Avrupa Futbol Şampiyonasında gol sevincini, bozkurt selamı ile gerçekleştiren Merih Demiral’a bu nedenle iki maç ceza verilmesi, bir anda kamuoyu gündemine oturdu. Bu olay AKP’yi zora sokan enflasyon ve emekli maaş zamları ile asgari ücrete sıfır zammın yanı sıra MHP’nin başını ağrıtan Sinan Ateş suikastı kadar tartışmaya ve kamuoyunun bölünmesine yol açtı.

Elbette toplumların/ulusların birçok mitolojik kahramanları vardır. Özellikle de kuruluş ve kurtuluş anlarına katkı yaptığı düşünülen varlıklardır bunlar genellikle. Türkler’in tarihinde de, onlara yol göstererek kurtulmalarına yol açan bir bozkurt efsanesi vardır.

Olaya böyle bakarsanız çok masum bir anlam çıkar. Peki, EUFA, bozkurt işaretini Türkler’in mitolojik bir sembolü olduğu için mi cezaya layık görmüştür. Cezayı kesinlikle desteklemediğimi ifade ederek devam etmek isterim.

Bozkurt işaretini bir kişi gerçekten bu mitolojik anlatıya inandığı için yapabilir. Veya MHP’li ya da ülkücü olduğu için de yapabilir. Bozkurt işareti son 30-35 yıldır MHP’nin ve Ülkü Ocaklarının kullandığı bir sembol. Bu siyasi hareket ile özdeş hale gelmiştir. Türkler’in büyük bölümü bu sembolü bu yüzden benimsemez. Şirin görüntü vermek isteyen bazı siyasileri istisna tutmak kaydıyla.

Bu sembole ilişkin bir yasak olmadığı gibi, bu ayıp da değil. Ancak bunu yaparken iki şeye dikkat etmek gerekir. Milli takım, çeşitli siyasi eğilimlere sahip olan bir toplumun temsilcisi olup, belli bir siyasi parti ile özdeşleştirilmemelidir. Nitekim Milli Takım taraftarlarının önemli kısmı bu hareketten rahatsız olmuştur. Onun için milli bir temsiliyet taşıyanların buna özen göstermesi gerekir. Güreşçi, atlet veya sanatçı fark etmez.

Meselenin ikinci önemli boyutu ise, buna hangi anlamı yükleyerek yaptığınızdan çok, bundan ne anlaşılacağını da hesaba katmaktır. Siz bunu belki Türk tarihine ilişkin bir sembol olarak benimsemiş olabilirsiniz ama karşınızdakiler ne anlayacaktır? Sizin ile aynı ideolojik çizgide olanlar aynı şeyi anlayabilir. Ama hem Türkiye kamuoyunda hem Avrupa’da bu olay aşırı milliyetçi ve şiddet çağrıştıran bir ideolojik mesaj olarak algılanmıştır.

Birçok katliam, suikast, uyuşturucu işlerine karışanların bir kısmı ve daha birçok suç içeren olayda karşımıza çıkmıştı bu sembol. Gazetecileri ve bazı kişileri dövdüren Sinan Ateş de, onun öldürülmesine azmettirenler de bozkurt işareti yapan kişilerdi.

Nitekim oldukça paradoksal ve trajik bir şekilde Hollanda maçında tribünleri dolduran taraftarlarda da aynı durumu gördük. Tribündeki taraftarlar kurt işareti yaparak bir yandan da “ülkemizde mülteci istemiyoruz” diye slogan atıyordu. Hangi ülkede hangi mültecileri istemiyorsunuz?

Taraftarların çoğu Almanya’da yaşayan Türkler diye düşünürsek, Almanya’da mı yoksa Türkiye’de mi mülteci istemiyorsunuz sorusu anlam kazanacaktır. Eğer Almanya’daki Türkler bu sloganı atıyorsa, o zaman adama sorarlar; “Yahu siz de Avrupa’da mültecisiniz, dönsenize ülkenize”  diye. Yok, Türkiye’den giden taraftarlar ise, o zaman da, burası miting alanı mı sorusu öne çıkar.

Dolayısıyla olay tamamen siyasallaşmakla kalmamış, maksadının ötesinde sonuçlar doğurmuştur. Bir defa az önce de ifade ettiğimiz gibi, bunca can yakıcı gündemini örtmeye çalışanlara fırsat vermiştir. Öte yandan başta Almanya olmak üzere Avrupa’da bozkurt sembolünü kullanan örgüt ve derneklerin baskı altına alınması beklentisini artıracaktır.

Ayrıca Türkler’in aşırı milliyetçi oldukları imajı daha da etkili hale gelecek ve aşırı milliyetçi Avrupalılar’ın da, “Mülteci ve Türk istemiyoruz” taleplerini yükselteci bir etki yapacaktır.

Bir akademisyen olan Sinan Ateş’in öldürülmesi karşısında bir baş sağlığı mesajı yayınlamayan Rektörlerin, Bozkurt işareti için bildiri yayınlamasının yalakalık ve ikiyüzlülük dışında bir karşılığı olmayacaktır.