Bundan yaklaşık kaç yıl önceydi tam hatırlamıyorum bir arkadaşım Buca- İslahevi'ne oradaki hükümlü yada tutuklu gençlerimize bir seminer verip-vermeyeceğimi sordu. Daha önceki yıllar içerisinde kadın koğuşlarında araştırmalar yaptığım için böyle bir ortamda bulunmaya alışık olduğumu söyleyerek hemen kabul ettim.
Her ne kadar 'alışık' olduğumu söylesem de, çekinerek gittim bu ilk defa gittiğim ortama…Toplamda 50 tane çocuk (yaşları yaklaşık 15-17 arasındaydı) vardı, ve meraklı gözlerle ne anlatacağıma odaklanmışlardı. İşin gerçeği ben de neler anlatmam gerektiği konusunda tereddüt içindeydim. Çünkü, söyleyeceğim her sözü seçerek kullanmam gerektiğinin bilincindeydim. Üstelik yanlış kullandığım bir kelimenin bu çocukların hayatlarında olumlu yada olumsuz izler bırakacağını tahmin edebiliyordum. Gerçekten korktuğum başıma geldi ve bu çocuklara sorulmayacak en son soruyu yani 'gelecekte hedefiniz nedir?' dedim. Birden buz gibi bir ortam yaratmış oldum salonda, bir iki çocuk gülerek bana: 'ne hayali, bizim hayallerimiz yoktur ki' dedi. Bir diğeri, 'halen burada olacağız' dedi. Bu stresli ortamdan ne yapabilirsem çocuklar ile aramı düzeltebilir ve yeni bir diyaloga girebilirim derken, bir mucize oldu ve öğrencilerden birisi :'öğretmen' dedi… Bu salonun birden daha da sessizleşmesine neden oldu. Çok kısa bir zamandan sonra bir el kalktı ve 'ben, doktor' dedi. Bir el daha kalktı: 'ben de, polis' dedi.
İşte o an, çocuklar ile aramızdaki düğüm çözülmüş oldu. Birden içlerindeki coşkuyu bana anlatmak istercesine bütün çocuklar sohbetime katıldı. Son anda, danslar etmeye ve birlikte şarkı söylemeye bile başlamıştık. Tam ayrılırken, onlara bana istedikleri zaman 'mektup' yazabileceklerini söyleyerek infaz koruma memurlarına ev adresimi vermiştim. Bu yaptığım hareketin çok doğru olmadığına emindim ama başıma gelecekleri hissetmiş olmalıyım ki, bunu hiç çekinmeden verme cesaretinde bulunmuştum.
Aradan tam bir hafta sonra posta kurumda bir mektup buldum. Üzerinde 'okundu' yazısını görünce, İslahevi'nden (Çocuk Bakımevi) geldiğini anlamıştım. Kimin olduğunu bile bilmiyordum ama birisi benimle bağlantı kurmaya çalışıyordu bu kesindi… Nefesimi tutarak okumaya başladım; beni dinledikten sonra karar verdiğini üniversiteye gireceğini ve 'ilk mahkum avukat ' olacağını söyleyen genç bir çocuktu bu satırları yazan. Onun kim olduğu, neden mahkum olduğunun hiç ama hiç önemi yoktu benim için, kendini kurtarmak isteyen bir çocuk vardı ve benden yardım istiyordu.
Tam bir hafta sonra kendisinden bir mektup daha aldım: 'Meltem Abla, bana çalışacağım test kitapları alır mısın?' diyordu. Bu onun ne kadar kararlı olduğunu bana bir kez daha gösteriyordu. Ama o dedi diye hemen kitap alınmayacağı belliydi. Bu çocuğun ne kadar çalışkan olduğunu, bir üniversiteyi kazanma kapasitesinin ne kadar olduğunu bilmiyordum. Bunu öğrenmeden ona kitaplar göndermem aptalca olacaktı. Üstelik kitapların toplam bedeli o dönem için 150 liranın üzerindeydi. Belki çok büyük bir para değildi ama insan gece-gündüz üç beş kuruş kazanmak için çalışınca elindeki parayı tutarlı harcaması gerektiğini, bir iki kez düşünmek zorundaydı.
Öncelikle hemen Kurum Müdürü'nü arayarak öğrencinin durumunu öğrendim, telefon konuşmasından sonra kafamda kurduğum hayaller birden yıkılmıştı. Çünkü, müdür öğrencinin çok başarılı olmadığını, bir üniversiteyi kazanma kapasitesinin olmadığını söylemişti. İçimdeki ses ise böyle demiyordu, bu çocuğun hayatını değiştireceğimi söyleyen bir his vardı. Aynı gün içinde kararsız bir şekilde okula gitmiş ve derse girmiştim. Neden bunu yaptığımı bilmiyorum ama öğrencilerime dönerek 'çocuklar sizinle bir konuyu paylaşacağım, bana akıl vermenizi istiyorum?' dedim. Durumu en ince detayı ile anlattım. Kararımı kendi öğrencilerimin vermiş olduğu karar ile sonlandıracaktım.
Konuyu dinleyen öğrenciler kısa bir süre sonra: 'hayatta herkese bir kez şans verilmesi gerektiğini' söyleyerek düşüncelerimi sonlandırlar. Okuldan çıkar çıkmaz bir kitapçıya giderek bizim çocuğa kitaplarını alıp gönderdim. Ne olacağını ben de bilmiyordum, ama inandığım tek şey : 'Hamdullah, başaracaktı'.
Dönem sonunda karnesini gönderdiğinde şok içindeydim. O, kafası çok çalışmaz, başarılı olması mümkün değildir denilen öğrenci gitmiş, bütün karnesi 'başarılı' notlar ile donanmış bir öğrenci gelmişti. İnanmadım her halde sahtekarlık yapıyordur dedim. Gittiği okulun müdürü ile öğretmenleri ile konuştum. Süprizler devam ediyordu. Hamdullah beni şaşırtmaya devam ediyordu. Bu böyle devam etti gitti, artık sırada üniversite vardı ve dershaneye gitmek istiyordu. Yine aldı beni telaş acaba neler olacak diye. Dershanedeki öğretmenleri ile konuştum, onun istediği zaman başarılı olacağına dair bir görüşme yaptım.
Artık Hamdullah finale geliyordu. Birden telefonlarımız kesildi, ve bağlantımız koptu. İslahevinde kaldığı için o arıyordu beni dışarı çıkınca, ona ait bir telefon yoktu. Bu kopukluk nedeniyle neler yaptığını merak ediyordum ama artık yapacağım bir şey yok derken, birden ansızın bir yıl sonrasında facebook'umda Fatma isimli bir öğrenci: ' Hocam, ben size güzel bir haber vermek istiyorum' diye mesaj bırakmıştı. Kim olduğunu bilmediğim için ona hemen ne olduğunu sordum. Fatma, Hamdullah'ın kız arkadaşı olduğunu ve onun 'Marmara üniversitesi Coğrafya Bölümü'nü kazandığını söyledi. Kulaklarıma inanamıyordum, 'işte oldu, başardı' diye evin içinde sevinç çığlıkları attım. Telefonumu kaybettiği için bağlantımız kopmuştu, ama bu haber aslında yaşamda istenirse insanların neler yapabileceklerini bana bir kez daha göstermişti.
Ülkemizde Hamdullah gibi nice öğrenciler ve çocuklar var. Bir kişinin elini tutarak onu doğru bir yola döndürmeniz inanın o kadar önemli ki.. Ben, kendi oğlum okulu kazanmış ve meslek sahibi olmuş gibi mutlu olmuş ve sevinmiştim. Ülkemizdeki son yıllarda yaşanan sorunların başında aslında bu ve benzeri olaylar var. Doğuda öğrencilerimiz yeterince okuyamıyor, meslek sahibi olamıyorlar. Başka alternatifler ile karşılaştıklarında ise doğal olarak tercihlerini her hangi bir gruba katılarak değerlendiriyorlar.
Bunu söylemek için çok erken ama, bir gün hükümet kurulur ve doğuda yaşanan savaş durumu bir sonlanacak olursa, 'seferberlik yapmak' ve oradaki bir öğrencimizi mecazi anlamda da olsa 'evlat edinmek' ve belki de sahip çıkmak gerekiyor. Bu ülke hepimizin, din, dil, mezhep ayrımı yapmadan 'hep birlikte yaşamak için'..
Son söz Hamdullah sana:' sen pek çok kişi için de önemli bir model oldun, cezaevlerinde ve islah evlerinde bu ve benzeri olayların artması dileğiyle'…