Türkiye'yi imar ve inşa eden bir siyasi gelenekten geldiğimiz için, ülkeye yapılması düşünülen hiçbir projeye, hazırlığa karşı çıkmayız. Aksine, düşünce bazında da olsa bunlar bize heyecan verir. Eğer yapılabilirlik görebilirsek sonuna kadar da destek veririz. Fakat kimsenin Türk Milletini hayal satarak kandırmasına da izin vermeyiz..
Bu tip büyük projelere dünyanın uzman kuruluşlarının yaklaşım tarzı şu şekildedir;
*Projenin finansmanı ne kadardır ve nasıl bulunacaktır?..
Eşbaşkan Erdoğan'ın dediğine göre, projenin finansman tutarı 10 Milyar Dolar civarında olacaktır. Uzmanların dediğine göre ise sadece hafriyatına 3 Milyar Dolar harcanması gerekmektedir. Türkiye, kaynakları sonsuz olan bir ülke değildir ve bu projenin finansmanı için mutlaka yabancı kaynak aranacaktır. Yabancı kaynak sahipleri öncelikle bu projenin 'Fizibilitesi'ne' bakmak isteyeceklerdir. Böyle bir fizibilite var mı? 'Henüz yok, ama 2 sene düşünüp hazırlayacağız' derseniz size, şimdi gidin iki sene sonra gelin derler.
Fizibilite hazırlanınca şu sorulara cevap aranır;
-Bu Projenin, Uluslararası antlaşmalara aykırı bir yönü var mı?
-Neden böyle bir proje yapıyorsunuz? Ne gelir bekliyorsunuz? Aciliyeti var mı? Niçin şimdi? Ne getirecek, ne götürecek? Çevre etkileşim durumu nedir?
Tarihi ve kültürel değerlerin durumu ne olacaktır?
Bu ve benzeri binlerce teknik soru sorulacak ve cevap istenecektir. Zaten Fizibilite dediğiniz de bu çalışmaların bütünüdür. Bu sorulara yanıt verebilirseniz, projeniz krediye layık görülür, aksi takdirde 'Dış Kaynak' bulamazsınız.
* Projenin sahibine ve bu kişinin varsa daha önceki eserlerine, yönetim tarzına, kültüre, sanata, çevreye, tarihe yaklaşımına bakılır.
-Proje sahipliği konusunda rivayet muhtelif. Projeye, Kanuni Sultan Süleyman'dan Sokullu'ya, Ecevit'ten Akif Hamza Çebi'ye, Prof.Dr Mete Gündoğan'dan Araklı'dan esnaf Bilal Özyurt'a kadar sahip çıkanlar var.. Fakat son olarak sahiplenen Eşbaşkan Erdoğan'dır.
Eşbaşkan Erdoğan'ın rutin hizmetler olan yol-su-okul-hastane gibi hizmetlerin dışında ciddi tek projesi, geçmişte fizibilitesi yapılmış ve aslı Devlet Planlama Teşkilatında bulunan 'Marmaray Projesidir.' İstanbul Boğazını deniz altından tüp geçitle geçecek projeye yıllar önce başlandı. Bitiş tarihi olarak 2010 yılı sonu olarak ilan edildi. Boğazın dibine sosis gibi bir boru döşendi, fakat iki tarafta ki çıkış istasyonları yapılamadı, işi yapan şirketler 'aldatıldıkları' gerekçesiyle işi bırakıp yargıya başvurdular.
Eşbaşkan Erdoğan'ın dediğine göre kazı esnasında çanak çömlek çıktığından tüp geçidin tamamlanması gecikecek!..Tüp geçit planlanandan 5 yıl sonra bitirilebilecek!.. Olayın gerçeği kamuoyundan ısrarla saklanıyor, yakında nasılsa kokusu çıkar. Yani projeyi sahiplenen kişinin eser yaratma konusunda sicili çok kırıktır. Proje sahibinin zihniyeti 17 senedir İstanbul'u yönetiyor. İstanbul'un trafiği, alt yapısı, hava kirliliği, modern şehircilik standardı da ortadadır.
Proje sahibinin yönetiminde, insanlar suçsuz yere, suçları söylenmeden hapse atılıyorlar. Gitar çalan çocuklar, sokakta kol kola gezen gençler karakola çekiliyorlar. Sanatın içine tükürülüyor, heykeller bir emirle yıktırılıyor.
Cezaevlerinde ki tutuklu sayısı, hükümlü sayısından fazladır, gazeteciler yazdıklarından dolayı hapisteler, yazarların ifade özgürlüğü, sanatçıların yaratıcı özgürlükleri engelleniyor. Bu şartlarda ülkeye ciddi yatırımcı gelmekte zorlanır. Gelse bile maliyeti çok yüksek olur.
*Projenin finansmanı ne kadardır ve nasıl bulunacaktır?..
Eşbaşkan Erdoğan'ın dediğine göre, projenin finansman tutarı 10 Milyar Dolar civarında olacaktır. Uzmanların dediğine göre ise sadece hafriyatına 3 Milyar Dolar harcanması gerekmektedir. Türkiye, kaynakları sonsuz olan bir ülke değildir ve bu projenin finansmanı için mutlaka yabancı kaynak aranacaktır. Yabancı kaynak sahipleri öncelikle bu projenin 'Fizibilitesi'ne' bakmak isteyeceklerdir. Böyle bir fizibilite var mı? 'Henüz yok, ama 2 sene düşünüp hazırlayacağız' derseniz size, şimdi gidin iki sene sonra gelin derler.
Fizibilite hazırlanınca şu sorulara cevap aranır;
-Bu Projenin, Uluslararası antlaşmalara aykırı bir yönü var mı?
-Neden böyle bir proje yapıyorsunuz? Ne gelir bekliyorsunuz? Aciliyeti var mı? Niçin şimdi? Ne getirecek, ne götürecek? Çevre etkileşim durumu nedir?
Tarihi ve kültürel değerlerin durumu ne olacaktır?
Bu ve benzeri binlerce teknik soru sorulacak ve cevap istenecektir. Zaten Fizibilite dediğiniz de bu çalışmaların bütünüdür. Bu sorulara yanıt verebilirseniz, projeniz krediye layık görülür, aksi takdirde 'Dış Kaynak' bulamazsınız.
* Projenin sahibine ve bu kişinin varsa daha önceki eserlerine, yönetim tarzına, kültüre, sanata, çevreye, tarihe yaklaşımına bakılır.
-Proje sahipliği konusunda rivayet muhtelif. Projeye, Kanuni Sultan Süleyman'dan Sokullu'ya, Ecevit'ten Akif Hamza Çebi'ye, Prof.Dr Mete Gündoğan'dan Araklı'dan esnaf Bilal Özyurt'a kadar sahip çıkanlar var.. Fakat son olarak sahiplenen Eşbaşkan Erdoğan'dır.
Eşbaşkan Erdoğan'ın rutin hizmetler olan yol-su-okul-hastane gibi hizmetlerin dışında ciddi tek projesi, geçmişte fizibilitesi yapılmış ve aslı Devlet Planlama Teşkilatında bulunan 'Marmaray Projesidir.' İstanbul Boğazını deniz altından tüp geçitle geçecek projeye yıllar önce başlandı. Bitiş tarihi olarak 2010 yılı sonu olarak ilan edildi. Boğazın dibine sosis gibi bir boru döşendi, fakat iki tarafta ki çıkış istasyonları yapılamadı, işi yapan şirketler 'aldatıldıkları' gerekçesiyle işi bırakıp yargıya başvurdular.
Eşbaşkan Erdoğan'ın dediğine göre kazı esnasında çanak çömlek çıktığından tüp geçidin tamamlanması gecikecek!..Tüp geçit planlanandan 5 yıl sonra bitirilebilecek!.. Olayın gerçeği kamuoyundan ısrarla saklanıyor, yakında nasılsa kokusu çıkar. Yani projeyi sahiplenen kişinin eser yaratma konusunda sicili çok kırıktır. Proje sahibinin zihniyeti 17 senedir İstanbul'u yönetiyor. İstanbul'un trafiği, alt yapısı, hava kirliliği, modern şehircilik standardı da ortadadır.
Proje sahibinin yönetiminde, insanlar suçsuz yere, suçları söylenmeden hapse atılıyorlar. Gitar çalan çocuklar, sokakta kol kola gezen gençler karakola çekiliyorlar. Sanatın içine tükürülüyor, heykeller bir emirle yıktırılıyor.
Cezaevlerinde ki tutuklu sayısı, hükümlü sayısından fazladır, gazeteciler yazdıklarından dolayı hapisteler, yazarların ifade özgürlüğü, sanatçıların yaratıcı özgürlükleri engelleniyor. Bu şartlarda ülkeye ciddi yatırımcı gelmekte zorlanır. Gelse bile maliyeti çok yüksek olur.
Muhalefet Partilerine önerim, Eşbaşkan Erdoğan'ın 'Kroki'si' hakkında konuşmamalarıdır. Bu proje tamamen seçime dönük bir kandırmacadır. Basit krokilerle, bilgisayar oyunlarıyla yapılan yatırım kandırmacalarına kimse inanmaz ve oy vermez. Verilse verilse, Eşbaşkan'a bu hayali proje nedeniyle ancak 'Gazoz Kapağından Madalya' verilir. Eser yaratmak bilgi, beceri, deneyim ve en önemlisi nasip meselesidir.
Vermeyince Yaradan, neylesin Eşbaşkan Erdoğan…
Vermeyince Yaradan, neylesin Eşbaşkan Erdoğan…
Not: Bu proje ile ilgili olarak, Prof.Dr. Ahmet Cemal Saydam Hoca'nın bir yazısını takdim ediyorum. Bilmek, bilene danışmak, bilgiye ve deneyime saygı duymak hiç birinizi küçültmez, aksine itibarınız artar…
ÇILGIN PROJE
27 Nis 2011
Vallahi hiç bir şey değilsem bildiğim bir şey var o da deniz bilimcisi olduğumdur. Uzmanlığım da Türk Denizleri özellikle de Marmara Boğazlar Haliç. Yani bu konuda uzmanım, konuşabilirim hem de göğsümü gere gere.
ÇILGIN PROJE
27 Nis 2011
Vallahi hiç bir şey değilsem bildiğim bir şey var o da deniz bilimcisi olduğumdur. Uzmanlığım da Türk Denizleri özellikle de Marmara Boğazlar Haliç. Yani bu konuda uzmanım, konuşabilirim hem de göğsümü gere gere.
Basit dilde anlatayım sizlere. Karadeniz havuzuna giren tüm sular tatlı su. Peki o zaman Karadeniz neden tatlı su havuzu değil? Çünki Çanakkale ve İstanbul Boğazı altından gelen yoğun Akdeniz suları Karadeniz'i bugünkü tuzluluk seviyesine getirdi.
Karadeniz havuzu neden diyorum değil mi? Şimdi bu havuz Akdenizden 30 cm yüksek. İşte bu nedenle de fazla su Boğazlardan akar durur ama giren su belli çıkan belli. Yani Karadeniz havuzunu boşaltan bir musluk vardı. Şimdi siz bir ikinci musluk takmayı planlıyorsunuz.
Gelen su belli çıkan belli ama buna yapay bir musluk daha.
Ne olur biliyormusunuz, ah keşke bilebilsek.
Ama her ne olursa hiçbir zaman geri dönüşü olmaz.
Akıl mantık basit. Havuza takılı bir musluk vardı şimdi ikinci musluğu takmayı planlıyorsunuz. Eh iyi de havuza gelen su miktarı artmayacak ki. Yani Tuna, Dinyeper Dinyester siz musluk taktınız diye debisini arttırmayacak ki?
Bıyutu nereye taşıdım gördünüz mü?
Bu proje yapılmaz yapılamaz çünki sınır aşan sular gibi sınır aşan deniz bu, debisi ile rejimi ile oynayamazsınız.
Kiminiz bu hoca da her şeyi biliyor demişsinizdir. Ama ben aşağıda verilen ve Marmara Denizinin bütçesini çıkartan ekibin parçasıydım. İstanbul Boğazının altını 4 defa albayrak rengi kırmızıya boyayan ekibin başı idim. Yani emeğim alın terim çoktur. Ve de dediklerim doğrudur. Havuza ikinci musluk takarken havuzun daha hızlı boşalacağını da hesaplamalısınız öyle iki mimara ısmarlama ile olmaz bu işler. Keşeke iş en boy yükseklik debi ile hallolabilseydi. Ben size hemen şimdiden diyeyim. Karadenizin su rejimini değiştirirseniz size hesap sorarlar. İşte aşağıda Marmara'nın su ve tuz bütçesi, öyle şappadanak ortaya çıkan bir şey değil, kaç kişinin alın teri var ve bu sistemi sürdüren yegane güç Karadenize giren ama sadece Boğazdan çıktığı hesap edilen su. Yani havuzu tek muslukla boşaltmaya göre elde edilen bütçe.