İzmir Şizofreni Dayanışma Derneği üyeleri ile Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’’nde tedavi gören şizofreni hastaları, iç dünyalarını tuvallere döktükleri çalışmalardan oluşan resim sergisi açtı.’
İZMİR - İzmir Resim ve Heykel Müzesi'ndeki sergide, şizofreni hastalarının kara kalem ve farklı resim teknikleri kullanarak yaptığı çalışmalar, başta Müze Müdürü Faden Suzan Kudsioğlu olmak üzere, açılışa gelen resim eleştirmenleri ve ressamlar tarafından çok başarılı olarak değerlendirildi.
Müze Müdürü Kudsioğlu, resimlerin ortak noktasının saflık ve hüzün olduğunu söyledi.
İzmir'de 1998'den bu yana dernek üyesi olan, halen dernek başkanlığını yürüten Nilgün Durma, şizofreni hastalığında en önemli konunun ailenin bu hastalık konusunda doğru bilgilendirilmesi olduğunu belirtti. Durma, resim, müzik gibi etkinliklerin hastalar üzerinde çok olumlu etkisi olduğunu ifade ederek, derneğin kurduğu tiyatro grubunun çalışmalarını sürdürdüğünü, yaz başında oyunlarını sahneleyeceklerini kaydetti.
29 yaşında bir şizofreni hastası annesi olan Durma, yaşadıklarını şöyle anlattı: ''Bir şizofreni hastasıyla beraber yaşamak elbette kolay değil, ilk öğrendiğinizde evinize bomba düşmüş gibi oluyor ama zamanla baş edilmez olmadığını öğreniyorsunuz. Söyleyeceklerim biraz Polyannacılık gibi gelebilir ama zaman içinde diğer hastalıklardan çok farklı olmadığını görüyorsunuz. İlaç, ailenin desteği ve toplumun anlayışı bir araya geldiğinde hastalar iyileşebilir.''
HASTALARINI YALNIZ BIRAKMADI
Sergide çalışmaları bulunan bazı hastaların tedavilerini yürüten Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Köksal Alptekin, şizofreni konusunda toplumun oldukça olumsuz önyargıları bulunduğunu söyledi. Toplumun şizofren sözcüğünü daha çok gazetelerin 3. sayfa haberlerinden tanıdığını ifade eden Prof. Dr. Alptekin, ’“Korkunç haberlerle karşılaşıyor insanlar. Bu tür haberler büyük haksızlık, tedavi olmayan hastalarda şiddet riski var, bunu kabul ediyorum. Şizofreni kelimesi korkunç geliyor topluma, oysa şunu bilmek lazım, şizofreni hastaları toplumdan daha fazla korkuyor. Burada sergilenen resimlere dikkat ederseniz onların iç dünyalarını daha iyi anlayabilirsiniz. İç dünyaları son derece canlı ve renkli, öte yandan onların korkularını da görebiliyorsunuz. Tüm bu renkleri topluma katabilmemiz önemli. Tedavi sürecinde de resme önem veriyoruz çünkü hem hastalığın iyileşmesini hızlandırıyor hem de hastaların topluma katılmasını sağlıyor.’” dedi.
RESİMLERİNİ ANLATTILAR
Öğretmen bir annenin oğlu olan Onur, günün büyük bölümünü ailesinin kendisi için düzenlediği atölyesinde resim yaparak geçirdiğini söyledi. Resimlerinde canlı ve parlak renkler kullanan Onur, resimlerin içinde beklenmedik yerlerde beliren gözlerle iç dünyasını tuvale aktarıyor.
Derneğin bir diğer üyesi Pelin ise resim çalışmaları sayesinde artık hep olumlu şeyler düşündüğünü belirtti. Pelin, ''Resim yaparken hep güzel şeyler düşünüyorum, boş durunca insanın aklına kötü düşünceler gelebiliyor'' diye konuştu. Portre çalışmaları sergiye katılanlardan büyük övgü alan Muzaffer ise 3 yaşından itibaren resim yaptığını, bu çalışmaların kendisini rahatlattığını söyledi.
Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesindeki hastaların kendisine ''talihsiz ressam'' lakabını taktığını ifade eden Muzaffer, ’“3 bine yakın portre çizdim, hep insan yüzleri çizdim. Resim eğitimi almadım, bazı kitaplar okudum resimle ilgili ama onları da anlamadım. Arkadaşlar bana talihsiz unvanını verdiler, kimse sahip çıkmadı, sahip çıksaydı daha güzellerini yapardım'' dedi.