Birbirimizi sevmek, saygı göstermek, karşılaştığımızda selam alıp vermek hem dinimizce hem de gelenek ve göreneklerimizce de zorunludur. Dinimiz İslam'a göre; 'Selam vermek sünnettir, fakat selam almak, farzdır.' Yani, karşıdan gelene selam vermek iyidir, güzel bir davranıştır ama size verilen selamı almak, farz yani şarttır. Selam vermek; 'Ben size saygı duyuyorum, benden size zarar gelmez, iyilik gelir' demektir.
Bir toplumda insanlar birbirini sayar, hürmet eder ve severse o toplumda huzur olur, mutluluk olur, bereket olur, birlik olur, dirlik olur…
Bir toplumda insanlar birbirini sayar, hürmet eder ve severse o toplumda huzur olur, mutluluk olur, bereket olur, birlik olur, dirlik olur…
Yaşı benim kadar ve daha yukarı olanlar, böyle güzelliklerin yaşandığı zamanları hala hatırlarız. Yan komşumuzun, karşı komşumuzun, etnik kökeni ne imiş, inancı ne imiş bizler bunları bilmezdik bile. İnsan olarak iyiler mi, o bize yeterdi… Herkes birbirine, saygı çerçevesinde selam verirdi.
Sizlere, memleketim Bergama'da hala anlatılan mitolojik bir öyküyü ve 2011 Ağustos ayında bir Profesör'ün kaleme aldığı bir yazıyı nakledeceğim.
Eğitimsiz, örümcek kafalı, ortaçağlarda kalmış, kutsal dinimizi siyaset ve haksız zenginleşme sebebi yapanların ülkemizi nereden, nereye getirdiklerine beraberce bakalım…
Eğitimsiz, örümcek kafalı, ortaçağlarda kalmış, kutsal dinimizi siyaset ve haksız zenginleşme sebebi yapanların ülkemizi nereden, nereye getirdiklerine beraberce bakalım…
Dünyada ilk kez insanların müzik- terapi ile tedavi edildiği Bergama da Asklepion'un önünde çok zamanlar önce, küçük bir kulübede çok fakir bir
karı- koca yaşarmış. Bunların birbirlerine olan sevgileri dillere destan imiş…
Tanrı, kullarının durumunu merak etmiş ve iki meleğini yeryüzüne göndermiş. Melekler her kapıyı çalmışlar, 'tanrı misafiri' olduklarını söyleyip, yardım istemişler. Kapıların çoğu yüzlerine kapanmış.
Sonunda, birbirlerini seven karı-kocanın kapısını çalmışlar. Bizimkiler misafirlerini içeri buyur etmişler, tahta masalarını gül yapraklarıyla silmişler, son kalan tavuklarını, ekmeklerini ve içeceklerini tanrı misafirlerine ikram etmişler. Yemekten sonra, melekler gerçek kimliklerini açıklamışlar ve; 'Çok kapı çaldık, çoğu yüzümüze kapandı. Sizler fakir olmanıza rağmen yiyecek ve içeceklerinizi bize ikram ettiniz, bizi ağırladınız. Dileyin bizden ne dilerseniz' demişler.
Karı-Koca birbirlerine bakmışlar, sonra meleklere dönüp; 'Teşekkür ederiz, biz çalışıp her gün rızkımızı kazanıyoruz, hiçbir şeye ihtiyacımız yok' diye cevap vermişler. Melekler ısrar etmişler. Karı-Koca düşünüp şöyle bir yanıt vermiş;
' Evrenin yaratılma nedeni olan sevgi, bizim temel anlayışımızdır. Sevgi, Tanrının rahmet denizinden varlıklara armağan ettiği eşsiz bir duygudur. Biz birbirimizi çok seviyoruz ve sevgimizi çevremize de yansıtıyoruz. Sizden istediğimiz, Azrail gelince ikimizin de canını alsın, ölüm bizi ayırmasın, beraber yaşadık, beraber ölelim' diye isteklerini söylemişler..
Aradan yıllar geçmiş. Bir akşamüstü Asklepion'daki evlerinin önünde otururlarken, kadın; 'Kocacığım sen Çınar Ağacı oluyorsun' diye bağırmış. Adam da karısına; 'Karıcığım sende Ihlamur Ağacı oluyorsun' demiş.
Böylece, yaşlı Karı-Kocanın dilekleri gerçekleşmiş ve birbirlerine sarılarak bu dünyadan göçmüşler.
karı- koca yaşarmış. Bunların birbirlerine olan sevgileri dillere destan imiş…
Tanrı, kullarının durumunu merak etmiş ve iki meleğini yeryüzüne göndermiş. Melekler her kapıyı çalmışlar, 'tanrı misafiri' olduklarını söyleyip, yardım istemişler. Kapıların çoğu yüzlerine kapanmış.
Sonunda, birbirlerini seven karı-kocanın kapısını çalmışlar. Bizimkiler misafirlerini içeri buyur etmişler, tahta masalarını gül yapraklarıyla silmişler, son kalan tavuklarını, ekmeklerini ve içeceklerini tanrı misafirlerine ikram etmişler. Yemekten sonra, melekler gerçek kimliklerini açıklamışlar ve; 'Çok kapı çaldık, çoğu yüzümüze kapandı. Sizler fakir olmanıza rağmen yiyecek ve içeceklerinizi bize ikram ettiniz, bizi ağırladınız. Dileyin bizden ne dilerseniz' demişler.
Karı-Koca birbirlerine bakmışlar, sonra meleklere dönüp; 'Teşekkür ederiz, biz çalışıp her gün rızkımızı kazanıyoruz, hiçbir şeye ihtiyacımız yok' diye cevap vermişler. Melekler ısrar etmişler. Karı-Koca düşünüp şöyle bir yanıt vermiş;
' Evrenin yaratılma nedeni olan sevgi, bizim temel anlayışımızdır. Sevgi, Tanrının rahmet denizinden varlıklara armağan ettiği eşsiz bir duygudur. Biz birbirimizi çok seviyoruz ve sevgimizi çevremize de yansıtıyoruz. Sizden istediğimiz, Azrail gelince ikimizin de canını alsın, ölüm bizi ayırmasın, beraber yaşadık, beraber ölelim' diye isteklerini söylemişler..
Aradan yıllar geçmiş. Bir akşamüstü Asklepion'daki evlerinin önünde otururlarken, kadın; 'Kocacığım sen Çınar Ağacı oluyorsun' diye bağırmış. Adam da karısına; 'Karıcığım sende Ihlamur Ağacı oluyorsun' demiş.
Böylece, yaşlı Karı-Kocanın dilekleri gerçekleşmiş ve birbirlerine sarılarak bu dünyadan göçmüşler.
Yakın zamanlara kadar, Çınar Dede ile Ihlamur Ninenin, Asklepion'da yaşadığı söylenirdi. Şimdilerde o sevgi ağacının yerinde yeller esiyor…
Yeni Şafak Gazetesi yazarı Profesör Dr. Hayrettin Karaman 'Tahammül mü hoş görmek mi' adlı yazısında 7 Ağustos 2011 tarihinde şunları yazıyor;
'Bir Müslüman imkanlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkam, ahlak ve adabının hakim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkan bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük bir sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni(açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, adaba aykırı bir davranışa- engellemek ve ıslah etmek maksadıyla müdahale etmekle yükümlüdür. Müslüman gibi yaşamayanlar için özel bölgeler yapılmalıdır !...'
'Bir Müslüman imkanlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkam, ahlak ve adabının hakim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkan bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük bir sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni(açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, adaba aykırı bir davranışa- engellemek ve ıslah etmek maksadıyla müdahale etmekle yükümlüdür. Müslüman gibi yaşamayanlar için özel bölgeler yapılmalıdır !...'
Nasıl Profesör yapıldığını merak ettiğim bu kişiye sormak lazım;
'Bu dedikleriniz ancak İran-Suudi Arabistan gibi din devletlerinde olur. Türkiye laik bir devlettir ve devlet tüm inançlara eşit mesafededir. İslam inancına göre, Allah ile kul arasına Hz. Peygamber dahil hiç kimse giremez. Siz kimsiniz ki Allahın, Peygamberine bile vermediği yetkiyi kullanmaya kalkıyorsunuz?..'
'Bu dedikleriniz ancak İran-Suudi Arabistan gibi din devletlerinde olur. Türkiye laik bir devlettir ve devlet tüm inançlara eşit mesafededir. İslam inancına göre, Allah ile kul arasına Hz. Peygamber dahil hiç kimse giremez. Siz kimsiniz ki Allahın, Peygamberine bile vermediği yetkiyi kullanmaya kalkıyorsunuz?..'
Türkiye'de öncelikli görevi, Cumhuriyetin temel değerlerini korumak olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı diye bir kurum ve orada çalışan yüzlerce Savcı var, adliyelerde de binlerce Cumhuriyet Savcısı var. Bunlar ne iş yaparlar, bileniniz var mı?
Cumhuriyetin temellerine göz göre göre dinamit konuyor, bunlar Generallerin peşinde koşuyorlar o da yetmiyor topla, futbolla, şike ile uğraşıyorlar !...
Cumhuriyetin temellerine göz göre göre dinamit konuyor, bunlar Generallerin peşinde koşuyorlar o da yetmiyor topla, futbolla, şike ile uğraşıyorlar !...
Bir ülkenin Başbakanı El-Kaidenin ikinci adamının önünde diz çöküp oturuyor, tarikat reisinin elini öpmek için iki büklüm oluyorsa, Başdanışman olarak kendine Şeyhülislam dedirten ve üç kadınla aynı anda-aynı evde yaşayan birini seçiyorsa…
Bir ülkenin Anayasa Mahkemesi Başkanı, Ömür boyu ağırlaştırılmış hapse mahkum edilmiş İBDA-C örgütü lideri Salih Mirzabeyoğlu'nun başında bulunduğu 'Gölge Dergisinin' Ankara Sorumlusu olarak görev yaptıysa…
Bir ülkenin RTÜK gibi son derece önemli bir kurumunun Başkanı olan kişi; 'Kürt İslam Sentezcisi' , 'Yeni Zemin' adlı dergide; BDP Milletvekili Altan Tan, AKP Milletvekili Mehmet Metiner, AKP Milletvekili Yalçın Akdoğan ve Abdürrahim Dilipak ile beraber çalışıyorsa…
Bir ülkenin önemli kurumlarından Anadolu Ajansının başına, Laik düşüncede olanlara, pe..venk ve or.. pu diyen biri getiriliyorsa…
Türk Hava Yolları; İstanbul İlim ve Kültür Vakfı'nın Said-i Nursi Sempozyumuna sponsor oluyor ve 90 ülkeden katılımcıları ücretsiz taşıyorsa…
Bir ülkenin Milli Eğitimi, intihal (bilgi çalma)ile suçlanan ve eğitimde İslami ağırlığı savunan birine teslim edilebiliyorsa…
Gerçekten merak ediyorum, Türkiye'de Savcı kalmadı mı?
Şimdi kendimize soralım; Kim daha ileride ?..
*Asırlar önce, sevgiyi ve yardımlaşmayı, iyi insan olmayı hedefleyenler mi?
*2011 yılında, Profesör olarak insanları inançlarına göre sınıflara ayıranlar mı?
*Kendi hayat tarzı ve çocuklarının geleceği çalındığı halde, maddi çıkarları için bu 'Şeriat Özlemcilerine' utanmadan yağ çekenler mi daha ileride?..
Hangisini örnek almalıyız ?....
*Asırlar önce, sevgiyi ve yardımlaşmayı, iyi insan olmayı hedefleyenler mi?
*2011 yılında, Profesör olarak insanları inançlarına göre sınıflara ayıranlar mı?
*Kendi hayat tarzı ve çocuklarının geleceği çalındığı halde, maddi çıkarları için bu 'Şeriat Özlemcilerine' utanmadan yağ çekenler mi daha ileride?..
Hangisini örnek almalıyız ?....