Karşımdaki ses:

'Prof. Dr. Bingür Sönmez'in yönlendirmesiyle arıyorum sizi, Şuhut'ta Gazi'nin Büyük Taarruz'dan önceki son gecesini anlatmanızı rica ediyoruz…' dedi.

Bingür Sönmez hocam da gelecekmiş.

Hem o çağırır da gidilmez mi hiç?

En son Rotterdam'da birlikteydik, ben Büyük Taarruz'dan önce Ankara'ya Buhara'dan getirilen Timur'un kılıcını anlatmıştım, o da Sarıkamış'ta şehitliklerin belirlenmesi ve düzenlenmesi çalışmalarını anlattı.

Hoca bir tıp profesörü, çok ünlü bir kalp cerrahı; ama kendisini Sarıkamış'a da vererek, doğup büyüdüğü kente vefa borcunu yerine getirmeye çalışmış, bir ömür boyu…

Olağanüstü birisi; bir de nasıl bir 'insan gibi insan', aman bir görseniz!

Ve olağanüstü işler de yapmış hani.

Atladım, gittim…

***

Önce Uşak'tayım.

Burada, Uşak Üniversitesi'nin düzenlediği bir uluslararası toplantıya katılıyor ve Kurtuluş Savaşımız'da, Batı Cephesi'nde Çerkez Ethem ile Alaşehirli Şahyar Mustafa Bey arasındaki çekişmeyi ve ortaya çıkan kanlı çatışmayı anlattım.

Bir gece Uşak'ta konakladıktan sonra, ver elini Afyon…

Önce bir otele yerleşiyorum; bir gece de orada kaldıktan sonra, yolumuz Şuhut'a düşüyor.

Şuhut, Afyonkarahisar'ın bir ilçesidir.

Ulusal savaş günlerimizde de Afyon'a bağlı bir kazaydı.

Ve Gazi Büyük Taarruzdan önce karargahını Şuhut'ta kurarak, son gecesini kısmen burada geçirdi; sonra da Büyük Taarruzu başlatmak için Kocatepe'ye çıktı.

Ve ne yazık ki bizler bugün, Şuhut'un ulusal savaştaki tarihsel rolünü yeterince bilmiyoruz; bilinenleri de ne yazık ki anlatmayı başaramamışız...

O zamanlar az sayıda nüfusu olan ve kocaman bir köyü anımsatan Şuhut, o denli önemli rol oynamış ki büyük Taarruz'da, kendisi bizzat ne kadar övünse bu başardıklarıyla azdır…

Bir kere biliyorsunuz, Sakarya Savaşı'ndan sonra Yunan Ordusu Türkler'in kapsamlı bir saldırı başlatacaklarını hiç ummuyorlardı.

Afyon, Yunanlılar'ın elindeydi; ancak bir kama gibi Afyon'a doğru uzanan Şuhut'u bir türlü işgal etmeyi göze alamamışlardı.

Tam bir yıl sürdü bu durum, 1921 yılının Ağustosu'ndan, 1922 yılının Ağustosu'na.

***

İşte Gazi, büyük Taarruzu Kocatepe'den başlatmaya karar verdiği zaman, bu küçücük kazaya kurdurdu karargahını. Hacı Velioğlu Konağı'ydı karargahını kurduğu yapı. Bu konağın hemen karşısında başka bir konağa Erkanıharbiye - i Umumiye Reisi Mareşal Fevzi Paşa, başka bir konağa da Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa yerleşti.

Gazi Ankara'dan önce gizlice Akşehir'e geçti; orada bir toplantı yaptı, ardından da karayoluyla Şuhut'a geldi…

Gazi Şuhut'a gelmek için yola çıkmışken, aynı anlarda Afyon'da Yunan Ordusu'nun gözde subayları şatafatlı bir balo vermişlerdi. İçilen şarapların, şampanyaların eşliğinde göz alıcı giysileri içinde Yunan subaylar, eşleriyle kelebekler gibi uçuyorlardı sanki.

O saatlerde Gazi, otomobilinde İsmet ve Fevzi Paşalar olduğu halde, Şuhut'a doğru bozuk yollardan ilerliyordu. Öyle ki; Fransa'nın, eğer Türkler bir saldırı başlatmayı başarırlar ve birkaç gün olsun Afyon'u elinde tutabilirlerse, bunun barış görüşmelerinde kendileri lehine olumlu sonuçlar doğuracaklarını içeren telgrafına karşı, gülümseyerek;

'Ne yapmak istediğimizi anlayamamışlar, ah bir bilseler' diyor, gülümsüyordu.

Trikopis ise cephede kimi hareketlilikler olduğunu gösteren raporlardan kuşkulanmıştı aslında; örneğin nöbetçi karakollarını artırmış, dikkatli olunması için buyruklar vermişti.

Ancak Türkler'in büyük ve kapsamlı bir saldırıya geçeceklerini zinhar aklına getirmemişti.

Ve Gazi 25 Ağustos 1922 günü Şuhut'a gelerek, kendisine ayrılan ve karargah olarak kullanacağı konağa yerleşti.

O ana kadar yaklaşık yüz bin kişilik kuvvet kaydırılmıştı cepheye. Geceleri, atların nallarına ve arabalara sarılan çaputlarla ses çıkmaması için olabildiğince dikkat edilmişti.

***

Şuhut'ta büyük depolar kurulmuş ve buraya mühimmat yığılmıştı. Ayrıca birkaç tane de yaralıların tedavisi için hastane oluşturulmuştu.

Daha da ötesi, şehit olacak Mehmetçiklerin na'şını gömmek için mezar yerleri bile hazırlanmıştı.

Şuhut'ta günler öncesinden fırınlar ekmek pişirmeye başlamışlardı; daha da ötesi, Şuhutlu kadınlar, fırınlar yetersiz kalınca almışlardı önlerine tekneyi, sacı; oklavayla açarak, yığınlar halinde yufka ekmeği pişirmişlerdi.

Karargahında Gazi, savaş heyetini topladı; planları son kez gözden geçirdi. Sonra da büyük taarruzu tam bir gizlilik içinde yürütmek için, Anadolu'nun bütünüyle İstanbul ve dünya ile telgraf haberleşmesini kesen tarihi emrini verdi.

Artık Anadolu, bütünüyle dünyadan kopmuştu.

Öyle ki, Avrupa başkentlerinin Anadolu'dan haber alma olanakları ortadan kalkmış, gönderilen raporlar, büyük taarruz başladıktan günler sonra oralara ulaşabilmişti.

Gazi'nin büyük taarruzu başlatacağı Kocatepe'den, Kocatepe ile Şuhut arasında konuşlanmış kolordu karargahına kadar üç, kolordu karargahından Şuhut'a kadar da toplam on dört telgraf hattı çekildi o gece.

Askerin cepheye akışı da sürüyordu, aralıksız.

Tam 70 bin asker, Şuhut üzerinden cephelere geçti.

Bu yürüyüş sırasında askerin gece süren hareketliliğini gören meraklı bakışlar, sabaha kadar uyuyamıyor, olağanüstü bir şeyler olacağını sezinliyorlardı.

Komuta heyeti ise ser veriyor, sır vermiyor; kimseciklere büyük taarruzun başlayacağını söylemiyorlardı. Herkes kendine verilen görevi, asker sorumluluğu içinde eksiksiz yerine getiriyordu, o kadar.

Öyle ki büyük bir saldırıya hazırlanıldığını, Mehmetçik siperlerin içinde, elleri tetikte, namluları düşmana çevirdiği zaman öğrenebildi.

Dualar okundu o arada; helalleşildi.

O gece yarısı Gazi, atıyla Şuhut'tan Kocatepe'ye atının üzerinde hareket etti.

Kolorduya ait çadırlı karargahı geçti; Kocatepe'nin zirvesine yönelirken atından indi, arkadan kendisini takip eden kurmay heyetinin önünde yürüyerek, zirveye çıktı.

O çok bildiğimiz Kocatepe'de düşünceli, yürüyüş halini gösteren fotoğraf işte o sırada çekildi.

Birazdan taarruz emri verilecek, ilk top ateşi bir gök gürlemesi gibi yerleri titreterek, o tarihi anın geldiğini haber verecekti.

Şuhut Kaymakamlığı'nın ve belediyesinin ortaklaşa düzenlediği söyleşiye, Bingür Sönmez hocamla birlikte katıldık.

Neredeyse bin kişi diyeceğimiz tıklım tıklım bir kalabalık:

O moderatör oldu, sorular sordu; ben bildiğimce anlattım.

Orada, büyük Taarruz'dan önce Gazi'nin son karargahını kurduğu kentte, o geceyi anlatmak, benim için unutulmaz anlardan biri olarak belleğimdeki yerini aldı.

Son sözüm şu olsun:

Bazı kentlerimize 'Gazi', 'Kahraman', 'Şanlı' gibi lakaplar verildi geçmişte, biliyorsunuz.

Şuhut; 'Gazi' lik unvanını o kadar hak ediyor ki!

Düş kurmak da parayla değil ya!

Bir bakmışsınız bir önerge verilmiş, Şuhut adı 'Gazi Şuhut' olarak değiştirilivermiş.

Olur mu olur!