyor. Hanıma soruyorum. Dünden beri hep uyuduğumu söylüyor.
Nasıl olur, diyorum… Ezan okudum, namaz kıldım, diyorum… Hanım da doktordan öğrenmiş olmalı 'Psikolojiktir' diyor.
Sabahın köründe üşümem de mi psikolojik?…
TV haberleri… Reklam cıngılları… Bunlarda mı psikolojik hanım, bari doğruyu sen söyle!
Haberleri ve reklamlar doğru ama diğerleri psikolojik!
Hanıma 'Doğrusunu sen söyle' demekle hata ettim. Öyle bir hale geldim ki, en son ne zaman doğru ile yanlışı ayıt etmiştim… Doğru hangisiydi, yanlış neydi… Bunları karıştıralı epey zaman oldu.