EGEDESONSÖZ - İzmir'de 30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan 6,9 büyüklüğündeki deprem sonrası, depremde mağdur olan vatandaşların yeniden evlerine kavuşabilmesi için gündeme gelen emsal artışı kentte gerek siyasi partiler arasında gerekse odalar ile yerel yönetim arasında tartışmalara neden olmuştu.

Bayraklı için parsel bazlı yüzde 20, ada bazlı ise yüzde 30 emsal artışı kararı alınan süreçte İzmir genelinde yer alan K planlı alanlar için de parsel bazlı yüzde 20 emsal artışı kararı alınmıştı.

TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi tarafından mahkemeye taşınan karar iptal edildi. Öte yandan emsal artışı, Cumhur İttifakı üyeleri tarafından verilen önerge ile yeniden meclis gündemine alındı. Önerge, komisyonlara gönderildi.

Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi ise yaptığı açıklama ile ilçe belediyelerini mahkemenin iptal kararına uymaya davet etti. Oda, aykırı bir işlem gerçekleştirilmesi durumunda şehircilik ilkeleri ve kamu yararını gözeterek yasal yollara başvuracaklarını da açıkladı.

Oda'nın açıklaması şu şekilde:

30 EKİM 2020 DEPREMİ SONRASINDA HİÇBİR BİLİMSEL ÇALIŞMAYA DAYANMADAN ÇIKARILAN 'K KOŞULUNA DAİR USUL VE ESASLAR' TARAFIMIZCA AÇILAN DAVA SONUCU İPTAL EDİLMİŞTİR! BİLİMİ VE TEKNİĞİ ODAĞINA ALAN BİR YAKLAŞIMLA YAŞANABİLİR VE DİRENÇLİ KENTLER İÇİN MÜCADELEMİZE DEVAM EDECEĞİZ!
30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan deprem ile birlikte kentimizi afetler karşısında dirençli kılacak politikaların ve bu politikalara ilişkin uygulama araçlarının tartışılması, kentsel gündemlerin önemli bir parçası olmuştur. Yaşanabilir, güvenli ve sağlıklı kentler bir vatandaşlık hakkıdır. Kamu idarelerinden beklenen de bu doğrultuda anayasamızda da belirtildiği üzere tüm vatandaşların eşit, sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrede yaşaması için görevini yapmasıdır.

YAŞANABİLİR VE DİRENÇLİ KENTLER ANCAK KAMUCU BİR YAKLAŞIM VE BÜTÜNCÜL KENTSEL POLİTİKALAR İLE MÜMKÜNDÜR!
29.03.2021 tarihinde TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi ve TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi olarak yapılan ortak basın açıklamasında; 'ilgili kurumlardan tüm izinleri alarak inşa edilmiş binalarını, gönül rahatlığı ile satın almış vatandaşlarımızın uğradıkları can ve mal kayıplarının kabul edilemeyeceği, tüm yasa ve yönetmeliklere uyarak inşa edilmiş ve ilgili kurumlar tarafından ruhsatlandırılmış binalarda yaşanan her türlü hasarın devlet tarafından koşulsuz karşılanması gerektiğini' ifade ederek kamucu bir yaklaşımın önemini ve gerekliliğini vurgulamıştık. Ancak tüm bilimsel ve teknik açıklamalarımıza rağmen, yaşanan süreçte güvenli ve sağlıklı kentler üretebilmek adına; bütüncül bir yaklaşım geliştirilmek yerine parsel ve yapı ölçeğinde dönüşüm projelerine odaklanılmış ve İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapı ölçeğinde dönüşümü yönlendirmek amacıyla hazırlanan 'K' koşulu olarak bilinen 'Usul ve Esasların' belirlenmesine yönelik meclis kararı, 1 Mart 2021 tarihinde kabul edilmiştir.

'K' KOŞULU OLARAK YAPILAN UYGULAMANIN ŞEHİRCİLİK ANLAYIŞINA VE KAMU YARARINA UYGUN OLMADIĞI ORTAYA ÇIKMIŞTIR!
İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi'nin 01.03.2021 tarih ve 05.196 sayılı kararıyla kabul edilen ve İzmir genelinde 30.10.2020 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda 7269 sayılı Kanun kapsamında ağır ve orta hasarlı olarak tespit edilen yapılar ile 01.01.1998 tarihinde yürürlüğe giren 'Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik' öncesinde ruhsat alarak yapılmış yapılar veya 6306 sayılı Yasa kapsamında 'Riskli Yapı Olarak Belirlenen Yapıların Dönüşümüne İlişkin Yapılacak Plan ve Uygulama Çalışmalarında Uyulacak Usul ve Esaslar'ın iptali istemiyle İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na karşı açtığımız 2021/737 Esas sayılı davada İzmir 4. İdare Mahkemesi'nin 01.04.2024 tarih ve 2024/550 sayılı kararı doğrultusunda dava konusu işlem iptal edilmiştir. İzmir 4. İdare Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmede; 'uyuşmazlık konusu usul ve esasların Jeolojik Etüd, Jeolojik -Jeoteknik Etüd ve Mikrobölgeleme Etüd çalışmalarından elde edilen sonuçlar dikkate alınmadan hazırlandığı ve imar planında belirlenen kat sayısının da üzerinde bir kat sayısının parsel bazında getirildiği, 'Mevcut Plandaki Durumu Korunacak Alan (K)' sınırları içerisindeki parsellere getirilen ilave kat artışının anılan alan sınırları dışında yer alan parsellerin yararlandırılmaması eşitlik ilkesine aykırı olduğu, uyuşmazlık konusu usul ve esasların teknik ve sosyal altyapı alanlarının yeterliliği kabulü üzerine kurulan sağlıklı kent parçalarından söz etmenin mümkün olmamasına rağmen söz konusu usul ve esasların bu kabul üzerine kurulması hususları dikkate alındığından uyuşmazlık konusu işlemin şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına, kamu yararına ve planlamanın eşitlik ilkesine uygun olmadığı' sonucuna varılmıştır.

DAYANAKSIZ KALAN UYGULAMALAR DURDURULMALI VE SONLANDIRILMALIDIR!
İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi'nin 01.03.2021 tarih ve 05.196 sayılı kararına istinaden İlçe Belediyelerince meclis kararı ile belirlenen 'Mevcut Plandaki Durumu Korunacak Alan (K)' sınırları, bu sınırlar içerisindeki yapı stokunda, mer'i imar planında öngörülmeyen bir yapı ve nüfus artışını sürekli sağlarken, aynı zamanda planlamanın en temel ilkelerinden biri olan eşitlik ilkesinin de ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Açmış olduğumuz dava sonucunda, mahkeme Kararı ile 'Mevcut Plandaki Durumu Korunacak Alan (K)' sınırları uygulaması hükümsüz kalmıştır. İlgili ilçe belediyelerini mahkemenin iptal kararına uymaya davet ediyor ve aykırı bir işlem gerçekleştirilmesi durumunda şehircilik ilkeleri ve kamu yararını gözeterek yasal yollara başvuracağımızı bildiriyoruz.

YAŞANABİLİR VE DİRENÇLİ KENTLER MÜMKÜN!
Kamu kaynaklarının doğru ve etkin bir şekilde kentlerimizi dirençli kılacak uygulamalar için kullanılmasına yönelik kentsel politikaların ve tartışmaların eksikliği; doğa olaylarının afetlere dönüşmesine yol açmaktadır. Kentlerimizi dirençli kılacak politikaları bütüncül bir şekilde ele alarak tartışmak ve mücadele pratiğini oluşturmak zorundayız. Popülist bir anlayışla dar bir alanda, parsel ve yapı ölçeğinde ve sadece piyasa koşulları içerisinde kendi kendine sorunların çözülmesini bekleyen yaklaşımlar yaşanabilir ve dirençli kentler adına çözüm üretemez. Ancak, bu sorunları yenileri ile birlikte geleceğe taşır. Yaşanabilir ve dirençli kentler; kamucu bir eksen benimsemiş, toplumun sosyo-ekonomik dinamiklerini okuyabilen ve bütüncül kentsel politikalar ile bilim ve tekniğin ışığında hareket eden bir yaklaşım ile mümkündür.