'Aslında bütün sahip olduğumuz şey kendi duyularımızdır. Hayatımızın gerçekliklerini; duyularımızla algıladıklarımızdan ziyade, doğrudan duyularımızın kendisine dayandırmalıyız. Bunun 'hiçbir şeyle' ilgisi yoktur. (Fernando Pessoa)

Kuş sesleri, köpek havlamaları, apartman balkonlarında konuşma mırıltıları, diğer evlerde çocuk sesleri ve ufak tıkırtılar; bir kaç gündür mutfaklardan gelen yemek kokularına karışıyor.

Sessizlik içinde sadece ve sadece insanın, hayatın sesleri… Hafif bir rüzgar, rüzgara karışan ağaç kokusu ve sadece hayatın kokusu…

Araba sesi yok gibi, arada sırada bir araba geçiyor… O kadar gürültüye neden olan hiç bir ses yok dışarıda… Bütün sesler, sadece hayata dair ve evde, apartmanda, sokakta…

Çocukluğumda balkonda çocuklar, komşular konuşurdu… Sokakta oynayan çocukları duyardık, bazen bir müzik sesi ya da televizyon sesi yükselirdi…Bazen komşu oğlunu ya da kızını azarlardı. Apartmanın çocuk arladaşları 'ıslık' ile buluşurduk, hala çaldığım melodi ile, balkonda… Saatlerce konuşurduk…Bitmesin isterdik akşamlar…

Akşamlar bitti, sokakta oynadığımız günler geçti gitti. Yavaş yavaş, ıslıkla buluşmaları unuttuk…

Sonra günden güne nüfus artmaya başladı, dışarıda gürültüler artarken; evde, sokakta sesler azalmaya başladı…

Binalar arttı, balkonlarda kimseyi görmez olduk, birbirini tanımayan insanların oturduğu apartmanlar, sokaklar, siteler, gökyüzüne uzanan bloklar sardı her yeri…

Arabalar çoğaldı, bitmeyen bir trafik, 7/24 araç ve şehrin sesi oldu etrafımız… Şanslı olanların hala sokaklarında, unutulmaya yüz tutmuş, kuş sesleri vardı belki.

Kalabalık arttıkça; teknoloji yeni yeni ürünler getirdi evlerimize, önce balkonlardan evlere, sonra evin içinde, aynı salonda koptuk birbirimizden. Farklı odalarda ya da aynı koltukta, aynı yatakta farklı ekranların karşısına çekildik…

Dünya değişmeye başladı, sınırlar ortadan kalktı. Sınırsız dünyada bunun aksine aynı çatı altındaki evlerimizde sınırlarımız arttı… Aynı saatte kurulu masalardan, paket servisler ile gelen tek tabaklı, hatta kutu içinde birbirinden bağımsız saatlerde yemeklere geçiş yaptık, ayrıldık birbirimizden.

Zaman içinde zamansız yaşamaya başladık. Birlikte yaşadığımız hayatın saatleri değişti…Bireysel saatler başladı. Bitmeyen toplantılar, bitmeyen ödevler, projeler, bütün elektronik araçlara rağmen bitmeyen ev işleri ile doldu 'ben' takvimlerimiz.

Kalabalık ve hızla gelip geçen zaman içinde; yetişememeye başladık kendi yarattığımız suni gündemlere…Fark ettiğimiz ya da fark etmediğimiz ya da fark etmemiş gibi yaptığımız bütün sorunlara daha büyük bir sorun eklendi 'çok meşgul olma hali'…

Dışarıdaki dünyanın bitmeyen sesleri; o meşguliyetler içinde; gerçek sesleri, gerçek tatları, gerçek kokuları, en önemlisi gerçek değerleri unuttuk…Aynı gökyüzü altında bambaşka 'öteki'ler yarattık…

Şimdi sessizlik zamanı….Dışarıdaki sesler azaldı, iletişim araçlarından gelen sesleri bir kenara bırakırsak, artık dışarıda ses az…Sesler, aktiviteler, projeler, günlük rutinler azaldı ve değişti.

Birden başlayan sessizlik zamanı içinde; bir de gördük ki; sınır, cinsiyet, meslek, ekonomik, sosyal, kültürel hiç bir 'ayrımcı etiket' yok…Durduk ve fark ettik; hepimiz kocaman bir dünya çatısının altında, aynı gökyüzüne, aynı gözlerle bakıyor, aynı bedenle yaşıyoruz…Birbirimize bağlıyız, bizden başka 'öteki' yok…

Şimdi sadece içimizdeki sesler konuşuyor… Kalabalık sadece beynimizde, ruhumuzda… Belirsizlik ile örülmüş sorular sardı düşüncelerimizi, bilinmezlik, acabalar hayatın gerçek kokuları ve sesleri ile birleşmeye başladı…

Yarına dair ne varsa artık yok… Artık herşey bizim dışımızda… Biz sadece ve sadece hayatın sesleri içinde kendimize döndük, dönüyoruz…Hem kendimize hem yaşadığımız ana dair sorular gelip gidiyor aklımıza. Cevapsız sorulara ne zaman cevap buluruz belli değil…

Kim bilir belki de; yıllardır yaşadığımızı sandığımız hayatın, aslında kocaman bir sanal dünya olduğunu anladığımız bir gerçekliği yaşıyoruz…Kim bilir belki şimdi,hatırlıyoruz kokuları, sesleri, tatları, biz olmayı, değerleri ve hayatı.

Acaba, bugünler geçince unutur muyuz önemli olan şeyleri? Acaba, yine hiç birşey olmamış gibi döner miyiz o 'ben dünyası'nın meşguliyetlerine…Acaba, şimdi fark ettiğimiz gerçek sorunları yine en derinlere gömer miyiz? Acaba, gerçek çözümler üzerinde düşünmeye ve çalışmaya başlar mıyız? Acaba, gerçekten bir 'öteki' olmadığını anlar ve kabul eder miyiz?

Tek cevap var; Albert Einstein'ın dediği gibi 'Sorunlarımızı, onları yarattığımız andaki düşünce biçimi ile çözemeyiz'.

Evet, şimdi sessizlik ve kendimize dönüp, çözümleri arama zamanı…