Profesör Dr Mazhar Osman, Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli tıp adamlarımızdandır. Askeri Tıbbiye-i Şahaneden mezun olduktan sonra Almanya'da Alzheimer, Spıelmayer, Spatz, Jacob, Cerletti gibi ünlü doktorların yanında eğitim almış, ülkeye dönünce Gülhane'de Dr Raşit Tahsin'in kürsüsünde asistan olarak çalışmış sonra da kürsü başkanı olmuştur.
1.Dünya Savaşından sonra, asistanları olan Şükrü Hazım Tiner-İhsan Şükrü Aksel- Abdülkadir Cahit- Fahrettin Kerim Gökay'ı yurtdışına, ünlü doktorların yanına eğitim almaları için, ücretlerini kendisi ödeyerek göndermiştir.
Dr. Refik Saydam'ın büyük yardımlarıyla, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesini kurmuştur. Türk Milletine hizmet etmiş bu değerli doktorları rahmet ve minnetle anıyorum…
1.Dünya Savaşından sonra, asistanları olan Şükrü Hazım Tiner-İhsan Şükrü Aksel- Abdülkadir Cahit- Fahrettin Kerim Gökay'ı yurtdışına, ünlü doktorların yanına eğitim almaları için, ücretlerini kendisi ödeyerek göndermiştir.
Dr. Refik Saydam'ın büyük yardımlarıyla, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesini kurmuştur. Türk Milletine hizmet etmiş bu değerli doktorları rahmet ve minnetle anıyorum…
Mazhar Osman ve zamanın Başbakanı Adnan Menderes iyi dosttular. Menderes fırsat buldukça doktoru ziyaret eder, hem ülke meselelerini konuşurlar, hem de sohbet ederlerdi. Bir sohbet anında Menderes, Mazhar Osman'a gülerek; 'Sen delisin' der.
Mazhar Osman; 'Sayın Başvekil, sizin bana deli demeniz hiçbir şey ifade etmez, ama ben size 'deli' dersem, ne Başvekilliğiniz kalır, ne de hürriyetiniz…'
Mazhar Osman; 'Sayın Başvekil, sizin bana deli demeniz hiçbir şey ifade etmez, ama ben size 'deli' dersem, ne Başvekilliğiniz kalır, ne de hürriyetiniz…'
Bu gerçek olayı değerli dostum Sayın Evrensel Erdoğan'ın hatırlatmasıyla, Türkiyeli Başbakan Erdoğan ve S&P adlı derecelendirme kuruluşu arasındaki tartışmayı hatırlattığı için yazdım.
S&P, Türkiye'nin not görünümünü 'durağan'a çevirince, Erdoğan'ın 'nevri' dönmüş ve o sinirle ağzına geleni söylemiş ve 'bunu herkese yutturabilirsiniz ama, Tayyip Erdoğan'a yutturamazsınız' demişti. Hatta Erdoğan'ın 'baş düzelticisi' Hüseyin Çelik; 'Biz kül yutmayız, mangal boynumuzda asılıdır' diyerek, Erdoğan'ı bir kez daha düzeltmeye çalışmıştı…
S&P Yetkilileri Çarşamba günü Türkiye'de bir basın toplantısı yaparak, 'Keyfin bilir kardeş' anlamına gelen sözler söylediler…
S&P Türkiye Müdürü Zeynep Holmes; 'Türkiye ile derecelendirme konusunda kontratımız devam ediyor. Türkiye istediği zaman bunu iptal edebilir, Türkiye'den özür dilemeyi düşünmüyoruz' dedi…
S&P Türkiye Baş Analisti Zhang; 'Türkiye ihraç ettiği her 100 Dolara karşı, 140 Dolarlık ithalat yapıyor. Kısa vadede borçlanma sıkıntıları çok tehdit edici. Cari açığın finanse edilmesi, not açısından çok önemlidir. Türkiye borçlarını kısa vadeli borçlarla çevirmeye çalışıyor, dünyada yaşanan sorunlar bu düzeni bozabilir' dedi…
Biz bunları iki yıldır söylüyoruz. Türkiyeli Başbakan Erdoğan bizim sözlerimizi dinlemedi. Kendi bileceği iştir. Fakat S&P gibi Derecelendirme Kuruluşları bunları söylemeye başlarlar ve devam ettirirlerse, aynen Mazhar Osman'ın rahmetli Menderes'e dediği gibi 'ne Başbakanlık, ne Eşbaşkanlık, ne de özgürlük' kalır…
S&P adlı kuruluşun dediklerini Başbakan Erdoğan'ın anlayabileceği şekilde örnekleyerek anlatarak, son uyarı görevimizi yerine getirelim;
Bildiğiniz gibi Türkiyeli Başbakan Erdoğan, 'Sucukçu' olduğunu kendisi söylemişti. Örneğimizi sucuk üstünden verelim ki, civanım delikanlım şıp diye anlasın;
Kasaptan 140 kilo kemiksiz et alıyorsunuz. İçine baharatını, iç yağını, tuzunu,sarımsağını koyup kıyma makinesinde iki-üç kez çekip, dolduruyorsunuz. Elde ettiğiniz sucukları bir tartıyorsunuz, aha o da ne?
Sucuklar tam tamına 100 kilo çekiyor!..
140 kilo kemiksiz et ve katkı maddelerinden 100 kilo sucuk çıkarma becerisini gösteren 'Usta' kara, kara olasılıkları düşünmeye başlıyor;
1) Ya, kasap bizi kazıklıyor,
2) Ya biz bu işi bilmiyoruz,
3) Ya da, dükkanın içinden birileri hırsızlık yapıp, malı götürüyor…
Kasaba borcunu ödemek için, kısa vadeli borç almaya başlıyor. Arabistan'daki dostlardan, Kuzey Irak'taki kara para tüccarlarından, tefecilerden borçlanmaya başlıyor.
Sıkıştıkça, hem aldığı borcun faizi yükseliyor hem de vadesi kısalmaya başlıyor.
Delik büyük, yama küçük olunca bizim sucukçu kendini bu acımasız 'borç sarmalına' kaptırıyor. Çırpındıkça batıyor, battıkça çırpınmaya başlıyor…
Kasaptan 140 kilo kemiksiz et alıyorsunuz. İçine baharatını, iç yağını, tuzunu,sarımsağını koyup kıyma makinesinde iki-üç kez çekip, dolduruyorsunuz. Elde ettiğiniz sucukları bir tartıyorsunuz, aha o da ne?
Sucuklar tam tamına 100 kilo çekiyor!..
140 kilo kemiksiz et ve katkı maddelerinden 100 kilo sucuk çıkarma becerisini gösteren 'Usta' kara, kara olasılıkları düşünmeye başlıyor;
1) Ya, kasap bizi kazıklıyor,
2) Ya biz bu işi bilmiyoruz,
3) Ya da, dükkanın içinden birileri hırsızlık yapıp, malı götürüyor…
Kasaba borcunu ödemek için, kısa vadeli borç almaya başlıyor. Arabistan'daki dostlardan, Kuzey Irak'taki kara para tüccarlarından, tefecilerden borçlanmaya başlıyor.
Sıkıştıkça, hem aldığı borcun faizi yükseliyor hem de vadesi kısalmaya başlıyor.
Delik büyük, yama küçük olunca bizim sucukçu kendini bu acımasız 'borç sarmalına' kaptırıyor. Çırpındıkça batıyor, battıkça çırpınmaya başlıyor…
İşte S&P adlı kuruluşun analistlerinin dedikleri bunlar. İster ders alırsınız, ister bildiğiniz gibi devam edersiniz. Nasıl olsa 'Milli İrade' sizsiniz. İster asarsınız, ister kesersiniz…