Bu hafta okuduğum kitaplardan ikisi, Sayın Mehmet Haberal’’ın yazdığı ’“Suçum ne’” ve Sayın Mustafa Balbay’’ın yazdığı ’“Zulümhane’” adlı kitaplardı.’¶

Yüreğinde adaletin, kafasında hukukun kırıntısını taşıyan herkesin içini titretebilecek, insanlığından utandırabilecek iki feryat.

2010 yılında sözde Avrupa Birliğine girmenin müzakerelerinin yapıldığı bir ülke olan Türkiye’’de, insanların en doğal hakları olan ’“Adil Yargılanma’” haklarının nasıl yok edildiğinin anlatıldığı iki çığlık.

Profesör. Dr. Mehmet Haberal 13.04.2009 tarihinde tutuklanıyor, hürriyetinden haksız bir biçimde mahrum ediliyor ve İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsünde monitöre bağlı olarak doktor ve hemşire refakatinde sorgu ifadesi ve çapraz sorgusu yapılıyor. Bu sorgu ifadesi ve çapraz sorgu Haberal gözaltına alındıktan tam 357 gün sonra yapılıyor!.. Tam 357 gün’…

Haberal Hoca’’nın mesleki çalışmaları ve başarıları tüm dünya tarafından bilinen ve ödüllendirilen gurur kaynağımızdır. Türkiye’’de yaptıkları Üniversitesi, hastaneleri, yayınları bir insanın ömrüne çok zor sığdırılabilecek işlerdir. Yardımseverliği, zengin-fakir demeden her hastasına eşit şekilde davranması, güler yüzlülüğü, vatan sevgisi ve Atatürk’’e bağlılık ile dolu yüreğiyle yiğit bir Karadeniz uşağı’…

AKP Hükümetinin Başbakan ve Bakanlarının, Haberal’’ı haksız yere tutuklayan ve hasta olduğu halde tutuksuz yargılanma hakkını ondan esirgeyenlerin tümünün, hayatları boyuca ’“başarı’” sayılabilecek çalışmalarını üst üste koyun ve toplayın, bunların hepsinin, Haberal Hoca’’nın şifa dolu elleriyle hayata yeniden kavuşturduğu küçücük bir çocuğun minnet ve şükran dolu iki damla gözyaşı kadar değeri yoktur. Ne Allah huzurunda, ne de kul huzurunda’…

Prof. Dr. Mehmet Haberal soruyor; ’“Suçum Ne?’”
Haberal Hoca bu soruyu sadece İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetine sormuyor.
Bu soruyu aynı zamanda TBMM’’ne, AKP Hükümetine, Üniversitelerin Hukuk Fakültelerine, Barolara ve Türk Milletinin vicdanına soruyor; ’“Suçum Ne?’”
Lütfen herkes ve her kurum önce kendine sorsun; ’“Haberal Hoca’’nın Suçu Ne?’”
Türk insanına ve Türkiye’’ye hizmet etmek olmasın?

Balbay iyi yetişmiş bir gazeteci. Hayata ailesine ve mesleğine tüm gücü ile sarılmış, gönlü ülke ve insan sevgisi ile dopdolu, kazandığı her kuruşu emeğinin karşılığı, helal olarak hak etmiş Atatürkçü bir Ege delikanlısı.

Genç yaşına rağmen yazdığı kitapları, gezi notlarını, günlük makalelerini üst üste koysanız, AKP Hükümetinin tüm üyelerinin boylarının toplamından iki karış daha fazladır. Ve bu vatansever insan 600 günden fazla bir zamandır tutuklu. 600 günden fazla’…

Ceza Mahkemeleri Kanununun 170. Maddesine göre bir Savcılık İddianamesinde olmazsa olmaz iki unsur vardır ;
*Yüklenen suçun işleniş tarihi ve yeri,
*Suç-Delil bağlantısı,
Bunlar, Balbay’’ın iddianamesinde var mı?İkisi de yok. Ama Balbay’’ın suçlanmasında, Müslüman oldukları söylenen, hırsları ve kinleri, akıl ve vicdanlarının üstünde olan zavallı siyasetçilerin ve cemaat tetikçilerinin kinleri var.

Balbay, yerli yerinde espri yapabilecek ve halk tabiriyle bunu ’“cuk oturtacak’” düzeyde çok zeki bir kişidir. Kitabının 63’’üncü sayfasında fıkramsı bir olayı anlatıyor;
Kaymakam köye ziyarete gelecek. Köy muhtarı, köyün ileri gelenlerini toplar ve sorar; Kaymakamı nasıl karşılayalım?Karar alınır ve şöyle bir tutanak tutulur;
’“Köyümüze ilk kez gelecek olan Kaymakam için bir davet verilmesine, Davet için 5 kuzu kesilmesine, 2 kazan pilav pişirilmesine, 4 tepsi baklava yapılmasına, 2 yayık ayran hazırlanmasına’…Köy bütçesinde para olmadığı için davetin iptal edilmesine, Kaymakama köy kahvesinde çay ikram edilmesine karar verilmiştir.

Bir fıkramsı benzetme de benden olsun;
’“Anayasa Madde 141: Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.
Anayasa Madde 14: Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasa ile tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
Anayasa Madde 19: Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakkı vardır.
İnsan Hakları Beyannamesi; Herkes adil ve çabuk yargılanma hakkına sahiptir.
AKP Hükümeti ve ’“Ali Dibo’” namlı Sado adlı gencin yönetiminde tüm bu yukarıdaki maddelerin, gözlerdeki bozukluktan dolayı görünmediğinden;
*HSYK Üyelerinin bir kısmının Mazlum-Der üyelerinden seçilmesine,
*Yüksek Yargının bir kısmının bu kapsamda Kayserili ve cemaat yetiştirmelerinden seçilmesine,
*Savcılar hakkında verilen yüzlerce şikayet dilekçelerinin yok sayılmasına,
*Mustafa Balbay’’ın ve tüm Ergenekon tutuklularının Kurban Bayramını da tutuklu olarak geçirmelerine ve sahipsiz kalan Bülent Arınç’’a suikast olayının da Balbay’’la ilişkilendirilip onun sırtına yüklenmesine,
*Şehit Subay Kubilay’’ın kafasını kör bıçakla kesen, ’“Derviş Mehmet’” denen caninin isminin, Ankara/Çukurambar semtinde bir sokağa verilmesine oybirliği ile karar verilmiştir’…

Başbakan Erdoğan’’a 10 Haziran 2005’’te, Dünya Musevi Örgütlerinin çatısı olan AJC, sadece Siyonist önderlere layık gördüğü ’“Yahudi Cesaret Madalyası’”, ABD’’deki diğer büyük Yahudi kuruluşu olan ADL(Anti Defamation League) Başkanı Abraham Foxman tarafından verildi.

Cumhurbaşkanı Gül’’e, Ermenistan’’la Türkiye arasındaki ilişkilere katkılarından dolayı, İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth tarafından ’“Chatham House Ödülü’” verildi.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’’a verilen ödüller ayrı bir yazı konusu. Bu iki ödül için bugün resmi ağızların ne söylediğinin hiç ama hiç önemi yoktur. Önemli olan bu iki ödül konusunda Türk Milletinin vicdanının ve Türk Tarihinin ne yazacağıdır.

Devleti ve insanları yönetme sorumluluğunu isteyerek üzerine alan kişiler eğer, Elazığlı Halk Ozanı N.Yıldırım Gençosmanoğlu’’nun aşağıda nakledeceğim dörtlüğünde olduğu gibi ’“Adalet’” içinde görev yapıyorlarsa, en büyük madalyayı hak etmiş sayılırlar. Eğer yönetimleri esnasında, adaleti sağlayamıyorlarsa, hele bilerek ve isteyerek suçsuz insanlara tuzak kurulmasına göz yumuyorlarsa, ’“Mahallenin Delisi’” gibi her yerlerine madalya taksalar ne olur?
’“Gazoz kapağından madalya, kasap kağıdından tayyare’”

Ekmek, Su, Aş bulmak gecikebilir,
Temele taş bulmak gecikebilir,
Devlete baş bulmak gecikebilir,
Adalet gecikmez, tez verilmelidir’…