Yazının başlığı, Yunanistan'ın elimizden almaya çalıştığı 'Gölge Oyunu' kahramanlarımızın en tahsilli, en çelebi, en uslu adamı 'Hacivat'ın sözleridir… Tabii ki, en cahil, en yaramaz, en geçimsiz ve en eli sopalı kahramanı 'Karagöz'ün de, sabah sabah kapısı önünde bağırarak eğlence arayan 'Hacivat'a, birinci öğün dayağının başlangıç noktasıdır…

***

Neden böyle bir giriş yaptım?

Şundan yaptım…

Yazılıp, çizilenlere bakılırsa…

Geride bıraktığımız uzun bayram tatilinin…

En fazla rağbet gören…

İki adresi var…

Biri Muğla Bodrum…

Diğeri Çeşme Alaçatı…

Buraya gidenlerin Allah içine sindirsin tatillerini…

Hani…

Bir şişe suyun 10 TL…

Otopark'ın 50 TL…

Bir kase çorbanın (şaka yapıyorlar herhalde…) 45 TL…

Olduğu iddia edilen Alaçatı var ya…

Sanmayın ki, saydığımız 'özel fiyatları' ile öne çıkıyor…

O Alaçatı…

Farklı bir yanı daha var…

Üstelik…

Hem emsalsiz hem ironik…

***

Bayramın son günü…

Nokta atışı yapmış…

Facebook'taki bir arkadaş…

Kalemi iğneli ama şirin…

Alaçatı'nın sadece bir köşesini anlatmış ama…

Evlere şenlik…

Az buçuk tırpanlayarak okuyalım:

***

'Merhaba arkadaşlar,
Gittiğiniz bir tatil yöresinde veya kırsal kesimde kuş cıvıltıları ile uyandığınızda ne büyük mutluluk duyarsınız, değil mi? Doğa ile iç içe olmak size keyif verir… Ya da bir horozun sabahın essalatında mesaiye başlaması sizi asla rahatsız etmez… Ona demezsiniz ki; 'Ulan işin ne? Şu kadar tavuğun içinde bir tane horoz sen varsın… Zaten işin gücün tavukların peşinden koşmak… Sanki akşama kadar başka işin varmış gibi tavuklarla aşk yapmak için 06.00'da mesaiye başlamaya ne gerek var?' Horozun sesiyle uyanıp, şöyle bir gerinerek güne baslarsınız...

Anasını satayım; ben Alaçatı'da Roman vatandaşların sabahın erken saatinde sokağa otlamaları ve çöp bidonundan ne bulabilirlerse yemeleri için azad ettikleri beygirlerin kişnemeleri ile uyanıyorum… Üç tane beygir yolunu hiç şaşırmadan 500 metre uzaktan gelip evlerin önündeki kaldırımda ot, çiçek Allah ne verdiyse yiyip gidiyorlar… Eğer çöp bidonu dışına çöp bırakıldıysa koca kafalarıyla naylon torbaya resmen dalıyorlar... O atlar keyiflenince bi'kişniyor, sanırsın altılı ganyan koşacaklar... Yahu alt tarafı bi'garip beygirisin… Ye otunu, dokunma benim çiçeğime… Üstüne üstlük bi'kova dolusu da kapımızin önüne def-i hacetini gideriyorsun... Ben sana ne diyeyim şimdi beygir kardeş? Tamam hayvan dostuyuz, eyvallah da... Ye, iç, mıç, sabah sabah kişne... Bi'daha beni rahatsız edersen hortumla su tutacağım… Git istediğin yere şikayet et... Ayrıca görmedim değil, geçen gün yanındaki Baryam'ın kısrağına güpegündüz alenen sokakta tecavüze yeltendin… Bak kardeşim beygirsen, beygirliğini bileceksin… Her türlü ahlaka mugayyir hareketler sende...'

***

İnsan merak ediyor… Madem Alaçatı bu kadar asortik… Madem her şeyin fiyatı uçmuş… Madem insanlar 'acıtan etiketleri' seviyor… Madem Çeşme'nin bu şirin mahallesi nüfusunun 100 misli konuk ağırlıyor… Eh, o zaman 'Baryam'ın beygiri' de ister istemez 'katlanılması gereken' bir motif olacak…

Şaka tabii…

***

Dönelim, bizim 'Gölge Oyunu' kahramanlarımıza…

Bazen Hacivat kadar 'münasebetsiz munis' olmak işe yaramıyor!

Alaçatı'yı korumak için…

Arada bir…

Karagöz gibi…

Yanlışı gözlere sokup…

'Eli sopalı' demeyeyim ama…

En azından 'kaşlar çatık' dolaşmakta yarar var!

Çünkü…

Başka Alaçatı yok…

Bilmem, anlatabildim mi?

Sonsöz: 'Soru sormuyorsan, sana sunulanlara esirsindir… / Zata…'