İşte Emin Çölaşan’’ın Sözcü Gazetesi’’ndeki köşesinde bugün yayınlanan yazısı’…
Dört kol çengi
VALLA, dün neredeyse bütün günümüz gelecek adamları beklemekle geçti. Yola çıktılar, ha geldiler, ha geliyorlar! Bekle Allah bekle! Mahmur ve Kandil kamplarından davul zurnalarla uğurlanmışlar, son model ciplere bindirişmişler, Habur’’a doğru geliyorlarmış!
Peki gelenler kim? İmralı’’daki Bay Abdullah ve aşiret reisi Barzani’’nin referansıyla gelmelerine karar verilen toplam 34 kişi. İçlerinde kadınlar var, çocuklar var ama daha önce suça karışanlar elbette yok.
Örgütten kaçmak, örgütü terk etmek falan değil, tamamen propaganda amaçlı geliyorlar.
Apo kendini kurtarmak için İmralı’’dan atraksiyon yaptı ve kafilenin gelmesini istedi. AKP iktidarı ile yaptığı pazarlığın şartı açıktı.
’“Ben bunları göstermelik kafile olarak getirdim, siz de hükümet olarak kendi propagandanızı yapıp ’‘Terör örgütü çözülüyor’’ desiniz. Ancak karşılığında İmralı’’da yanıma arkadaş isterim. Benim onay vereceğim sekiz kişi buraya getirilir, onlara arkadaşlık edip yalnızlıktan kurtulurum.’”
Pazarlık kabul edildi ve dünkü tantana ayarlandı. İmralı’’ya en geç üç hafta içerisinde Apo ’‘nun ismen istediği ve onay verdiği birkaç cici çocuk mahkum getirilecek. Ne de olsa hükümetimiz ’“Kürt açılımı’” başlatılmıştı ve buna bağlı olarak Apo’’yu rahatlatmak gibi bazı önlemler alınması şart olmuştu.
Aslında cici çocuk rolünü Apo’’nun kendisi oynuyor. Enselendiği günden beri bül bül gibi ötüp örgütün tüm sırlarını anlatan bir şahsın bütün amacı, özür dileyerek söylüyorum, kendi kıçın kurtarmak. O hala bir süre sonra affedileceğini, salıverileceğini bekliyor’… Haksız da değil’… Çünkü AKP iktidarı günün birinde, belli kesimlerle bu adamı salıvermeyi düşünüyor. Karşılarındaki en büyük engel ise Türk milleti. Hani şu yok saydıları, görmezden geldikleri Türk milleti.
Evet, dün kandil ve Mahmur kamplarından törenle uğurlandılar! Ekip yola çıktı. Böylesine inanılmaz bir tantana ve propaganda sonrasında ben bekliyordum, acaba bunları sınırımızda bir tören kıtası karşılar mı? Düşünün, marşlar çalıyor ve kafilenin başındaki şahıs tören kıtasını denetleyip ’“Merhaba’” diye selamlıyor! ’“Sağol’”’… ’“Nassınız?’”’… ’“Sağol’”’… ’“Siz de sağolun’”’… Olmaz olmaz demeyin, rezalet bu boyuta gelince her şey olur. Bugün olmazsa başka zaman, başka koşullar altında olur.
Kafileyi Habur’’da dört savcı, bir hakim ve binlerce taraftarları karşılıyor. Habur’’a yakın Silopi’’de bu amaçla çadır kentler kuruldu, seyyar tuvaletler hazırlandı, yemekler çıkarıldı.
Türkiye’’ye gelip birkaç gün içerisinde özgür kalırlarsa, Meclis’’e ve hükümete gidip yanlarına getirdikleri mektupları vereceklermiş. Kürt sorunu konusunda açıklamalar yapıp bilgi vereceklermiş. Mektuplarda ne var? Kim yazdı, kine yazdı? Yoksa iki paralık aşiret reisi Barzani mi yazdı? Ya da Apo mu? Elbette bilmiyoruz ama size özetle söyleyeyim:
’“Kürtlere özgürlük, Kürtçe eğitim, operasyonlar dursun, asker Güneydoğu’’dan çekilsin, Kürdistan’’daki (!) DTP’’li ve AKP’’li yerel yönetimlere özerklik verilisin falan filan’”’…
Barzani denilen adam (aynen Talabani gibi) geçmişte Türkiye’’den büyük paralar alırdı. Bunların ceplerine Türkiye Cumhuriyet’’i Devletinin kırmızı diplomatik pasaportları bile konulmuştu! Devletin örtülü ödenek parası bunlara ve aşiretlerine oluk gibi hortumlanırdı. Şimdi de öyle. Acaba bizi yönetenler kafilenin gelişine ilişkin bu son komedi ve rezalet aşamasında bu Barzani’’ye yine para verdiler mi? ’“Ey Barzani, al şu parayı da sen işi oradan yönet, biz de Kürt açılımı safsatasına buradan devam edelim. Sen bize takviye ol, örgütün çözüldüğünü bizim ahaliye yutturalım’” dediler mi?
Örgüt böyle mi çözülür? Örgütte çözülme, kaçışlar ve teslim oluşlarla gerçekleşir. Peki biz neyi yaşıyoruz? Barzani-Apo ikilisi isimleri seçiyor, kendi propagandalarını yapmak amacıyla çoluk çocuk dahil 34 kişilik bir kafileyi ellerinde mektuplarla Türkiye’’ye gönderiyor. Ne söyleyeceklerini ezberlemiş durumdalar. Bunlar suç işlemiş kimseler değil. Dolayısıyla birkaç gün sonra bırakılacaklar’… Ve sonra propaganda makinesi devreye girecek. Basın toplantıları, kitle gösterileri ve bir sürü atraksiyondan oluşan devridaim makinası büyük gürültüyle çalışma başlayacak. ABD ve AB’’nin desteği ile Türkiye’’deki tüm Kürtçü, bölücü, hain kesim ve milletimize kendilerini ’“Aydın’” diye yutturmaya kalkışan entel-liboş ve gazeteciler topluluğu devreye girip onlara bol bol gaz verecek.
Kuzey Irak’’ta derslerine iyice çalıştılar. Bunlar örgütün ve ’“Kürt açılımının’” temsilcileri sıfatıyla Meclis’’e gidecekler, bizim Tayyip ’‘ten randevu isteyecekler. Kürt açılımının mimarı Tayyip iki arada bir derede kalacak ve ne yapacağını şaşıracak.
Koskoca bir devlet, Türkiye Cumhuriyeti devleti, ne acıdır ki bu tezgaha düşüyor, bu oyuna alet oluyor. PKK’’nın üzerinde ’“Ağırlığını kanıtlamak’” amacıyla bir yanda Apo, öte yanda Barzani, güle oynaya oyun oynuyor. İkisi rekabet halinde.
Ne acıdır, yedi bin askerimizin şehit düştüğü terör belasında karşımızda muhatap olarak Apo ve Barzani var. Pazarlık onlara yapılıyor. Bir ülke bu kadar mı küçük düşürülür?..
Ve bizi yöneten sorumsuzlar, yaratıları bu canavarın, bu utanç verici tezgahın çukurunda ’“Kürt açılımı’” çığlıklarıyla debelenip duruyor.
Türk milleti ise üzerinde oynanmasına izin verilen bu kirli oyunu sadece ’“Figuran’” olarak sahne dışından izliyor.
Yazıklar olsun bu tezgahı kuranlara da, kurduranlara da. Türkiye Cumhuriyeti onların oyuncağı değil. Bu rezaletin hesabını bir gün elbette verecekler.