Geçen gün de yazdık ama biraz daha vurgulamakta yarar var. Şu anda Türkiye'nin birinci partisi CHP, Tüzük Kurultayı gerçekleştiriyor. Seçmen bu konuyla hiç ilgili değil tabii ki. Tüzük Kurultayı, seçmenden ziyade parti içi işleyiş ile ilgili bir konu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, vizyoner bir siyasetçi. 'CHP değişirse, Türkiye değişir' şeklinde bir çıkış yaptığını biliyoruz. Ancak CHP'nin değişmesi kolay mı? Ya da CHP'nin değişmesinden kast edilen ya da beklenen nedir?
Kılıçdaroğlu gitti, Özel geldi, CHP birinci parti oldu gibi bir yaklaşım yüzeysel bir değerlendirmedir. Defalarca seçim kaybettiği ve özellikle son seçimde altılı masa projesi ile seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu'na seçmenin tepkisi vardı şüphesiz. Bu tepki, kazanacak adaylar yerine kendi adaylığında ısrar etmesi ve neredeyse seçmeni olmayan partilere çok sayıda milletvekili kazandırmasında yoğunlaşıyordu.
Bu koşullarda genel başkan olan Özgür Özel ile CHP'ye kızgın seçmenin bir bölümü, tekrar motive oldu. Ama 31 Mart seçimlerinin kaderini Kılıçdaroğlu'na tepkili seçmen değil, Erdoğan ve AKP'ye tepkili seçmen belirledi.
Tüzük, bir partinin iç işleyiş kurallarını belirleyen bir metindir. Bu önemli tabii ama demokrasi sadece yazılı kurallarla sağlanabilecek bir şey değildir.
CHP neden tüzük değişikliği ihtiyacı duydu ki, bu sayede parti değişir mi? Kesinlikle hayır. Çünkü CHP veya diğer herhangi bir partide yaşanan sorunlar tüzüklerinden değil, pratik siyasetin dinamiklerinden ve zihniyetten kaynaklanmaktadır.
Mesela CHP Tüzüğü'nde, hangi madde demokrasiyi engelliyor ki? Çoğunluk tarafından parti içi demokrasi denince akla gelen önseçim sorununa bakalım. Tüzükte buna engel olan bir madde var mı? Yok. Zaman zaman bu tüzük ile CHP, önseçimle aday belirlemedi mi? Belirledi. Hatta 31 Mart seçimlerinde de bazı seçim bölgelerinde önseçim uygulamadı mı? Uyguladı.
İktidara aday bir partinin tüzük derdi olarak, önseçim ve merkezin kontenjan hakkı oranına indirgenmiş ise, bu parti karar vericileri, reel siyasetin dinamiklerini ya ihmal ettikleri ya da ciddiye almadıkları düşünülebilir.
Ağa yanaşma ilişkisinin pratik siyasetteki ağırlığı, katılımcılık yerine himayeciliğin yaygınlaşması gibi hayati sorunlar, tüzük değişikliği ile aşılabilir mi?
Yeni tüzükte merkez kontenjanı %15 ile sınırlanacakmış. Müthiş bir değişim değil mi? Yani genel seçimlerde seçilecek sıralarda 90 aday.
Bu mesele, kırk katır mı, kırk satır mı mantığı ile tartışılıyor ne yazık ki. Merkez yoklaması olursa, Genel Başkan ve genel merkez baronları adamlarına öncelik tanıyor. Önseçim uygulanırsa da, bölgecilik ve mezhepçilik listeleri belirliyor.
Deveye sormuşlar, inişi mi seversin yoksa yokuşu mu diye. O da, bunun düzü yok mu demiş.
Evet, düzü var ama bu, liderlik, irade ve zihniyet dönüşümü çabası gerekiyor.