HABERLER>YEREL MEDYA
26 Ocak 2013 Cumartesi - 11:45

Aslan sordu, Matkap her şeyi anlattı...

CHP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap, Ege Tv'de Ege-Koop Genel Başkanı, Gazeteci-Yazar Hüseyin Aslan'ın hazırlayıp sunduğu mercek programına konuk oldu, özel açıklamalarda bulundu.

Aslan sordu, Matkap her şeyi anlattı...

İZMİR - CHP Genel Başkanı Nihat Matkap, Ege-Koop Genel Başkanı Gazeteci-Yazar Hüseyin Aslan’ın bölücü terör, işsizlik, yoksulluk, geçim derdi, işçinin, köylünün, çiftçinin, asgari ücretlinin feryadına, CHP’nin politikalarından, yerel seçimlere kadar bir çok konudaki sorularına içtenlikle yanıt verdi. Birçok önemli açıklamada bulundu.

İşte Mercek’te dakika dakika yaşananlar:
 
HÜSEYİN ASLAN:  CHP Hükümet’in başlattığı “İmralı sürecine” 4 koşul öne sürerek destek veriyor.Sizin bugüne kadarki gelişmelerden çıkardığınız sonuca göre CHP’nin şehit anneleri için, barış için “İmralı sürecine” ilişkin Hükümet’e açtığı kredi ne kadar devam edecek?
 
 
NİHAT MATKAP: Çok teşekkür ederim. Siyaset gündemimiz çok yoğun. Tabi öncelikli konu barış adına atılan adımlar ve alınan riskler. Türkiye’nin 30 yıldır kanayan bir yarası. Türkiye’de en özel konuların başında geliyor. Bununla ilgili atılan adımlar var. Cumhuriyet Halk Partisi daha önce SHP döneminde bu barışın o dönemde bu kadar büyümeden sağlanması için büyük bir adım atmıştı. O tarihte, daha Kürt sözcüğünün hiç kullanılmadığı tarihte bir Kürt Raporu yayınlamıştı. Ayrıca CHP’nin en temel hassasiyetlerinden biri de ülkenin bütünlüğü; devleti ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne çok değer verir. Bu nedenle 89’dan beri riskler üstleniyor. O dönemlerde 90 yılında CHP bünyesinde bir ayrışma oldu. Paris’te yapılan Kürt Konferansı’na katılan 7 milletvekilinin ihracı olmuştu. Bunun üzerine yeni bir parti kurulmuştu. Fakat öngörüsü yüksek olan Rahmetli Erdal İnönü bunu gördü. Seçimlere giderken o dönemde adı Halkın Emek Partisi kurulduktan sonra bir siyasi partinin seçimlere katılması için kurultaydan sonra 6 aylık bir süre geçmesi gerekiyordu. Bu süreyi 1-2 günle kaçırıyordu. Onları seçim dışı bırakmamak için rahmetli İnönü büyük bir risk üstlendi. Seçim işbirliği yaptı. Ben o dönemin tutanaklarına baktım. Ayrışmaya mahal vermeden bütünleşmeyi esas alan bir birliktelikti o. Bütün bunlar konuşulmuş. Ne yazık ki, daha sonra buna uyulmadı. O tarihte biz büyük bir bedel ödedik ama önemli bir bedeldi. Dediğim gibi bunun temelinde, özünde yatan olay ülkenin bütünlüğüne zarar getirmemekti. O kadar büyüdü ki, bu olaylar bir bölgemizde artık duygusal kopuşlar söz konusu olmaya başladı, biz bu duyarlılığımızı hiçbir zaman kaybetmedik. Çünkü bir sosyal demokrat parti için bu çok zor… Çünkü sosyal demokrat düşünce insanı anlayan, insanı öne alan bir yapıya sahiptir. Bu konuda biz barış için gerekeni yaptık. Bunun muhakkak ilacı vardı. AKP 10 yıldır iktidar. 10 yıldır bu soruna bir çözüm bulamamışsa o biraz enteresan… Bunun altını çizmek isterim. Bunun altında güvenlikçi politikaların barışa giden yolu kısaltmadığı tam tersine uzattığı görüldü. Kaldı ki, bu iddia ile geldi AKP hükümeti; biz bu işi bitiririz dediler. Ama ne yazık ki, aradan 10 yıl geçti sorun daha da derinleşti. 2011 yılı milletvekili genel seçimlerine giderken anımsarsanız 5-6 ay silahlar sustu. Herkes bunu AKP’nin bir başarısı olarak değerlendirdi. Meğerse AKP’liler o tarihte Oslo’da günü kurtarmak için kimi müzakerelerde bulunmuşlar ve o anda bunun inkarını da yaptılar. Bu o tarihte çok tartışıldı hatta Başbakan o tarihte çok ağır sözler söyledi. Geçen haftalar içinde grup toplantılarında MHP’nin Genel Başkanı Sayın Bahçeli  de rahatsızlığını dile getirdi. Meğerse seçimde başarı elde etmek için bu müzakereler yapılmış bu çıktı ortaya. 2011 seçimlerinden sonra bu sözler yerine getirilmediği için ciddi bir çatışma yaşandı. Geçmiş yıllarda şehit sayısı 8’le 10’la ölçülürken 2012’den sonra sayı 150’lere yaklaştı. Demek ki, yapılan müzakerelerde verilen sözler tutulmamış, farklı bakılmış olaya… Anneler ağlıyor, ocaklar sönüyor, çocuğu olanlar bilir. Genel Başkanımız nereye giderse herkes yolunu çeviriyor, bitirin bunu diyor… Eğer siyasi bir partiyseniz böyle bir yakıcı sorunu görmezlikten gelerek, yukarıdan bakarak siyaset yapamazsınız. Bu sorunu bitirmek zorundasınız, önerilerinizi koymak zorundasınız, risk almak zorundasınız. Ben risk almam, bana ne, ülkenin bir tarafı yansın diye bir şey yok. Cumhuriyet Halk Partisi Misak-ı Milli’ye çok önem veren bir parti, kardeşliğe, barışa çok önem veren bir parti, biz her çözümün içinde oluruz ama ülkenin bölünmesine asla izin vermeyiz. Bunun altını bir çizelim.
 
Şimdi, burada AKP’nin son dönemlerde kimi görüşmeleri olmuş. Aslında Oslo’daki müzakerelerde de Genel Başkan risk aldı. Biz o görüşmelere karşı değildik dedi ama bunun saklanmasına, bunun istismar edilmesine karşıyız. Şimdi benzer açıklamalarda oradan geliyor. Hatta bununla ilgili Sayın Genel Başkan bu sadece bir hükümet sorunu değildir, diye bir çıkış yaptı. Gitti Sayın Başbakan’ı arkadaşlarla birlikte birkaç ay önce ziyaret etti. Bunu bir meclis sorunu haline getirelim dedi. Bu çok içtenlikle ve iyi niyetli bir yaklaşımdı. Anayasa için nasıl her partiden eşit sayıda üye alıp bir komisyon oluşturduysak bu da aynı şekilde değerlendirilebilir ve bunun için birlikte çözüm üretelim. Aslında bir ana muhalefet partisi bu konuda yardımcı olmak istemez ki, tam tersine daha da yıpransınlar diye düşünür. Bu şu anki Genel Başkan’ın ve CHP’nin yönetim anlayışının yapıcı, ülkenin refahı, mutluluğu adına her bedeli ödemeye hazır olduğunun da bir göstergesi bir yansıması. Bu açıdan da bu çok değerliydi ama bu formüle ne yazık ki, Milliyetçi Hareket Partisi yaklaşmadı. Onların farklı yaklaşımları var dolayısıyla bu komisyon kurulamadı. Şimdi orada zaman zaman Başbakan’ın şöyle bir iddiası var; gelin biz yapalım diyor. Biz bir defa koalisyon ortağı değiliz. Biz bunu bir meclis sorunu, bir ülke meselesi haline getirmek istiyoruz. Onun için meclise götürüyoruz, tek parti dahi katılmazsa oradan bir şey çıkmaz çünkü toplumsal uzlaşma ihtiyacı var. Şimdi gelinen süreçte bir ışık doğdu. Kimi görüşmeler yapıldı. Sosyal demokrat bir parti barıştan yana olan bir partidir. Bir insanın ölmesine dahi tahammülümüz yok. Genel Başkan ben kredi açtım dedi. Buna verilen yanıtlar kamuoyu tarafından değerlendiriliyor ama Genel Başkan siyasetteki zarafetin önemini kavrayan bir insan olduğu için aynı tonda yanıt vermedi. Başbakan sizin verdiğiniz krediye ihtiyacımız yok dedi ama Sayın Genel Başkan onu siyasette daha nazik ve zarif olmaya davet etti. Kamuoyu da ciddi destek veriyor. İmralı ile Kandil aynı şeyi düşünüyor mu bunu zaman gösterecek. Kandil’in faklı açıklaması oldu. Abdullah Öcalan açıklaması içinde devlet kurumu arayışımız yok, faklı çözümlerimiz var diye bir açıklaması oldu. Halkımız ulusal bütünlük konusunda çok duyarlı. Ben siyaset hayatında şunu gördüm; eğer kamuoyu, sokaktaki yurttaş o çözüme hazır değilse TBMM’de düzenleme yapma şansınız yok. Çünkü bütün milletvekilleri oradan etkilenir. Ama o kadar gına geldi ki, bu işin çözün ey siyasetçiler diyor halk. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yapıcı, yol gösterici, ufuk açıcı bir tavır geliştiriyoruz. Genel Başkan’ın da açıklamaları o yönde. Meclis grubuyla, yönetimle, örgütle birlikte bu konuda hükümete her türlü desteği vermeye hazırız. Şeffaf olun, halkın kabul etmeyeceği taahhütlere girmeyin, paylaşın, kendinize yontmayın. Bu anlamda çok sade koşullar getirdi. Bir ara BDP Eş Başkanı Sayın Demirtaş Salı günkü grup konuşmasında bir rahatsızlık yarattı. Bunun üzerine de eleştiriler geldi. Değerli köşe yazarlarımız, uzmanlarımız, bilim adamlarımız da sürece destek oluyor. Aydınlarımız da, demokrat kamuoyumuz da destek veriyor. Hamasi anlayışla bir yere gidemeyiz. Bu iş Türkiye ekonomisinin önündeki en büyük engel, sosyal gelişiminin önündeki en büyük engel, Avrupa Birliği’ne girmemizin önündeki en büyük engel, işsizliğin önündeki en büyük engel, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizin gelişmesinin önündeki en büyük engel ve bu sadece Türkiye sorunu değil. Orta Doğu haritasının değiştirilmesi emellerinde olan kapitalist güçlerin, emperyalist güçlerin doğrudan içinde olduğu bir yapı ve bunu kırmalıyız, bunu bitirmeliyiz. Buna siyaset ötesinde bakmalıyız. Siyasetin temel amacı bana göre halkın yaşam standardını yükseltmektir. Biz siyaseti bu projeleri tartışarak götürmeliyiz.                     
 
 
HÜSEYİN ASLAN:  Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK); Ekim ayı işsizlik oranını %9,1 olarak açıkladı.  Eylül ayı işsizlik oranı da %9,1’di.Siz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevinde bulundunuz.  Uzun süre, istihdam konusuyla meşgul oldunuz.Hükümet’in işsizlikle mücadele ve istihdam politikasını nasıl değerlendirirsiniz?
 
 
NİHAT MATKAP:  Ben elden geldiğince değerlendirmelerimi objektif yapmaya çalışırım. Bilim ve teknolojide çok büyük gelişmeler oluyor. Eğitim sistemimizi de ona göre uyarlamalıyız. Bir iki örnek vermek gerekirse; eskiden bir beton atmak gerektiğinde 300 kişiye istihdam olanağı bulurduk. Birileri harcı karardı, birileri kovalarla taşırdı, birileri dökerdi yani 200 m2’lik bir beton 300 insan çalışırdı, yevmiye alırdı. Ama şimdi aynı işi 2 kişi yapıyor. Demek ki, teknolojideki gelişmeleri gözeterek eğitim sisteminizi düzenleyeceksiniz. Ona göre iş alanlarınızı hazırlayacaksınız. Eskiden klasik torna tezgahının 2 gündür yaptığı işi şimdi otomatik CNC denen tezgahlar yarım saatte yapıyor. Teknolojinin gelişmesi beden gücüne olan ihtiyacı azaltıyor. Üretim ilişkileri değişiyor. Üretim ilişkilerinin değişimine göre bu geride bıraktığımız 10 yılda ne eğitimde, ne sanayide, ne teknolojide gerekli uyum sağlanamadı. Türkiye büyüyor ama büyüme ne yazık ki, sıcak paraya dayalı bir büyüme, paradan para kazananların büyümesi. Büyüme güzel bir şey, büyümeye itiraz etmiyoruz ama eğer o büyüme dengeli bir şekilde dağılmıyorsa, eğer gelir dağılımını daha çarpık bir hale getiriyorsa vatandaş bunu hissetmez. Biz de vergi konusu çok tehlikeli… Dünyanın her yerinde dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki yeri % 30’dur. Biz de ise % 70… Kazanan da kazanmayan da benzini mazotu aynı fiyata alıyor. Telefon ücreti de değişmiyor. Zaten bu da bir zafiyet. Buradaki sorun, üreten bir ekonomi değiliz veyahut da olmamız gereken yerde değiliz. Geçmişte kurulan sanayiler, KOBİ’ler uzun yılların emeği ile oluşturulan bu yapı Türkiye’nin onuru, şu an kamu görevlileri, Türkiye’nin milli futbolcuları onlar. Bunların teknolojilerini yenilemeleri, gelişmeleri adına ne yazık ki, karşılıklı olarak istihdamı da azaltacak olay sağlanmadı. Şu an en temel sorunlardan biri şu TÜİK’in raporlarıyla, kahvede oturan yurttaşın durumu örtüşmüyor. Burada % 7’lik bir büyüme var ama halk da küçülme var. Bazı kesimlerde büyüme var. Lokomotif olan sektörlerimizde ciddi bir durgunluk var. Dolayısıyla şimdi küresel dünyadayız, küreselleşme söz konusu, pazarlar küresel hale dönüştü. O nedenle dünya ekonomisiyle entegre olduk. Onun hakkını vermek gerekiyor. Küresel pazardaki payımızı artırmamız gerekiyor. Bir yandan buna önem vereceğiz ama bunun içinde dış politikanın çok sağlıklı yürümesi lazım. Avrupa Birliği ile olan görüşmelerimizi, üyelik sürecimizi hızlandırmamız lazım. Sıfır sorun diye başlayıp da şimdi her tarafı sorun olan ilişkileri toparlamamız lazım. Bu açıdan da ne yazık ki hükümetin politikaları iç açıcı değil tamamen iç karartıcı. Peki, Türkiye’de neler oluyor, bir parti tek başına gelecek, dilediğini yapabilecek, her gücü kullanabilecek ve temel sorunlarda mesafe alamayacak. Mesela benim için gelir dağılımının çarpıklığı bir sorun. Benim için hala iç barışın sağlanamamış olması önemli bir sorun. Bir büyüme var bu güzel ama bu büyüme eşit oranda dar ve orta gelirli kesime yansımıyorsa, bu büyüme sadece paradan para kazananların işine geliyorsa, borsaya bir milyon yatıran kişi yılsonunda 1miyon 600 bin, 1 milyon 700 bin alıyorsa %60- 70’lik bir kazanç elde ediyorsa dar ve orta gelirli kesimde %5-6’lık bir zamla yetiniyorsa oradaki ekonominin sağlığından söz edemeyiz, o ekonomi istihdam da yaratmaz. Hükümet çok başarılı olabilirdi, çünkü tek başına hareket ediyor, onun önüne engel koyan yok buna rağmen olmuyorsa sorun onlarda. Önemli bir şey söyleyeceğim. Şimdi AKP Hükümeti’nin en büyük talihsizliği cumhuriyetin temel değerleri ve cumhuriyetin temel felsefesiyle barışık olmaması. Şu an Türkiye’yi yöneten kadrolar gençlik dönemlerinde hep cumhuriyetin temel değerlerini sorguladılar ve halen acaba bunu tersine çevirebilir miyiz, bu cumhuriyetin felsefesini yıkabilir miyiz, düşüncesinden kopamadılar. Kendi faklı hayalleri vardı. Ama öyle bir sistem ki, cumhuriyetin temel değerleri, temel felsefesi öyle güzel bir felsefe ki, kendisine karşı olanı bile iktidara getiriyorsa bu felsefe bu felsefeyi kimsenin tartışmaya hakkı var mı? Büyük bir nimet… Düşünün nereden nereye geldi Türkiye. Padişahların, saltanatların yönettiği Türkiye gücünü tanrıdan alan idarecilerin yerine (şu anda Türkiye’nin Başbakan’ı kim) geçimini tekneden sağlayan bir balıkçının oğlu Başbakan… Demirci bir babanın oğlu Cumhurbaşkanı… Şimdi sen bu sistemle hesaplaşmayı nasıl düşünürsün. Bir taraftan ben cumhuriyeti dönüştüreyim, kendi cumhuriyetimi kurayım diye emek harcarsanız, gücünüzü, vaktinizi harcarsanız sorunların çözümüne harcayacak vaktiniz kalmaz.
 
Bu dönemde 45 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. Özelleştirme gelirleri ne yazık ki, yeniden iktidar olmanın ulufesi olarak dağıtılıyor. Bana yansıyan bilgilere göre Kayseri’de başka sanayi bölgelerinde işçi bulunamıyor, çünkü 400-500 TL’lik ulufeler dağılıyor, şimdi işe gitse 600 TL alacak neden rahatını bozsun ki…    
 
 
HÜSEYİN ASLAN: CHP; Kılıçdaroğlu’nun liderliğindeki değişim ve iktidara hazırlık sürecini yaşıyor.“Soyut ve slogancı muhalefet” yerine; neyi, nasıl, hangi araçlarla ve ne tür metotlarla yapacağını anlatarak halkı ikna eden bir muhalefet anlayışı egemen CHP’ye, Abant toplantısıyla başlayan süreç, İstanbul Swiss Otel’de; medya yöneticileri, yazarlar, akademisyenler, sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, iş adamları, kanaat önderleri ve merkez sol siyasetin önde gelenlerinin katılımıyla “siyasette başarı stratejisi” konulu bilgi alışverişi platformuyla devam etti.

Daha sonra; bu tür toplantılara ara verildi. Siz; CHP’nin sivil toplum örgütleriyle ilişkilerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısısınız.  Bu tür; bilgilendirme, ikna etme, toplantıları yeniden başlayacak mı? Sivil toplumla ilişkiler konusunda nasıl bir strateji uygulayacaksınız?
 
 
NİHAT MATKAP:  Demokrasinin iki temel özelliği var; çoğulculuk ve katılımcılık. Katılımcılıktan asıl amaç seçmenlerin, iktidarı ilgilendiren seçmenlerin her 4 yılda -5 yılda bir sandığa gitmesi değil. Doğrudan seçtiklerini, alacakları her karar öncesi, uygulama sırasında veya denetleme sırasında kendilerini seçenlere hesap vermesi sistemi. Demokrasi beşeri ilişkilere ve örgütlenmelere dayalı bir siyasal sistem. Geçmişte Yunan şehir demokrasilerinde halk alınacak karara doğrudan katılırdı. Ama orada yaşayan 20 bin 30 bin insan vardı. Onlara sormak, oylarını almak mümkündü. Fakat şimdi milyonlarca insan var. Bunu yapma şansı yok. O hükümet yaptıklarının doğruluğunu yanlışlığını kendi başına test edemez çünkü 4 yılda bir muhatap olacak seçmenlerle. O nedenle madem seçmeni doğrudan her alacağı karara katma şansı yok o zaman onların temsil edildiği sivil toplum örgütleri aracılığıyla onları kararların içine katabilir. Biz bunu çok önemsiyoruz ama bu dönem olmadı. Ekonomik ve Sosyal Konsey var yasal olarak her üç ayda bir toplanması gerekir. Rahmetli Ecevit döneminde sürekli toplanıyordu. İşadamları, sendikacılar, bürokratlar bir araya gelip ekonomik ve sosyal konuları değerlendiriyor ve hükümete ışık tutuyorlardı ama 3 yıldır toplanmadı. 12 Eylül’deki referandumda bu anayasal bir zorunluluk haline geldi. Bu kurallara şu anki hükümet riayet etmiyor. Demokrasi, 12 Eylül referandumu sonrasındaki uygulamalarda hep tartışılan bir konu haline dönüştü. Hatta Sayın Başbakan bir dönem önce Kuvvetler Ayrılığı’ndan şikayet eder oldu. Benim önümde engel dedi. Eğer siz kuvvetler ayrılığından rahatsızsanız, demek ki, demokrasiden rahatsızsınız. Siz padişahlık, sultanlık peşindesiniz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak demokrasinin güçlenmesinden yanayız. Eğer sivil toplum örgütleri yönetime katılmazsa o demokrasi giderek güç kaybeder. Bu bilinçle hareket ediyoruz ve sivil toplum örgütleriyle Cumhuriyet Halk Partisi arasındaki ilişkileri kurumsal hale getirme kararı aldık. Sadece seçim öncesi değil iktidara geldiğimizde de bir belde belediyesinde alınacak karardan tutun da TBMM’de alınacak kararlara kadar her konuda ilgili sivil toplum örgütü ile görüşmek, birlikte hazırlamak bizim temel yaklaşımımız. Bunu da şöyle kanıtlıyoruz; 17 genel başkan yardımcımız var, 3’ü sivil topluma endekslendi. Yakup Akkaya emek örgütleri ile Cumhuriyet Halk Partisi arasındaki ilişkileri, Erdoğan Toprak iş dünyası ve işveren örgütleri ile Cumhuriyet Halk Partisi arasındaki ilişkileri koordine ediyor. Ben ise meslek odaları ve onun dışında kalan dernek, vakıf, 90 bine yakın sivil toplum örgütü ile parti arasındaki ilişkileri koordine etmeyi ben üstlendim. Dolayısıyla bunu ne kadar geliştirirsek demokrasimizi o kadar güçlendiririz. Cumhuriyet Halk Partisi ülkeyi birlikte yönetmek istiyor, tek başına yönetmek istemiyor. Şuan ki yaklaşımın tam tersine bir yaklaşım içindeyiz. O nedenle hem merkezi sivil toplum kuruluşlarıyla hem de illerdeki, ilçelerdeki sivil toplum kuruluşlarıyla partimizin bir araya gelmesi çalışıyoruz. Hem yerel yönetimde hem de merkezi yönetimde birlikte yönetmek istiyoruz. Birlikte karar alalım, hatayı birlikte yapalım, çoğulcu yaklaşalım, katılımcı olalım. Çünkü ne kadar katılımcı olursak o kadar az hata yaparız. Doğruyu birlikte arayalım.   
 
HÜSEYİN ASLAN: Sizin tecrübeleriniz var Bakanlık yaptınız, SHP’nin ve CHP’nin içinde önemli görevlerde bulundunuz. Hatta Cumhuriyet Halk Partisi Kurultay’ı öncesi de Örgütten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla çok yoğun çalışmalarda bulundunuz. Zor bir dönemden geçtiniz. 5 Kurultay yaptınız. Parti Tüzüğünü değiştirdiniz. Parti Tüzüğü’nde neler değişti anlatabilir misiniz?
 
NİHAT MATKAP: Parti tüzüğü demokratik olmayan hükümler taşıyordu. Demokratik olmayan o hükümleri ayıkladık, demokratik hale getirdik. O eski tüzüğe baktığınızda Genel Başkan adayı olmak, İl Başkanı adayı olmak mümkün değildi. Genelde merkezi otorite söz konusuydu. Örgütler tamamen merkeze bağlanmış şekilde işliyordu. Bütün bunları değiştirdik. Cinsiyet kotasını yükselttik. % 20’den 33’e çıkardık. Gençlik kotasını getirdik. Bu da katılımcı anlayışın Türkiye’nin gerçeklerine uyan siyaset biçiminin beklenen değişimleriydi. Genel Başkan bunların uygulanmasında çok kararlı. Bunlar sadece şeklen gelmedi. 8 yıldır-9 yıldır kadın kurultayı yapılmamıştı, bunu yaptık, gençlik kurultayı yapılmamıştı bunu yaptık. Bütün hazırlıklarımızı bitirdik. İç sorunlarımızı bitirdik. Cumhuriyet Halk Partisi belki de en huzurlu dönemini yaşıyor. Çünkü kurultayımızda bütün örgütler sevgiyle, umutla Genel Başkan’ın etrafında kenetlendi. Genel Başkan Cumhuriyet Halk Partisi tarihinin en yüksek oyuyla seçildi. Karşısına kimse rahip olmadı. Cumhuriyet Halk Partisi’nde uzun zamandır beklenen birlik, beraberlik sağlandı, sevgiyle sağlandı. Kurultay takviminin işleyişinde özellikle genel merkez yönetimi özellikle örgütleri yöneten kendim hiçbir ilçe örgütümüzün oluşumuna müdahale etmedim. O nezaket, o zarafet kurultaya da yansıdı. Öyle bir kurultay yaşadık ki, kimse kimseye sesini yükseltmedi.    
 
 
HÜSEYİN ASLAN:  CHP Genel Merkezi’nde yerel seçimlerle ilgili bir hazırlık var mı; Sayın Kılıçdaroğlu’na atfen Çin gezisini izleyen gazeteciler, “CHP’nin en geç Şubat ayında, belediye başkan adaylarını belirleyeceğini” yazdılar.
 
Bu konu, Parti Meclisi’nde ve MYK’da görüşüldü mü?
 
NİHAT MATKAP:  Bundan önce Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 17 tane yerel seçim yaşandı. Şimdi 18’inci yerel seçimi yaşayacağız. Bu, geçmişteki seçimleri de kıyaslarsanız çok önemli bir seçim. Son bir yılda yaşadığımız demokrasi tartışmaları, Türkiye’nin idari ve siyasi yapısına dönük tartışmalar ister istemez bu seçimin önemini artırıyor. Bu seçimde Türkiye; seçmen iki ayrı karar verecek. Hem kimi belediye başkanı yapacağına karar verecek, hem Türkiye’nin rotasına karar verecek. Acaba Türkiye 200 yıldır kovaladığı Batı tipi demokrasi rotasını sürdürecek mi, demokrasiyi güçlendirecek mi, dünyadaki en çağdaş sisteme devam edecek mi yoksa rotasını Orta Doğu’daki otoriter ülkelerin yapısına göre mi çevirecek. Bu kararı verecek. Kimsenin Sayın Başbakan’a kızma hakı yok. Çünkü o anlayışını ortaya koydu, bir defa bir açıklama yaptı “ben dindar bir nesil yetiştireceğim” dedi. Halbuki Türkiye’nin ihtiyacı sorgulayan bir nesil yetiştirmek. Dindarlık onun önerileriyle olmaz ki… Buna ihtiyaç yok. Uyumlu, sorgulamayan, sessiz sedasız bir nesil arıyor. Bunun ilk hamlesini de temel eğitim düzenini değiştirerek yaptılar. 4+4+4 ile ne oldu? İlk 4’ü bitiren çocuklar, özellikle kız çocuklarına dönük bir tuzak, kız çocuklarının, kadınların toplumdan tasfiyesini, dışlanmasını öngören bir düzenleme. Buna en çok karşı çıkması gereken kadınlarımız. Benim kadınlara önerim AKP’ye oy vermemeleri. Çünkü bu doğrudan onlara yapılan bir sabotaj ve toplumsal yapıyı bozan bir anlayış. Şimdi Sayın Başbakan bununla da yetinmiyor, diyor ki; “Kuvvetler Ayrılığı’na benim tahammülüm yok” Zaten kuvvetler ayrığı diye bir şey kalmadı. Yasama, yürütme doğrudan kendi kontrolünde, yargı ise önemli ölçüde kontrolünde demek ki, ona da tahammülü yok. Bunun anlamı şu; kendisi devlet başkanı olmak istiyor ama diğer başkanlık modellerine baktığınızda orada kuvvetler ayrılığı çok güçlü. Temsilciler meclisi var, senato var. Devlet başkanı sadece koordinatör şeklinde duruyor. Anlaşılan Sayın Başbakan’ın devlet başkanı olması haline aradaki Başbakan’a da tahammülü olmayacak. Şimdi arada Başbakan var ona da tahammülü yok. Dolayısıyla bu seçimde önemli olan Türkiye’nin rotasını belirlemek. Eğer seçmen bütün bunlara rağmen güçlü bir oy verirse Başbakan ben bunu getiriyorum yeniden saltanat dönemine dönüyorum derse kimse onu kınamamalı. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak avantajlarla giriyoruz bu seçime. Bir defa CHP birlik, bütünlük, beraberlik konusunda iyi gidiyor. Ayrıca CHP’nin politikalarına dönük çok tartışmalar vardı. Sosyal demokrat anlayışla örtüşmeyen kimi uygulamalar vardı. O konuda niteliklerde bir berraklaşma oldu. Yapıcı muhalefet, özgün muhalefet, yol gösterici bir muhalefet ve projelerle yola çıkan bir Cumhuriyet Halk Partisi var. Bir de Genel Başkan’ın büyük bir becerisi-ben gözlemimi aktarayım- sosyal demokratlar, yurtseverler, hatta merkez sağdan birçok kesim Cumhuriyet Halk Partisi çatısı altında toplandı ve bu birliktelik koşusu devam ediyor. Bu büyük bir beceridir. Bu Sayın Kılıçdaroğlu’nun zarafeti, inandırıcılığı ve güven vermesinden kaynaklanıyor. Bu seçimlere giderken bizim için büyük bir avantaj. Sayın Kılıçdaroğlu Genel Başkan olmadan önce 10 Aralık Hareketi vardı, Sarıgül Hareketi vardı, DSP-SHP Hareketi vardı ama şimdi bu hareketler belki hukuken var ama fiilen umudunu Cumhuriyet Halk Partisi’ne bağlamış ve demokrat kamuoyu da AKP’den desteğini çekti, onların da gözü kulağı CHP’de. Bu bize ayrı bir güç veriyor. Proje konusunda da iyi gidiyoruz. Tabiî ki Türkiye’nin sorunları çok ağır, Genel Başkan’a dönük bir sempati, bir umut var. Bunu da olumluya dönüştüreceğiz. Ben umut ediyorum bu yerel seçimlerde iyi bir noktaya geleceğiz.
 
 
HÜSEYİN ASLAN: Yerel seçim sürecinde Cumhuriyet Halk Partisi’nde nasıl bir hazırlık var?
 
NİHAT MATKAP:  Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız çok ciddi bir hazırlık içinde. Bir yandan kamuoyu araştırmaları yaptırıyoruz, bir yandan örgütlerimizi motive ediyoruz. Benim için şu önemli; adayların belirlenmesi yöntemi Cumhuriyet Halk Partisi’nde önemli yer tutar. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi kimi çıkar gruplarının, cemaatlerin bir araya gelip oluşturduğu bir parti değil. Örgütüne, üyesine, kadrosuna, programına dayanan bir parti. Genel Başkanına dayanan bir parti değil. Onun için biz örgütlerimizi, üyelerimizi jüri yapacağız. Aday belirlerken biz dayatmacı bir anlayış içinde olmayacağız. Yeterince güçlü olmadığımız bölgelerde belki o yetkimizi kullanabiliriz ama gücümüzün olduğu, birkaç adayın olduğu yerlerde bu kararı, bu sorumluluğu örgütümüzle, üyelerimizle paylaşacağız. Hatta halkımızla paylaşmak istiyoruz. Şimdi bunun modellerini yapıyoruz. Genel Başkanımızın şöyle bir önerisi var, belediye başkanımızın olmadığı yerlerde adayı aylar önce belki de 7-8 ay önce belirlemek istiyoruz. Hazırlık döneminin daha sağlıklı geçmesini istiyoruz. Şu an 2 ay içerisinde yönetimi belirleyeceğiz. Parti meclisimize MYK olarak modelimizi belirleyeceğiz. Orada tartışacağız. Birim birim 1400 yerle ilgili tartışacağız. Genelde üyelerle eğilim yoklaması yapacağız, delegelerle yoklama yapacağız, bazı yerlerde hem eğitim yoklaması, hem de halk oylaması yapacağız. Halkın da eğilimini alıp kararımızı vereceğiz. 7-8 ay içerinde de adaylarımızın projelerini halkla, seçmenle paylaşmalarına fırsat tanımış olacağız. Biz bir yandan ülkenin geneline dönük projelerimizi hazırlıyoruz. Eğer biz iktidarda olsaydık, turizm gelirleri 23 milyar dolarda kalmazdı. 70 milyar dolara dayanırdı. Eğer biz iktidarda olsaydık dış ticaret geliri 150 milyar dolarda olmazdı 200 milyar dolara çıkardı. Dış politikayı da iyi götürecektik, Avrupa Birliği ilişkileri daha düzgün olacaktı. Türkiye’nin Cumhuriyet Halk Partisi iktidarına ihtiyacı var.     

HÜSEYİN ASLAN:
Nasıl bir seçim öncesi propagandası düşünüyorsunuz?
 
NİHAT MATKAP:
Bir yandan ülke geneline dönük doğru politikalar üretmek için çalışıyoruz. Doğru çözümler öneriyoruz. Bir yandan yerel yönetimlere dönük daha önce de söylediğim gibi duyarlılıklara uyan kararlar almak istiyoruz. Ciddi bir hazırlık içindeyiz ve artık yerel seçimin düzlemine girildi bana göre. Erken girildi daha önce 6 ay öne alınma çabaları vardı. Şimdi bu devam ediyor. Önemli olan bizim doğru yönlendirmemiz. Biz bunu yapacağız.
 
Var olan ilçe ve il başkanları partinin aday belirleme yöntemini de önemsiyor. Onu görmek istiyor. Onlar kararlarını verecekler. Fakat biz erken davranacağız çünkü seçim sonrasında dinamik bir örgüte ihtiyaç var. İşi bilen örgüte ihtiyaç var, tam iki ay kala ilçe başkanı, il başkanının gemiyi terk etmesi geminin de rotasını önemli ölçüde bozar. O nedenle bunu aylar öncesinde yapacağız. Örgütsel bir zafiyet yaratılmaması için özen göstereceğiz.
 
Çağdaş siyaset anlayışını benimsedik, dikkat ederseniz uzun zamandır onu götürüyoruz. Alışılmadık bir model götürüyoruz. Kendimizi iktidar partisi kadar sorumlu hissediyoruz.
 
HÜSEYİN ASLAN:
Son günlerde, bazı yerlerde çeşitli kamuoyu yoklamaları gündeme geldi. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kamuoyu yoklaması var mı? Sizce son tablo nedir, şuan ki durum nedir?
 
NİHAT MATKAP:
Şuan ki tabloda AKP Türkiye genelinde 1. Parti olarak görünüyor. Ancak arada çok zaman var. Bu arada yerel seçimlerde aday faktörü çok önemli. Adaylar belirlendikten sonraki araştırmalar önemli. Biz var olan gücümüzü koruyoruz. Kimi yerlerde öne geçmişiz. Adaylar belirlendikten sonra çünkü var olan başkanların yarattıkları potansiyel genelde pozitif oluyor, adayların belirlenmesinden sonra ölçüm daha sağlıklı olur diye düşünüyorum. Şuan itibari ile yapılan araştırmalarda 10 yıldır Türkiye’yi yöneten AKP’nin durumu çok farklı. Dikkat ederseniz geçmişte Türkiye’yi yöneten partilerden çok farklı bir yaklaşımı var AKP’nin. Ben diğer partilerle karşılaştırıyorum zaman zaman ama benzerlik bulamıyorum. Bir siyasal proje gibi… Dış dünyadan destek alıyor, buradan farklı destekler alıyor, medyayı sindirmiş, üniversiteleri sindirmiş, kamu kurumlarını sindirmiş, kendi kulvarındaki bütün siyasi partileri bertaraf etmiş. Çok acımazsız bir anlayış. Kaldı ki, şuanda uygulamakta olduğu dış politikaya bakarsanız Orta Doğu’nun haritasını değiştirme çabalarında aktif rol oynuyor. O nedenle geçmişte Türkiye’yi yöneten partilerden çok parklı bir parti ile karşı karşıyayız. Rakip ciddi bir rakip, dişli bir rakip…      
 
HÜSEYİN ASLAN:
Sayın Kılıçdaroğlu yoksullukla mücadele aracı olarak Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (İLO) 102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Sözleşmesi’nde yer alan Aile Sigortası’nı devreye sokacaklarını söyledi.  Aile Sigortası nasıl işleyecek, kaynak sorunu nasıl çözülecek anlatır mısınız?
 
NİHAT MATKAP: Var olan kaynağın onurlu ve çağdaş bir biçimde dağıtılma projesidir. Şuan itibari ile ulufe dağıtır gibi, sadaka dağıtır gibi kendine bağımlı kılmak adına yapılan yardımların çağdaş, sosyal, inancımıza da yakışır bir şekilde dağıtılmasının adıdır Aile Sigortası. Eğer bir ailenin geliri askeri ücretin üçte birine eşitse ya da onun altındaysa bu yapılan gelir testlerinden sonra o ailede kadının hesabına her ay asgari 600 TL (tabi bu enflasyon oranında artacak bir rakam) doğrudan gidecek. Bu zaten var olan kaynakların ihtiyaç sahibine çağdaş olarak dağıtılma modeli. Bunun için ek bir kaynağa da ihtiyaç yok. Gelir dağılımındaki çarpıklığı gidermek adına bütçeden farklı bir kaynakta ayırabilirsiniz. Burada dikkat ederseniz ihtiyaç sahibine yerel yönetimler dağıtıyor, aileden sorumlu devlet bakanlığı dağıtıyor, çeşitli kanallardan dağılıyor. Bizim bu projedeki amacımız bunların tamamını bir yerde toplamak ve bu yardımları çağdaş bir biçimde dağıtmak. Bizim inancımızda sol elin verdiğini sağ el görmeyecek derler. Bu inancımıza da uyan bir uygulama olacak. Bu var olan hükümete ya da dağıtana bağlılığı da ortadan kaldırmış oluyor. Şu anda AKP giderse her ay bana gelen erzak yardımı da kesilir mi, düşüncesi var, bu bilinçli olarak yapılıyor, AKP’nin yoksulluğu bitirmek gibi bir niyeti yok, yoksulluğu yönetme niyeti var. Bizim yoksulluğu bitirme niyetimiz var. O gelire kavuşana kadar biz bunu en çağdaş şekilde kadının hesabına para yatırarak çözeceğiz. Alsın eline filesini istediğini alsın marketten. Bu çok önemli bir yaklaşım farklılığıdır. Bu var olan kaynakları çağdaş dağıtma modelidir bu. Gelir durumu düzelene (iş bulana) kadar, kimsenin haberi olmadan bu para kadının hesabına yatacak. İş bulması için dolayısıyla bir an önce gelir elde etmeye başlaması için İŞKUR’a başvurusunu zorunlu kılıyoruz ve sonunda kendisine verilen işi kabul etme zorunluluğu var. Yoksa kimseyi tembelleştirmek gibi bir niyetimi yok. Ben duyuyorum sanayi bölgelerinde birileri hiç sorgulanmadan maaşa bağlanmış ve onlar iş bulmak istemiyor, sosyal güvenlik kapsamına girmek istemiyor, girdiği anda o maaş kesilecek. Bu ülke kaynaklarını en verimli şekilde kullanmanın da bir arayışı.   
 
 
HÜSEYİN ASLAN: Esnaf ve sanatkârlar sıkıntıda, siftah etmeden kepenk kapatıyorlar, çekleri karşılıksız çıkıyor, mal satamıyorlar, sattıklarının da yerine yenisini koyamıyorlar.
 
CHP’nin esnaf ve sanatkârlarla ilgili projesi var mı, varsa neleri içeriyor, anlatır mısınız?

NİHAT MATKAP: Cumhuriyet Halk Partisi Esnaf ve Sanatkar küçük ve orta boy sanayiciyi esnafı çok önemsiyor. Bunları lokomotif olarak görüyoruz. Her türlü teşviki, her türlü katkıyı sunmak istiyoruz. Teknolojilerini değiştirmekten tutun da dünyadaki gelişmelere paralel gitmeleri için her türlü destek kapsamında onları değerlendireceğiz. Çünkü şuanda en hareketli kesimler onlar. Fakat otomotiv sektörü durunca onlar duruyor, inşaat sektörü durunca duruyor, tarım kesiminde gerileme olunca onlar duruyor çünkü hepsi birbiriyle bağlantılı. Bakınız bu sene pamuk üretim maliyet fiyatları ton başına 1.700 TL ama destekleme primi 1.000-1.100 TL yani şuanda pamuk eken çiftçi perişan. Bu borçlardan belki yıllar geçse kurutulamayacak. Onun bu hareketsizliği beraberinde esnafın da durgunlaşmasını getiriyor. Onun için şuanda yapılması gereken doğru bir dış politika, barışçı bir dış politika, küresel pazarda var olan payımızı artırma uğraşı hepsi birbiri ile bağlantılı konulardır.  
 
HÜSEYİN ASLAN: Tarımda girdi fiyatları artıyor, üretim azalıyor, istihdam kapasitesi daralıyor. Buğdaydan ete, pirinçten soyaya, ayçiçeğinden mısıra; tarım ürünü ihraç ediyoruz.1970’li yıllarda, Dünya’da tarımda “kendi kendine yeten” 7 ülkeden biri olan Türkiye; 2013’te et ve buğday ithal eder durumda.CHP; 2011’de Ödemiş’te düzenlediği “Tarım Mitingi’nde” Tarımda “düzen değişikliğini” öngören “Tarım Strateji Belgesi”ni açıkladı.“Tarım Strateji Belgesi”; Arazi Edinme Ofisi, Tarım Piyasaları Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Araştırma Konseyi gibi yeni kurumları oluşturmayı öngörüyor.Siz; CHP’nin “Tarım Strateji Belgesi” ve “Yeni Tarım Düzeni Projesi” hakkında, izleyicilerimize daha ayrıntılı bilgi verir misiniz?
 
NİHAT MATKAP:  Şimdi samanı ithal eden bir ülke konumuna geldi. Bu bir tercih; ilişkiler tericihi, hükümetin yaklaşım tercihi… halbuki bugün tarımsal sanayiye geçen bir Türkiye için dünya pazarları çok açık. Bu tamamen yaklaşım biçimi, yönetim biçimi. Bütün bunlara Türkiye hazır mesela GAP projesi çok önemli bir proje, bitirilmesiyle 3,5 milyon insana iş olacak, verimliği artıracak, Türkiye’yi dünyada birinci noktalara taşıyacak. Bitirilememesi tercih meselesi. Şuanda GAP projesinin % 20- 25’i tamamlandı.
 
Türkiye’nin çok büyük kaynakları var, size şöyle bir örnek vereyim, kimi ülkelerin tarih turizmi var, kimi ülkelerin kayak turizmi var, kimi ülkelerin deniz turizmi var. Türkiye’de bunların üçü de var mı? Türkiye’de ne arasan var. Büyük bir yetişkin insan gücümüz var. Çin gibi 1,5 milyar nüfuslu bir ülke geri kalmış bir ülke, Hindistan da aynı şekilde son dönemlerde yaptığı ataklarla katma değeri yüksek ürünlere yönelmekle şuan 200-250 milyar dolar cari işlem fazlası verir konuma geldiler. Bu kadar imkanı, olanakları olan Türkiye ne yazık ki, her yıl 60-70 milyar dolar cari açık veriyor.
 
Bizim öngördüğümüz projelerin amacı daha verimli ürün elde etmek, daha çağdaş, daha moderne tarıma yönelmek. Ayrıca tarımsal sanayi de bunların bir parçası. Dünya pazarında daha fazla pay almayı öngören düzenlemeler. Çünkü Türkiye’de bu imkanlar çok. Dört koldan buna sarılmak gerekiyor. Bütün nimetleri, Türkiye’nin bütün kaynaklarını, petrolümüz yok ama bunlar da petrolün gerisinde kaynaklar değil. Birçok ülkede olmayan imkanları doğru değerlendirme arayışından yola çıkarak hazırladığımız projelerdir. Toplu ulaştırma, yan yana getirme, büyük tarım yapma, imkanları geliştirme projesi var.       
 
 
HÜSEYİN ASLAN:  Hükümet; sağlık reformu adıyla sağlık sisteminde düzenlemeler yaptı. Sağlık hizmeti paralı hale getirildi. Çalışanlar ilaç farkı, reçete parası ödüyor; özel sağlık kuruluşlarında muayene ücreti farkı, tahlil ve tedavi farkı ödüyor, maaşından para kesiliyor.  Özetle; az önce söylediğim gibi sağlık hizmeti paralı hale getirildi. Sizce; sağlık sistemindeki bu yeni düzenlemenin olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir?
 
NİHAT MATKAP:  Ayrıca ameliyat olacaksınız, tercih ettiğiniz akademisyenlik derecesine göre para yatırıyorsunuz. Özel hastaneye gittiğinizde fark yatırıyorsunuz. Sağlıktaki adımları pazarlama konusunda ben AKP’yi başarılı buluyorum. Yanıltması konusunda başarılı buluyorum. Reçeteye para ödüyor, parkında olmadan maaşından da kesiliyor.
 
Cumhuriyet Halk Partisi’nin sağlık politikasında muhtaç olan kesimlere tamamen parasız tedavi yapmak var. Ayrıca CHP sağlık konusundaki bütün teknolojilerin ülkeye gelmesi, bu konuda merkezler kurulması, turizm alanları kadar sağlık alanları açma ve tüm dünyadan hastaların gelmesini sağlama anlayışındayız aynı zamanda. Tıp alanında yetişmiş çok insanımız var. Cumhuriyet Halk Partisi insan sağlığı ve eğitimi konusunda özünden gelen farklı bir felsefeye sahip. Devletin bir sosyal görevi olarak bakıyor.   Sağlık hizmetini de AKP hükümeti ticarileştirdi. Geçenlerde Başbakan’ın bir açıklaması vardı, kamu görevlilerinin, kamu çalışanlarının dinlenme tesislerini satacağız dedi. Bu bir anlamda sosyal devlete bakışının göstergesidir bu. Her şeyi ticarileştiriyor, diyor ki, otellerden yer ayırttırırız. İnsanlar mütevazi şartlarda tatil yapıyordu, kurumlardan emekli olanlarda gidiyordu, insanların buna gücü yok ki, sen zaten 8 yıldızlı yerlerde tatil yapıyorsun… Eskiden İslami ayrışmalar vardı, şimdi otellerde İslami otel olarak ayrıldı. Ekonomik olarak, sosyal olarak dünyadaki uygulamalara ters uygulamalar yapıyoruz.

HÜSEYİN ASLAN: Suriye’deki iç savaşa Türkiye’nin “müdahil” olması, 200 bine yaklaşan mültecinin yarattığı sorunlar ve o bölgeye, Orta Doğu’ya yapılan ihracatın durma noktasına gelmesi; başta Hatay olmak üzere Şanlıurfa, Kilis ve Gaziantep’teki üreticileri, esnafı, tüccarı ve sanayiciyi zor durumda bıraktı. Buralarda yaşananları, bir kez de sizden dinleyebilir miyiz?
 
NİHAT MATKAP:  1,5-2 yıl öncesine kadar Sayın Başbakan Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile ağabey kardeş gibiydi. Ailece sürekli görüşüyorlardı. Türkiye’de birlikte tatil yapıyorlardı. Ortak bakanlar kurulu topluyorlardı. Dostluk barajı temelini attılar. Fenerbahçe Spor Kulübü gidip orada maç yaptı. Vizeleri kaldırdılar. Dönüp Türkiye’nin her yerinde bununla övündü Başbakan. Gerçekten büyük prestij kazandı. Vizesiz giriş çıkışlar başladı. Bölge ekonomisi canlandı. Bütün oradaki esnaf, sanatkar işini buna göre yeniden yapılandırdı. Karşı tarafa göre yeniden dizayn etti. Karşı tarafta da benzer şeyler oldu. Dostluk ve sevgi ortamı oldu. Zaten kuzenin biri orada kalmış, biri burada kalmış. Bunu gerçekleştirmek gerçekten önemli bir hamleydi. Aniden Sayın Başbakan Suriye Devlet Başkanı’nın düşmanı kesildi. Ne oldu da bir anda Suriye’deki demokrasiden bahsetmeye başladın. Suriye’de devlet başkanı mı değişti, yönetim mi değişti, halk mı değişti? Yok. Washington’dan talimat aldın. Dolayısıyla şuan ki AKP’nin durumunu da Suriye’deki politikalar gösterme açısından önemli. Suriye’de muhalefet var. Dünya’nın her yerinde var. Muhalefetle ittifak yaptı, onlara destek veriyor, Suriye halkının bir bölümü ile dayanışma içinde, bu da Türkiye’nin dost, kardeş bir ülkesi için yapılmaması gereken bir şey. Bütün bölge gerçekten perişan oldu. Eskiden günde 5-6 bin tır geçerdi oradan. Şu anda hiç geçmiyor denecek kadar aza indi. Nakliye sektörü bitti. İhracat sektörü bitti. Tartım ürünleri yerinde kaldı. Eskiden Suudi Arabistan’a bir tır 2-3 bin dolara giderken şimdi roro sistemi ile 8-9 bin dolara gidiyor. Ekonomik olarak sosyal olarak büyük bir darbe yedi orası. Şu anda mültecilere biz bakıyoruz. Bunu da sonuna kadar sürdüreceğiz. Bu bizim insani yaklaşımımız. Bize sığınmış, biz onlara en iyi şekilde bakacağız. Ama bölgedeki insanlar da biz nereye mülteci olalım diye düşünmeye başladılar. Boşanmalar, işsizlikten kaynaklanan sokak olayları, cinayetler, her şeyi yaşıyoruz. Ne yazık ki çok talihsiz bir politika izlendi orada. Basına yansıyanlara göre Sayın Başbakan Amerika’ya güvence vermiş. Biz bu işi 3-4 ayda bitiririz diye. 2 yıldır bitmiyor. Ayrıca orada bloklar savaşıyor. Rusya, Çin, Hindistan, İran bir blok, Amerika bir blok ve muhaliflerin merkezi İstanbul’dayken Katar’a taşındı. Türkiye bu konuda sınıfta kaldı. Prestij kaybına da uğradık. Umarım bu konuda barışı bir an önce sağlarız.
 
Orta Doğu’da bütün ilişkilerimiz kötü bakınız, İran’la ilişkilerimiz kötü, Irak’la kötü, Suriye ile kötü, Rusya ile kötü ne yazık ki, hiçbir komşumuzla iyi ilişkilerimiz kalmadı. Bu da dış politikanın iflası anlamına gelir.

HÜSEYİN ASLAN:  Geçtiğimiz günlerde sivil toplum örgütleri ile görüştünüz, parti ile toplantı yaptınız, İzmir’i nasıl gördünüz, nasıl buldunuz İzmir’i…
 
NİHAT MATKAP: Yapılan kamuoyu araştırmalarında CHP İzmir’de güçlü. Ama bununla yetinmemeliyiz daha da güçlenmeliyiz. İzmir bütün Türkiye’yi etkiler. İzmir çok çağdaş bir kent istiyoruz ki, Türkiye İzmir’e benzesin. Siyasal olarak, sosyal olarak hedefimiz bu. Bütün Türkiye’yi dolaşıyoruz, örgütümüze yardımcı olmaya çalışıyoruz. İzmir örgütü heyecanlı, dinamik fakat biraz daha desteklemek gerekiyor. Onun için bizim bu gezilerimiz önemli. Bizler, bütün arkadaşlarımız büyük bir hevesle üzerimize düşen görevi yapmaya çalışıyoruz.
 
İzmir çağdaşlığın merkezi, İzmirlilerden bütün Türkiye’yi İzmir’e benzetmelerini istiyorum. Herkes sorumluluk hissetmeli, il başkanı, ilçe başkanı kadar sorumluluk hissetmeli, efendim il başkanı var, ilçe başkanı var şu hatayı yaptı, bu hatayı yaptı demek yerine, sorumluluğunun olduğunu düşünmesi gerekiyor, büyük bir sorumlulukla bu programları yerine getirmek gerekiyor.
 
Ben İzmirlilerin birikiminden bilgilerinden yararlanmamız gerektiğini düşünüyorum. Sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

 
 
Kılıçdaroğlu’ndan adaya saldırı sonrası ilk açıklama
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
9 Eylül Gazetesi’nde kan değişikliği
İzmir Gazeteciler Cemiyeti Derneği bünyesinde kurulan 9 Eylül Gazetesi’nde ...
Akça yazdı: İzmir’de neden hayvan mezarlığı yok?
Büyükşehir Belediyesi’nin Kordon esnafıyla örnek işbirliği Avrupa’nın ...
Rıfat Serdaroğlu yazdı: Ak rektörler
Yazarımız Rıfat Serdaroğlu ODTÜ'de yaşanan olaylar sonrası öğrencileri ...
 
Serdaroğlu'nun kaleminden: Taraf/Karşı taraf/Bertaraf
Yazarımız Rifat Serdaroğlu Taraf Gazetesi'nde son yaşananları ve istifaları köşesine taşıdı...
Soyoğul’un acı günü: Ağabeyini kaybetti
Ege’de Sonsöz Yazarı Gönül Soyoğul’un ağabeyi Fuat Alaylıoğlu tedavi gördüğü ...
Nuray Ötgünç yazdı: Gökçek'in İzmir aşkı...
Yazarımız Nuray Ötgüç iki gün etkili olan sağanak yağış sonrası twitter'dan ...
 
Urla'nın yeni 'depo'sundan kokular yükseliyor!
İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Levent Köstem, İl Genel Meclisi’nden ...
Morenolu bir şarkı… Asansör…
Tarihçi Doçent Oktay Gökdemir kent tarihine ışık tutmaya devam ediyor. ...
Söz Meclis’ten İçeri’nin konuğu Başkan Kocaoğlu…
Siyasi açıdan oldukça hareketli günlerin yaşandığı İzmir’de Büyükşehir ...
 
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Türkiye'nin 'en güzeli' İzmir'e!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
AVM krizinde kim kazandı?
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Bumerang!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Netameli bir tür
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Yumuşama mı, oyun kurmak mı?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Bitki kıyameti
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Gerçek annelik
Kemal ARI
Kemal ARI
Şirince’de Manoli’nin izinde (1)
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
'İzmirlilik nedir?'
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe büyüledi!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva