İçimdeki caniyle
2006 yılında tanışmıştım.
İzmir'de 17 aylık bir bebeğe tecavüz edilmişti,
elimde megafonla günlerce
Gündoydu meydanında haykırdığımı hatırlarım.
Sonra yakın çevremden uyarı gelmişti;
'aman dikkat et,
işin içinde porno mafyası var,
annesin,
iyi düşün' diye…
Çocuk ve porno
bir cümle
bırakın cümleyi
bir paragraf
hatta bir metin içinde bile
asla yer almaması gereken iki kelime.
Hem bahsettiğimiz çocuk bile değildi
bebekti
küçücük
savunmasız bir bebek…
İnanmadım, inanamadım
araştırmaya başladım
kaç tane porno sitesine girdim
kaç film gördüm
ben bile hatırlamıyorum.
Teknik takibe alınsam
adım sapığa çıkacak…
Gördüğüm her filmde,
-gördüm diyorum çünkü seyretmem mümkün değildi-
içimdeki cani daha da vahşileşiyordu…
Bu konuda sayfalarca yazabilir
saatlerce konuşabilir
yüzlerce örnek verebilirim
ama kısacası şunu söyleyeyim
çocuk istismarı
istisnasız her kesimde
her kültürde var.
'Ama'sız, 'lakin'siz ele alınması gereken bir konu.
Bir çocuk bedenine dokunulduğunda
ruh sağlığına bakılmaz
ruh sağlığı zarar görmüştür
bir çocuk bedenine dokunulduğunda
dokunanın kimliğine, kılık kıyafetine, statüsüne bakılmaz
dokunan sapıktır
bir çocuk bedenine dokunulduğunda tartışılmaz
tartışacak bir şey yoktur
eyleme geçilir
bir çocuk bedenine dokunulduğunda
tepki verilir
verilmezse
dokunmuş olursun
hem çocukların bedenlerine
hem de ruhlarına…
Çocuklara dokunanların
taciz suçlamasıyla değil de
cinayete teşebbüsle yargılanmaları gerekir.
Çocuk istismarı basit bir cinsel suç değildir,
çocuk ruhuna onarılamaz zararlar verir
bedenine de
hayatına da…
45 çocuktan bahsediyoruz
sadece bu da değil
ülkenin her yerinden
neredeyse her gün
çocuk tacizi haberleri geliyor.
Aslında yeni bir şey de değil
artış olduğu da yok
sadece 'duyulur' oldu.
Duydukça öfkemiz arttı,
içimizdeki cani hortladı,
sağlıklı düşünemez olduk.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi
çocuk tacizlerini siyasi malzeme yaptık
taraf olduk
ama istisnasız hepimiz yanlış taraf olduk
bir tek çocukların tarafında olmayı beceremedik…
Bu garip ruh hali sürerken
Özgecan'ın katilinin öldürüldüğü haberi geldi.
Daha 24 saat olmadan çok şey yazıldı çizildi.
Duygularım, düşüncelerim karıştı,
neyin doğru
neyin yanlış olduğunu bilemedim.
Sonra aklıma seneler önce okuduğum bir kitap geldi;
Norman Mailer'ın Pulitzer Ödülü de aldığı 'Celladın Şarkısı'.
Gerçek bir hikayeden yola çıkıp,
ölüm cezasına çarptırılmış bir seri katilin hayatını anlatıyordu yazar.
Kitaptan aklımda kalan iki şey var,
İdam karşıtı olan birinin sözleri;
'insan öldürmenin yanlış olduğunu öldürerek anlatamayız'
ve katilinkiler;
'Ölmek istiyorum,
çünkü hapishanede yaşamayı sürdürürsem,
ruhumun benden önce öleceğini biliyorum.'
Sizi bilmem ama ben çok zor günler geçiriyorum,
içimdeki caniye karşı büyük bir mücadele verirken
amasız
lakinsiz
çocukların tarafı olmaya çalışıyorum
sadece çocukların da değil
taciz edilen,
öldürülen kadınların da…
İkiyüzlü olmayı bırakalım
ve etrafımıza bakalım.
Cinsel suçlar ve tacizlerle ne kadar iç içe olduğumuzu görelim.
Sadece erkekler değil
biz kadınlar da bu suça ortağız.
Hoşlanmadığız her kadını hafifmeşreplikle suçlayıp,
hemcinslerimize yapılan tacizleri görmezden gelip,
seks işçilerinin, transseksüellerin maruz kaldığı şiddeti kabullenirsek
bu tecavüz kültürünün içinde yaşamaya devam eder
bir adım ileriye gidemeyiz…
Dediğim gibi
sapıklar her yerdeler
kimleri kafalarında takkeyle
kimleri boyunlarında kravatla
kimileri de fularlarla dolaşıyorlar.
Sapık olmalarının dışında bir ortak özellikleri daha var
iğrenç eylemleri görmezden gelinip
kendi çevrelerince saygıdeğer (!) addediliyorlar…
Ben yine dellendim,
biraz daha yazarsam
kendi kendimi kışkırtıp
birlerinin gırtlağına yapışmam an meselesi…