HABERLER>POLİTİKA
20 Aralık 2011 Salı - 13:10

Şener: Gülen Cemaati siyasete AK Parti'yle sızdı

Gazete A24'e konuşan Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, daha önce farklı partilere sadece oy desteğinde bulunan Gülen Cemaati'nin, AK Parti ile birlikte doğrudan sokak çalışmalarına da katılarak siyasete sızdığını iddia etti.

Şener: Gülen Cemaati siyasete AK Parti yle sızdı

ANKARA - Bir dönem Erdoğan’ın sağ kolu olarak bilinen ve AK Parti’nin kurucularından olan Abdüllatif Şener ile uzun söyleşimizin ikinci bölümünde cemaatleri soruyoruz kendisine... Türkiye’deki cemaat gerçeğini ve AKP ile Gülen Cemaati ilişkilerini anlatan Şener’e göre, Gülen Cemaati kendi kimliğini korumak istiyorsa, AKP’ye destek vermekten vazgeçmeli…
 
Abdüllatif Şener’in anlattıklarından anlıyoruz ki, mesele sadece AKP-Gülen ilişkisi değil… “Türkiye’de hiçbir siyasal parti, cemaatsiz siyaset yapamaz.” diyen Şener, Bülent Ecevit’in de 2002’de Gülen’in desteğini aldığını ifade ediyor. İşte olay yaratan söyleşinin  ikinci bölümü...
 
Türkiye’de cemaatlerin siyasal, toplumsal ve medya anlamında ülkeye etkileri her zaman tartışma konusudur. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Türkiye’de etkili olan cemaatler hangileridir, ve ülkeyi nasıl etkiliyorlar?
 
Önce şuradan başlamalıyım… Toplum bir şeye ihtiyaç duyuyorsa, o ihtiyaca uygun organizasyonunu da gerçekleştirir. Yani hiçbir organizasyon, hiçbir grup, resmi veya gayri resmi yapı, toplumda yapay olarak ve kendiliğinden ortaya çıkmaz. Mutlaka insanların toplum halinde yaşarken duydukları bazı ihtiyaçları karşılamak amacıyla şekillenirler. O yapı da insanların kolektif ihtiyaçlarını karşılamaları açısından, hayatlarını kolaylaştırır. Onun için toplumda varolan bazı yapıları, olumlu ya da olumsuz diye tasnif etmem. Bu yapılar insan ihtiyaçlarının bir sonucudur diye bakarım.
 
Nitekim insanlık tarihi incelendiğinde, bu böyledir. Mesela insanlık tarihinin yüzde 99’un da devlet diye bir şey yoktur. İnsanlar devlet diye bir organizasyonu tanımadan, bireysel ve gruplar halinde dolanarak, yiyecek toplayarak yaşamışlardır. Ve yüz binlerce yıl sonra da nihayet, sosyal gelişmeler nedeniyle de bir devlet organizasyonuna ihtiyaç duymuşlar, bu ihtiyaç onlar da devletin şekillenmesine yol açmıştır. Daha sonraki dönemlerde de değişik kurumlar ortaya çıkmış. Örneğin din, insanlık tarihinin en köklü kurumlarından biridir.
 
Hatta evrim teorilerine sahip olan kişiler de, şunu izah edemezler. Bunu ister biyolojik, ister sosyolojik evrim diye düşünün, evrim israf kabul etmez. Yani imkanları en verimli kullanır. İhtiyaca uygun yapıyı kazanır ve oluşturur. Dolayısıyla din gerekli bir şey değildiyse insanlar açısından ve insan topluluklarına fayda sağlayan bir niteliği yok idiyse, insanların geçici olarak var olsa bile, dinleri hayatlarından tasviye etmeleri gerekirdi. Aksine hayatlarından tasviye etmedikleri gibi, insanlık tarihi boyunca da, günümüzde de din en köklü olgular biridir. Demek ki, faydalı bir olaydır diye bakıyorum...
 
Buradan ayrıntılı olarak tarikatlara ve cemaat orgazizasyonlarına ineceğim… Şu anda Türkiye’de, insanların duyduğu bazı ihtiyaçları karşılıyor. İnsanlar bir cemaate mensup olmanın tatminini yaşıyorlar.
 
Aidiyet duygusu…
Hem psikolojik olarak inanç dünyalarında hem de pratik hayatlarında… Şu kent yaşamı dediğiniz şey o kadar korkunç bir yaşamdır ki, kalabalıklar içerisinde insanlar yalnız kalırlar. Siz yalnızlığı paylaşamazsınız, yalnızlığı sürdüremezsiniz. İnsan yoğun olduğu zaman, bir mücadelenin içinde olduğu zaman, karmaşık insan ilişkileri içerisinde kaldığı zaman sorunlu değildir. İnsan yalnız kaldığı zaman sorunludur. Bütün psikolojik rahatsızlıklar da, insana ait bir takım yetenekler de, bu yeteneklerin dumura uğraması da, insanın kendi içine kapandığında, yalnızlığa düştüğünde ortaya çıkar. İnsan her zaman bunu aşarak, bir sosyal ortamın parçası olmayı arzu eder. Bunu sağlayacağı bir sosyal ortam arar ve bunun neticesinde, modern toplum ortaya çıkıyor.
 
Türkiye’de modern toplum, sivil toplum örgütlenmesini, gerektiği şekilde tamamlayamamıştır. Buradan doğan boşluk daha fazla dini gruplar, cemaatler tarafından doldurulmuştur. Cemaatlere kızan, insanlara rastlıyorum. Bu tür yaklaşım sergileyenlerin tavırlarını doğru bulmuyorum. Olan bir şeye kızacağına sen daha iyisini yap.
 
“TÜRKİYE’DE SENDİKALAR İKTİDARLA UYUMLU”
Türkiye’de bugün cemaatler var, sen bundan mutlu değilsin ama Türkiye’de sivil toplum örgütlenmesi var mı? Demokrasinin en temel kurumlarından biridir sivil toplum. Nerede sendikalar? Var mı sendika dediğin şey? Sendikalar, eskiden küçük bir hadisede Kızılay meydanını doldururdu. Hükümetler, ‘Bu bize ne zarar verir, bizi nasıl baskı altına alır? Bu insanların taleplerini nasıl karşılarız da, eylemden vazgeçirebiliriz’ diye mesai yaparlardı. Üst üste bakanlar kurulu toplanırdı. Sendikalar, demokratik bir toplumun büyük gücüdür. Ama bu ülkedeki tüm emekçi kesimi temsil etmesi gereken sendikalar nerede? Hepsi sarı sendika…
 
Hepsi… ‘Aman hükümet bizim tepemize bir tane sopa vurur. Bizi kurcalar da, bizi itibarsızlaştırır’ diye, hepsi uyum sağlamıştır. Halbuki sivil toplum dediğin şey muhalefet demektir. Mevcut düzene karşı eleştirel bakan insanların ve gücün ifadesidir. Var mı odalar? Bakın ziraat odaları, esnaf odaları, ticaret odaları, borsalar… Hepsinin yönetim yapılarını ve tabanlarını bilirim. Bu seçimlere kadar, iktidara eleştirel bakan insanların ağırlıkta olduğu yapılardı.
 
2011 Haziran seçimlerinde bir baktık ki, bütün oda başkanları Türkiye’nin her tarafında kendi kafalarına ve ruh dünyalarına uygun olmadığı iktidar partisinden aday olmak için sıraya girdiler. Çoğu listelere bile giremedi. Ama önemli bir örgütlü kesim, mevcut kurulu sisteme ve iktidara eleştirel bakış açısını kaybetti. Tabii sadece bu kuruluşları, sivil örgütlenmeleri, mutlak surette suçlayarak bakmakta doğru değil. Sivil toplumu da yok etmeye çalışan bir iktidar anlayışı var.
 
Ama tüm bunlarla birlikte maalesef Türkiye sivil örgütlenmeler konusunda, özellikle çağdaş yapıları gerçekleştirme konusunda, şu anda çok kötü görüntü veren bir ülke konumundadır. İnsanlar, birey olarak ve bir ailenin üyesi olarak vardırlar ama mutlaka bir sosyal grubun üyesi olarak da varolarak, hayatlarına devam etmek zorundadırlar. İşte bu arayışlar içerisinde, cemaat örgütlenmelerinde, tarikat örgütlenmelerinde artış ve yaygınlaşma görüyoruz. İnsanları kendi haline bırakırsan cemiyet korkunç tehlikelerle doludur. İnsanlar itibarını, onurunu koruma mücadelesi veriyor. Cemiyetin birtakım olumsuzluklarından korunarak, varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Ve neticede Türkiye’de olmayan demokratik geleneğimizin çağdaş anlamda oluşturamadığı ve sınıfta kaldığı bütün yapılanmalar, milletimizin dini geleneğinden kaynaklanarak, din kurumunun kendi geleneği içerisinde ürettikleriyle dolduruluyor. Ve elbette ben bunun, insanımız açısından bir ihtiyacı karşıladığını düşünüyorum.
 
Peki biraz daha somutlaştırırsak cemaatler konusunu…
 
Tabii ben ne kadar teorik konuşursam konuşayım, sizin aklınızdakiler bu zaten(gülüyor)
 
Elbette. Somut olaylar üzerinden konuşmak her zaman daha iyi değil midir?
Evet.
 
“MUHTEŞEM YÜZYIL’A ELEŞTİRİLERİ DOĞRU BULMUYORUM”
 
Şu anda Türkiye gündemindeki iki cemaat üzerinden gidelim. Gülen ve İsmailağa cemaatleri… Kimdir bu insanlar, nasıl bir örgütlenmeleri var, ülkeyi nasıl etkiliyorlar? Mesela Fethullah Gülen en son ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi için, “Bunlar terbiyesiz” dedi. Bu da bir yaptırım şekli değil midir?
 
Ben dizilerin hiçbirini izlemiyorum. Ama ‘Muhteşem Yüzyıl’ı çok tartışıldığı için bir-iki bölüm izledim.
 
Eleştirebilmek için bilmek gerekiyor tabii…
 
(Gülüyor)
 
Ne düşünüyorsunuz dizi hakkında?
Sonuçta belgesel değil. Kurgu. Dolayısıyla orada kullanılan isimlerin çok çakışan bir vaziyeti hali olduğunu da düşünmüyorum. Tarihle tam bağdaşır bir dizi gibi gelmedi bana. Ama genel olarak da yakınlaştırılmış tarihi olaylara. Eleştirenlerin de ‘Vay efendim Kanuni bunu yapmış olamaz, Hürrem böyle olamaz.’ gibi itirazlarını da çok doğru bulmuyorum. Çünkü bazılarında fanatik olarak, tarihi şahsiyetleri çok dokunulmaz hale getirme alışkanlığı var. Ben öyle bakmıyorum.
 
Peki sorunun başına dönecek olursak…
Dönelim. Demokratik bir ortamda güç unsuru olan, sizi güçlü kılan bazı noktalar vardır. Bunlara sahipseniz, o demokratik sistem içerisinde güçlüsünüz demektir. Nedir onlar? Sizin iyi bir oy potansiyeliniz varsa, iyi örgütlü bir yapınız varsa, kendi örgütünüze mensup oy potansiyelinin dışında o örgütün harekete geçmesiyle, elektriklendirebildiğiniz başka oylar da varsa, bu demokratik sistemde büyük bir güç demektir. Belki sağdığınız cemaatlerde bu var. İkincisi eğer, siz medyada bir güç haline gelmişseniz, kamuoyunu etkilersiniz. Nitekim bugün cemaatlerin televizyonları, gazeteleri, dergileri var. Çok sayıda, hatta isimlerini bile bilmediğiniz bazı cemaatlerin yayın organları var. Ayrıca hükmettiğiniz maddi güç de önemlidir.
 
Milli gelirin ne kadarına hükmediyorsunuz? Milli gelir dediğiniz bir ülkenin tüm geliri anlamına geliyor. 74 milyon insanın bir yılda elde ettiği gelir kabaca milli gelirdir. Bu milli gelirin ne kadarına hükmediyor, ne kadarını kullanabiliyorsunuz? Bu son derece önemli. Eğer şirketleriniz varsa, iş adamları organizasyonunuz varsa, bu bir parasal güç demektir. Üstelik, bu iş adamları yapısı, bir dernek örgütlenmesi içerisinde tüm dünyada iş yapıyor, ticaret ve yatırım yapıyorsa, bu çok büyük güçtür. Bir taraftan ticari şirketleriniz, bir taraftan sınai kuruluşlarınız, bir taraftan hizmet sektörüne dayalı kuruluşlarınız, bankalarınız varsa bunların hepsi güç unsurudur.
 
Ama şu var; Tüm bu saydığım güçlere ‘Niye var?’ deme hakkına sahip değildir kimse. Bu ülke demokratik bir ülkedir. Gücü olan televizyon kurar, gücü olan gazete çıkarır, gücü olan ticaret yapar, gücü olan fabrika kurar. İmkanı olan uluslararası ticaret yapar. Banka da kurar, sigorta şirketi de kurar. Ama birileri çıkıp da, ‘Kardeşim bu ne vaziyet ya, bütün piyasayı Ahmet, Mehmet kapattı’ diye konuşursa olmaz.
 
Gerçek bir muhalefet olmuyor mu o zaman?
Olmaz. Sırtüstü yatacaksın, sen hiçbir işe yaramayacaksın, birileri kendince bir işe yarar şeyler ortaya çıkaracak ona da kızacaksın… Dolayısıyla, Türkiye’de cemaatler gerçekten önemli bir sosyolojik olaydır. Demokratik sistem içerisinde hem oy potansiyeli ile hem de oyları etkileme güçleriyle, organizasyon yapılarıyla ve hükmettikleri sermaye ile medya gücü itibariyle önemlidirler. Ve hiçbir siyasi parti, bu cemaat yapısını dikkate almadan siyaset yapamaz.
 
“BÜLENT ECEVİT, GÜLEN CEMAATİ'NİN DESTEĞİ İLE İKTİDAR OLDU”
 
 
Hiçbiri mi?
Hiçbiri. Bakın geçmişte Demirel, Adalet Partisi’ni iktidara taşıdı ama bazı cemaatlerin desteği ile siyaset yaptı. Son safhada bile Sayın Ecevit, Başbakan oldu, iktidara geldi ama şu andaki Gülen cemaati 2002 seçimleri öncesinde, Bülent Ecevit’i desteklediler. Bilmiyorum ne kadar biliyordunuz? Ve Bülent Ecevit de sonuna kadar, Milli Güvenlik Kurulu dâhil cemaati savundu. Yani kendisini perde haline getirdi. O günkü koşullar daha farklı olduğu halde. ‘Bugün nedir?’ diye bakarsanız, bugüne de bakarsanız ben hiçbir siyasi partinin, siyaset yaparken cemaatlerle uğraştığını ya da uğraşacağını düşünmüyorum.
 
Uğur Mumcu ‘ülkeleri yönetenler istihbarat örgütleri ve uluslararası ekonomik şirketlerdir’ demişti. Biz burada ekonomik güçten bahsettik, sosyal güçten ve medya gücünden bahsettik. O zaman biz şu andaki durum için, bu cümleye cemaatleri de ekleyelim mi?
 
Ben başkasının görüşü ile kendi görüşümü birleştirmem.(gülüyor)
 
Doğru bir düşünce olur mu bu?
Ama şu var. Özellikle küreselleşen bir dünyada uluslararası küresel sermayenin ülkeler üzerindeki etkisini yok sayamayız. Yani Türkiye’de ekonomi yabancılaşırken, ekonomi politikaları da yabancılaşıyor. Onları birbirine karıştırarak anlatmayı tercih etmiyorum şu anda.
 
“GÜLEN CEMAATİ KENDİ İLE ÇELİŞİYOR”
 
Peki AKP ile Gülen Cemaati arasındaki ayrışma haberlerine gelirsek, siz nasıl yorumluyorsunuz bu haberleri? Her ne kadar şu anda AKP’nin içinde olmasanız da sizce ne kadar bir ayrışma var ya da ayrışma var mı?
Olaya şöyle bakıyorum. Öteden beri, yani ilk ortaya çıktığı 70’li yıllardan beri, Gülen Cemaati herhangi bir siyasi parti ile çok fazla özdeşleşmemiştir. Hatta zaman zaman, dışarıdan bakanlar cemaatin hangi partiyi desteklediğini merak da etmişlerdir. Yani siyasetle içli dışlı olmamış bir gruptur. Üstelik bu cemaatin kendi kuruluş öncesi geleneğinin Said-i Nursi’ye dayandığını düşünecek olursak, şunu hatırlatmamız lazım.
 
Said-i Nursi’nin meşhur bir sözü vardır; “Eüzubillahimine şeytani ve siyase” yani, “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” Bu meşhur bir sözüdür. Ve cemaat bu anlayış doğrultusunda uzun dönemler boyunca, siyasetle iç içe bir görüntü vermemişlerdir. 2002 öncesi Ecevit’i desteklediler, Ecevit de onlara kol kanat gerdi dedim ama, yine DSP ile ilişkilerinde, bugün AKP ile olduğu gibi mutlak bir entegrasyon düşünmek de mümkün değil. Sadece bir vatandaş olarak, oy vermek hem görevinizdir hem sorumluluğunuzdur. Bu sorumluluğunuz çerçevesinde hangi cemaate mensup olursanız olun, Gülen
 
Cemaatine mensup bir birey de olsanız, sandığın başına gidip oy verme durumundasınız. Dolayısıyla bu, birbirinden ayırt etmenin mümkün olmadığı bir şey… Bir cemaat mensubu olunca, vatandaşlık üzerinizden düşmüyor tabii… İster istemez bir siyasi kimliği de bünyesinde taşıyor. Buna bağlı olarak, Ecevit’i ve DSP’yi daha sempatik bulmuşlardır. Muhtemelen oy verenler olmuştur. Buna mutlak surette, hepsi oy verdi demek de mümkün değil. Ama son yıllarda en fazla üzerinde durulan konulardan biri şudur; Gülen Cemaati tarihinde hiç olmadığı derecede AKPile özdeşleşmiştir diye bakılıyor. Dışarıdan baktığınız zaman gerçekten AKP ile çok iç içe hale dönüştüğü kanaatine düşüyorsunuz.
 
Öyle değil yani?
Bu kanaate düşen, bu kanaatte olan insan sayısı, azımsanmayacak kadar çok olduğu gibi, bu böyle değildir diyen bir kimseye de rastlamadım. Bu artık Türkiye’de bir genel değerlendirme halini almıştır.
 
Peki bu durum nasıl meydana çıktı?
Seçimlerde illeri gözlemliyorsunuz. Bir bakıyorsunuz ki, bütün illerde cemaat AKP’nin seçimde başarılı olması için, çaba harcıyor. Ama daha önceki seçimlere baktığınızda, cemaat mensupları, illerde bir parti için seçim çalışması yapmamışlardır. Cemaati, propaganda süreçlerinde göremezsiniz.
 
GÜLEN CEMAATİ KİMLİĞİNİ KORUMAK İSTİYORSA, AKP’YE DESTEK VERMEKTEN VAZGEÇMELİ
 
O zaman burada bir fark var?
Evet. Bana kalırsa, bu durum cemaatin geleneğinde son derece önemli bir kırılmadır. AKP ile böyle fazla içli dışlı bir hale dönüşmesi veya böyle algılanır duruma kendilerini düşürmüş olmaları, cemaatin geleneğindeki çok köklü bir kırılmadır. Eğer cemaat kendi özgün kimliğini koruyacak ve var olacaksa, bu kırılmayı bir an önce üzerinden atması lazım diye düşünüyorum. Ama dışarıdan biri olarak, bir başkası adına hüküm vermek, benim de görevim ve sorumluluğum değil, sadece bir gözleme dayalı bir değerlendirme yapmış sayıyorum kendimi.
 
Peki, cemaatler arası kavga?
Cübbeli Ahmet Hoca’nın tutuklanışının ardından, İsmailağa Cemaati’ne ait olduğu iddia edilen internet sitesinde, Cübbeli’yi Gülen Cemaati’nin karaladığı yazılmıştı.
 
Aralarında, öyle bir itilaf var diye, bakmam.

 
 
Kılıçdaroğlu’ndan adaya saldırı sonrası ilk açıklama
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Süleyman 20 Aralık 2011 Salı 13:34

Fethullah hoca rüzgar gülü gibidir, hangi hükümet işine gelirse onunla iş birliği yapar. Şuan Akp'ye hakimiyet kurmuş durumda. Bakalım neler olacak

Yorumu oyla      14      9  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
CHP’li Aygün Ayhan Çarkın’la görüşecek
Dersim konusunda sözleri tartışmalara neden olan CHP’li Hüseyin Aygün, ...
Akay’dan kongre sürecine dair bomba açıklamalar!
AK Parti İzmir İl Başkanı Ömer Cihat Akay zaman zaman tansiyonun gerildiği ...
Bornova’da CHP kazanı fokur fokur!
Kongre havasına giren CHP İzmir’de, başkanlık kulisleri için de adaylar ...
 
Rıfat Sait: Vekillere en fazla iş talepleri geliyor
AK Parti İzmir Milletvekili Rifat Sait; vatandaşlardan en fazla iş talepleri ...
CHP'de Dersim depremi
Tunceli'de, CHP'nin Hozat, Pertek, Çemişgezek ve Nazımiye ilçe başkanları ...
Saadet Partisi il yönetimi Başkan Kocaoğlu’nu ziyaret etti
Yapılan kongre ile görev başına gelen Saadet Partisi (SP) İzmir İl Başkanı ...
 
Çıray, Bakan Yıldırım'ı istifaya çağırdı
41 vatandaşımızın hayatını kaybettiği TCDD tarihinin en büyük tren kazası ...
Şener'den kızdıracak Yezid benzetmesi
Türkiye Partisi Lideri Abdüllatif Şener, "Siyasete Ak Parti'de neden devam ...
AK Parti Karşıyaka'da 'ağabey' formülü
Kongreye saatler kala telefonunu kapatarak kayıplara karışan Karşıyaka ...
 
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
İzmirli kız ve Onur E. Yıldız meselesi
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
Parti tabanı Özel’den kopuyor mu?
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
CHP ne yapmalı?
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Sinema dünyasına İzmirli iki yıldız!
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Neden toprak reformu yapılmalı?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Eril toplumda kıyamet alametleri...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmir’e kruvaziyer niye gelsin?
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İzmir’in sokakları hem kız hem deniz kokar… 
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çocuk nasıl şımarır?
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve bugün Türkiye (8) 'Sokak satıcıları'
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva