Türkiye'de siyasetle uğraşmak, hele Başbakanlık-Bakanlık-Parti üst yöneticiliği yapmak çok zor bir görevdir. Demokratik rejimimizi geliştirip, kurumsallaştıramadığımız için siyaset adamları, üzerlerine vazife olmayan öyle garip işlerle uğraşırlar, o kadar çok çalışırlar ki, ne düzenli beslenmeye, ne spora, ne sağlıklı bir dinlenmeye ve uykuya, ne de kendi özelleri için zaman ayırmaya fırsat bulamazlar.
Hele o kişinin planlama yeteneği yoksa, kimseyi dinlemeyen 'dik başlı' bir yapısı varsa ve kendisini 'vazgeçilmez-yeri doldurulamaz' olarak görüyorsa onun vücut ve akıl sağlığının bozulması kaçınılmazdır…
Tartışılan konu, Devlet Adamlarının sağlık raporlarının kamuoyuna açıklanıp, açıklanmayacağı yönündedir. 1994 yılında Amsterdam'da toplanan
'Tıp Zirvesi' sonunda 'Hastaya ait sağlık durumu, tanısı, tedavisi hakkındaki bilgiler, sadece hastanın açık izni veya mahkemenin isteği üzerine açıklanabilir' demektedir.
Diğer bir düşünce ise, görevdeki devlet adamlarının gerek hastalıkları, gerek tedavilerini kapsayan sağlık raporlarının mutlaka kamuoyu ile paylaşılması yönündedir.
Devlet Başkanları olsun, Başbakanlar olsun ülkelerinin gününe ve geleceğine doğrudan etki edebilecek yetkilere sahiplerdir. Bu yetkilerin sağlıklı kişiler tarafından kullanılması gerekir. Bu yüzden liderlerin halka açık ve şeffaf davranmaları ve halka saygılı olmaları beklenir.
Başkan Obama bu konuda oldukça hassastır. Son yapılan açıklamaya göre, Başkan Obama'nın boyu 1.82, kilosu 82, nabzı dakikada 56 atıyor, şekeri normal, kolesterol'ü yüksek(209), herhangi bir hastalığı yok …
1979 yılında İsviçreli Doktor Pierre Rentchnick 'Bizi yöneten hasta adamlar' adlı bir kitap yayınlamıştı. Kitap insanların ilgisi sebebiyle kısa zamanda
'Best Seller' oldu. Yazar, 28 devlet ve hükümet başkanının sağlık durumlarını ele almıştı.
Bir örnek vermek gerekirse;
1945 Şubat ayında, savaş sonrası dünyanın şekillendiği Yalta Konferansında Roosevelt'in ölmeye yakın olduğu, ve konferanstan iki ay sonra öldüğü ve Churchill'in ona 'Güçsüz Başkan' dediğini anlatır.
2001 yılında, 'American Scientist' dergisi 'Deli Lider Hastalığı' başlıklı bir makale yayınlamıştı. Aynı yıl, Londra da gerçekleştirilen
'Dünya Nöroloji Kongresinde' söz alan Wake Forest Üniversitesinin Cerebrovascular Araştırma Merkezinin Başkanı ve aynı zamanda inme uzmanı
James F. Toole; 'Dünya, Deli Lider Hastalığı tehdidi altındadır. Dünya liderlerinin zihinsel dengelerinin genellikle yerinde olduğu varsayımı kabul edilir, ama gerçek bambaşka olabilir. Dünya liderleri için akıl hastalığını teşhis ve tedavi mekanizması geliştirilmelidir, insanlar savaşların liderlerin aklında başladığını unutmamalıdır' diyor…
Hastalık biz insanlar içindir. Kimin ne zaman hasta olacağı, kimin ne zaman öleceği biz insanlar tarafından bilinmez. Başbakan Erdoğan'ın seçim propagandaları sırasında sıkça kullandığı bir ayet vardı; 'Bir gün herkes ölümü tadacaktır' diye…
Bu yüzden kimsenin hastalığı, kimseyi ilgilendirmez. Fakat konu bir ülkenin güvenliğini-geleceğini ilgilendiriyorsa, o sağlık sorunu tüm ülkeyi ilgilendirir.
Sayın Başbakan, hiçbir açıklama yapmadan, tahlillerini de başka bir isim adına yaptırtarak 'Laparaskopik cerrahi yöntemiyle' bir ameliyat oldu. Ameliyattan sonra da operasyonu yapan sağlık ekibinden, ve Başbakanlıktan resmi bir açıklama yapılmadı. Böyle olunca da dedikodu-fısıltı gazetesi çalışmaya başladı.
Dünkü bazı gazetelerde ve internet sitelerinde, Başbakan Erdoğan'ın
'Kolon Kanseri' olduğu ve Kemoterapi uygulaması göreceği yazıldı.
Başbakan'ın tedavisine Ankara'da devam edileceği, tedavi için yurt dışından özel bir cihaz getirildiği, tedaviyi ise kanser uzmanı Prof. Dr. Şuayip Yalçın'ın üstlendiği de açıklananlar arasında.
Bu durumda ne Başbakan Erdoğan'ın, ne Cumhurbaşkanı Gül'ün, ne de TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in suskun kalmaya hakları yoktur.
Gerçek ne ise, Türk Milleti ile paylaşılmalıdır. Esas olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin devamı ve Türk Milletinin yaşamasıdır. Kimse buna zarar veremez, vermeye kalkışmamalıdır.
En kısa zamanda tatmin edici bir resmi açıklama yapılması Türk Milletine saygısı olan yöneticilerin kaçamayacakları görevleridir. Lütfen konuşun, susmayın, susmamalısınız…
VALİLER KRAVAT TAKMAZ MI ?
Başbakan Erdoğan ve bazı Bakanlar inanışları gereği çoğu zaman kravatsız olarak milletin huzuruna çıkıyorlar. İyi, onları anladık, onlar Ahmedinecad'a özeniyorlar da, Valilerimize ne oluyor?..
Çoğu Vali kravat takmıyor, neredeyse günlük kıyafetle karşımıza çıkacaklar.
Medeni ve Laik Cumhuriyete bağlı bir bürokrat olarak tanıdığımız İzmir Valisi önceki gün yerel bir televizyonda yaptığı programa kravatsız çıktı.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanına yaptığı ziyarette de kravat takmamıştı. Televizyona da, Başkan'a ziyarete de, Pazar gezmesine gider gibi gitti !...
Sayın İzmir Valisi şunu hiç unutmamalıdır;
Kendisi T.C. Devletinin Valisidir, diğerleri gibi AKP Valisi değildir.
İzmir gibi, Türkiye Demokrasisine yön vermiş, Türkiye'nin aydınlık yüzü olan çağdaş bir kentin Valisidir. İzmirlilerin, sevdikleri Valilerinden beklentileri kendilerine, saygılı davranılmasıdır.
Not:
Sayın Güldenay Sonumut Laçin'in çalışmalarından yararlandım. Kendisine çok teşekkür ederim.