SODEP’’in sonu, Özal’’ın altın çağı
SODEP; kurucu kadroların entellektüel zenginliği yanında, emek kesimi ile güçlü bağları olan sendikacılar ve yerel halk önderlerinin biraraya geldiği, özgün sosyal demokrat parti özellikleri taşıyordu.’¶ 12 Eylül’’ün ağır depolitizasyonuna rağmen çoğu üniversite öğrencisi ciddi bir gençlik potansiyeli de mevcuttu.
1983 Genel Seçimlerinden sonra cuntanın doğrudan müdahele yetkisi de ortadan kalkmış, bir kısmı vetolu SODEP Kurucular Kurulu, Erdal İnönü’’yü yeniden Genel Başkanlığa seçmişlerdi. Genel Sekreterliğe Ahmet Durakoğlu ve Genel Başkan Yardımcılıklarına ise Cezmi Kartay ve Oktay Ekşi getirilmişti.
SODEP üst yönetimi ağırlıklı olarak ilk kez siyasete giren isimlerden oluşsa da yerel örgütler ağırlıklı olarak 1980 öncesinin CHP örgütlerine dayalıydı.
SODEP örgütlerindeki heyecan, Erdal İnönü’’nün sakin tavrı ile çelişse de zamanla kalıcı bir güvene dönüşüyordu. Bir çok yerde yerel HP örgütleri tabela indirerek SODEP’’e katılıyor, bu durum üst yapı partisi hüviyetindeki HP’’de ciddi huzursuzluklara yol açıyordu. HP’’de başını Aydın Güven Gürkan, Fikri Sağlar ve Aşkın Toktaş gibi milletvekillerinin başını çektiği bir grup HP lideri, Necdet Calp’’e baskı yaparak SODEP ile birleşilmesi için Erdal İnönü ile görüşmeye ikna ediyordu.
Erdal İnönü, klasik bilim insanı mantığı ile aynı tabandan oy alan partilerin bir araya gelmesi ile daha büyük bir partinin ortaya çıkacağını düşündüğünden bu teklifi kabul ediyor ve böylece SODEP-HP birleşme görüşmeleri de başlamış oluyordu.
Sağ kesimde ise kapatılan BTP yerine kurulan Doğru Yol Partisi (DYP) toparlanıyor ve dağılma sürecine girmiş MDP’’yi bünyesine katıyordu. Böylelikle Demirel, hükümetine karşı darbe yapıp, kendisini siyasetten uzaklaştıran askerlerle aynı çatı altında birleşmiş oluyordu.
Cunta lideri Evren ve arkadaşlarının karşı çıkmasına rağmen Genel Seçimleri % 41 oyla kazanan ANAP, Türkiye’’yi tam bir dönüşüme tabi tutacak ekonomik kararları peşpeşe uyguluyordu. Başbakan Özal bir yanda döviz bulundurma serbestisini de içeren Türk Parasını Koruma Kanunu’’nu değiştiriyor diğer yandan da Türkiye’’yi konut ve otoyol şantiyesine çevirerek inşaat sektörü vasıtasıyla büyük bir sermaye hareketi başlatıyordu. Binlerce kalemden oluşan inşaat sektörü, beraberinde kendi sanayisini de yaratıyor, kabuğuna sığmayan inşaat müteahhitleri yurt dışına açılıyordu.
Özal; dönemin en ileri teknolojilerini kullanarak telekomünikasyonda ciddi atılımlar yapıyor, bu durum Türk insanının ticaret alanında da gelişme kaydetmesine zemin hazırlıyordu.
Ekonomideki tüm bu olumlu gelişmelere rağmen aynı Özal, Türkiye’’yi iç ve dış borç sarmalına sokarak demokrasi üzerindeki vesayeti daha da ağırlaştıracak adımların atılmasına da neden olacaktı
Özal; Anayasayı ve Siyasi Partiler Kanununu ’“vesayetli demokrasi standartlarına’” uygun olarak hazırlayan askeri cuntanın gizli anayasa olarak hazırladığı ’“Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’” ni aynen benimseyerek Türkiye’’nin kaynaklarının askeri harcamalara ayrılmasına da yol açıyordu.
Türkiye’’nin toplam ihracat gelirlerinin 10-15 milyar dolar olduğu bir dönemde, silahlı kuvvetlerin modernizasyonu için 10 yıllık bir süreçte 150 milyar dolarlık bir planı yürürlüğe sokacak, böylelikle katma değer yaratacak sanayi projeleri yerine TAİ vb. uygulanabilir olmayan yatırımlar yapacaktı.
Soğuk Savaş koşullarına göre organize edilmiş ve düşmanını Sovyet Blokunda gören Türkiye, daha sonraları bu blokun yıkılması ile bu çapta bir ordu için yeni düşman arayacak ve eski Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök’’ün de itiraf ettiği gibi bu düşman içte bulunacaktı.
Siyasetçilerimizin kapsama alanı dışında kalan bu konuları ileriki bölümlerde yeniden ele alacağımdan biz 1985’’lere geri dönerek Türkiye’’nin ve Türk Solunun yaşadığı serüvenlere devam edelim.
1984 yılında Türkiye Özal’’ın ekonomik seferberliğini yaşarken, aynı yıl Siirt’’in Eruh ilçesinde PKK ilk ciddi terör saldırısına başlamış oluyordu. Özal’’ın bir avuç çapulcunun işi dediği bu olay gerçekte 1978’’de solun parçalanması için kurdurtulmuş, Bekaa Vadisi’’nde silahlı eğitimden geçmiş, Türkiye’’ye binlerce insan ve yüzlerce milyar dolar kaynak kaybına mal olmuş PKK terörünün başlanıç noktasıydı.
Bu dönemde Türkiye, Özal Hükümetinin vasıtasıyla bir yandan görülmemiş inşaat hamlelerini yürütürken, eş zamanlı olarak da silahlı kuvvetlerin modernizasyonu ve PKK terörüne karşı başlattığı mücadele nedeniyle büyük bir kaynak açığı ile karşı karşıya kalmıştı. İhtiyaç duyulan kaynaklar, askeri harcamalar için ’“dış kredi’” yoluyla, diğer yatırımlar için de ’“iç borçlanma’” yoluyla temin edilecek ve bugünkü iç ve dış borç stokunun da temelleri atılmış olacaktı.
Prestijinin zirvesinde olan Özal ve ANAP, İstanbul, Ankara ve İzmir’’de Büyükşehir Belediyesi uygulamasına geçiyordu. 1984 yılında yapılan yerel seçimlerde % 43 oy alan ANAP, Büyükşehir Belediyeleri ve il belediyelerinin büyük çoğunluğunu kazanıyor, % 24 oy alan SODEP ise 2 il belediyesi de dahil toplam 280 belediye başkanlığı kazanabiliyordu. HP ve MDP ise ağır yenilgi alıyordu.
Seçimden sonra iyice paniğe kapılan HP’’liler Aydın Güven Gürkan’’ı Genel Başkanlığa getiriyor ve SODEP’’le birleşme süreci kaldığı yerden devam ediyordu. SODEP’’te, HP ile birleşilmesine karşı çıkan ve Genel Başkan Yardımcılığı’’ndan ayrılan Oktay Ekşi gibi çok sayıda yöneticinin varlığına karşın Erdal İnönü’’nün ağırlığını koyması ile SODEP Kurucular Kurulu partinin kapatılarak Halkçı Parti tüzel kişiliğinde birleşilmesine karar veriyorlardı.
Bu birleşme sonrasında yapılan ilk seçimde birleşik parti SHP’’nin oy oranı % 24’’te kalıyor ve böylece matematik için geçerli olan 2+2=4 eder kuralının, siyasette geçerli olmadığı da kantılanmış oluyordu.
Not: CHP’’nin şimdiki İzmir İl Başkanı Sn. Ekrem Bulgun, o dönemde SODEP’’in İzmir İl Başkanı’’ydı.