Ben çocukken, ilk genç kızlık yıllarımda
erkek olmayı çok isterdim.
Kız okuluna gitmiş
ailemden kız olduğum için
hiçbir baskı görmemiş olsam bile
erkek arkadaşlarıma hep özenirdim.
İzmir'de bile erkekler biz kızlardan daha özgürdü,
bizim nesil iyi bilir
KSK'nin basketbol,
Göztepe'nin de futbol maçları
en büyük eğlencemizdi.
Mesela benim maçlara gitme iznim vardı
ama mutlaka bana bir erkek arkadaşımın eşlik etmesi şartıyla.
'Sana güvenimiz sonsuz, erkek gibi kızsın'
'seni ordunun içinde bıraksam bile korkmam'
rahmetli annemin benim için devamlı kullandığı methiyelerdi (!).

Erkek olmak özgür olmak,
erkek olmak güçlü olmak demekti.

Yıllar geçti,
okul hayatı bitti
iş hayatı başladı.
Özgürlük ve güç hala erkeklerin elindeydi
ama ben artık erkek olmaya özenmiyordum,
kadın olmanın güzelliğinin,
gücünün farkına varmıştım.
Belki erkek egemen bir toplumda
güçlü kadın olmak zordu
ama olsun
kadın olmak mücadeleci olmak demek değil miydi zaten.

Yıllar boyunca özgür olmayı yeğledim
boyun eğmedim.
Bu benim tercihimdi
zor oldu
ama asla pişman olmadım.

Geçenlerde trans bir arkadaşımla sohbet ediyoruz
- gerçi şu 'trans' kelimesini sevemedim gitti
ama anlaşılabilir olması için kullanıyorum -
'erkek egemen bir dünyada
kadın olmak
kadın gibi yaşayabilmek için
çok mücadele verdim' dedi.
Ona baktım
kendime baktım
iki kadın bedeni,
biri doğuştan
diğeri sonradan
yine de iki kadın bedeni gördüm.
Belki gördüğüm sadece bir kalıptı
kadın ruhunu barındıran bir kalıp.

Sonra anladım ki
kadın olmak
beden meselesi değil
ruh meselesiydi.

Benim kadın ruhum
özgürdür
fazlasıyla özgür.
Kadın bedenim de özgür,
mesela ben isteğim kıyafeti giyerim,
saçımı isteğim renge boyar
istediğim şekle sokarım.
Oturuşuma, yürüyüşüme öyle fazla dikkat etmem,
önce rahatım gelir.
Özenilecek bir şey olmasa da tütün kullanırım,
genellikle de sigara
ama yemek sonrası
güzel bir konyağın eşliğinde
puroya asla hayır demem.
Konyak örneğinden anlamışsınızdır
içki de içerim
üstelik iyi içerim.
Balığın yanında rakıyı severim,
rakıyı da susuz tercih ederim.
Şarabın yeri ise başkadır,
bu arada kırmızı şarabı hem içerim
hem de et yemeklerinde kullanırım,
hatta salata soslarına bile katmışlığım vardır.

Anlayacağınız üzere yemek de pişiririm,
çok iyi pişirdiğim de rivayet edilir.
Görev olarak görmem,
görsem zaten aç kalırdım.
Dikiş diktiğim gibi
elimden tamirat işleri de gelir.
Evde matkabım, alet kutum vardır.
Avizeymiş, tüpmüş, muslukmuş ne olsa değiştiririm.
Benim eve usta nadir çok nadir gelir.

Mizaç olarak sakin, sabırlı biri olmama rağmen,
kuyruğuma basıldığında deliririm,
sesim de yükselir
küfür de ederim.
Aslında küfür etmesini severim,
bir kadından küfür duymaya alışık olmayan erkeklerin
yüzlerinde beliren şaşkın ifadeyi gördüğümden beri
daha da çok sevdim küfretmeyi…

Sizin anlayacağınız
bendeniz hiç de
toplumda çok olumlu bir imajla algılanan bir bayan değilim.

Zaten ben bayan değil
KADINIM…