Türkiye’de daha önce hiç hayvancılık yapmamış, ancak devletin verdiği olağanüstü desteklerle süt sığırcılığına yönelen girişimcilere  “Şehir Kovboyları” adı verilmişti. Genellikle 300-500 baş hayvanla işe başlayan şehir kovboyları, kısa zamanda 1000-1500 başlık işletmeler kurmuşlardı. Kimileri de 2-3 binlik işletmelere sahip olmuşlardı.

Şehir Kovboyları Neden Yaratıldı?
Şehir kovboylarınca  dev sığırcılık işletmelerinin oluşturulmasının nedeni, öncelikle ideolojik bir yaklaşımın sonucu.

Bu yaklaşıma göre; endüstriyel tarım için küçük ve orta ölçekli işletmelerle yapılan köylü tarımcılığı terk edilmeli, büyük ölçekli şirket tarımcılığı egemen olmalı. Çünkü köylü tarımcılığı yeterince endüstriyel girdi kullanamıyor ve üretim yapamıyor.

Batı (Merkez) ülkeleri tarafından öne sürülen bu ideolojik yaklaşım, Türkiye’de 1980’li yılların başından itibaren görev yapan bütün hükümetler tarafından da kabul edildi.

Bunun sonucu olarak, tarımsal desteklemeler azaltıldı, ancak var olan kaynaklar büyük işletmelerin oluşturulması için kullanılmaya başlandı.

Bu bağlamda endüstriyel girdiye en açık olan dev sığırcılık işletmelerinin kurulması için gerekli düzenlemeler sağlandı. 

Bilindiği üzere dev sığırcılık işletmeleri, damızlık hayvandan sağım makinesine, ilaçdan fabrika yemine  kadar ağırlıklı olarak endüstriyel girdi kullanılıyor. Bu girdiler de Batı’dan ithal edilerek Türkiye’ye giriyor.

Başlangıçta Batının dayattığı bu yaklaşım Türkiye’deki liberallerden de büyük destek gördü ve siyasi iktidarlar da bu yaklaşım doğrultusunda hareket ettiler.

Şirket tarımcılığının öne çıkarılması, Avrupa Birliği  müzakere sürecinde sanayiye dökülen süt temel alınarak, süt kotasının arttırılması konusuyla da gündeme getirildi.

Ancak son on yıl içinde olmakla birlikte günümüzde giderek artan şekilde  süt kartellerinden, işletmelerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli çiftçilerimizin yanı sıra  dev süt sığırcılığı işletmelerini kuran Şehir Kovboyları da şikâyetçi olmaya başladılar .

Türkiye Satılık Çiftlikler Ülkesi Mi Oldu?
Birçok yurtsever tarımcı gibi ben de yıllardır “şirket tarımcılığının  Türkiye'nin yapısal özelliklerine uygun  olmadığını, özellikle verilen kredilerin cazibesine kapılarak bu işe gireceklerin zor durumda kalacaklarını ve Türkiye’nin satılık çiftlikler ülkesi olacağını kaleme  almıştım.

Bu bağlamda sayısız uyarılar yapıldı. Bununla birlikte, yukarıda değindiğim üzere neo-liberal politikalarla, işletmelerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeler yerine, şirket tarımcılığı olağanüstü desteklerle özendirildi.

2010 sonundan itibaren dev sığırcılık işletmelerinin kurulması için “sıfır faizli”  milyarlarca dolarlık kredi kullandırıldı.

Sıfır faizli krediyi alanlar, iç piyasada damızlık hayvan bulamadılar ve ithalat yönünde baskı yaptılar. İthalatçı çok sayıda firma kuruldu ve durumdan ithalat lobicileri karlı çıktılar.

Aslında asıl karı ,ellerinde stok sığır bulunan AB/ABD'deki ihracatçı firmalar elde ettiler.

Çünkü stok sığırlar sorun durumuna gelmişti.

Çiftlikleri kuranlar bir süre sonra hayal kırıklığına uğradılar.

Çünkü, yem dahil girdi fiyatlarında olağanüstü yükseliş oldu, buna karşılık süt fiyatları süt tekelleri tarafından belirlendiğinden aynı şekilde artmadı.

Şehir kovboyları; “Kaliteli süt açığını görerek ve verilen desteklere güvenerek yatırım yaptıklarını, ancak süt fiyatlarında düşüşler nedeniyle, küçük çiftçilerden daha kötü durumda kaldıklarını, sütün fiyatının belirlenmesinde rolleri olmadığını, batışlarından herkesin zarar göreceğini, bu nedenle öncelikle çiğ süt fiyatının keyfi olarak düşürülmesine karşı eylem yapmaları gerektiğini, yem hammaddesi ve damızlık hayvan açısından dışa bağımlı olduklarını ve de aslında bu ithallerle yabancı ülkelerini çiftçilerine yardım ettiklerini ”dile getirmeye başladılar(*).

Üstelik kimi zamanlar dışarıdan süt tozu ithaline olanak sağlanınca süt fiyatları daha da düşürüldü.

Buna, krediye özenen, ancak sektörden bihaber girişimcilerin deneysizlikleri de eklenince , çok sayıda işletme kapanma noktasına geldi.

Buna karşılık köylü işletmelerinin hayvan sayıları azalmakla birlikte, varlıklarını devam ettirildiği gözlemlendi.

Süt Sığırcılığında Doğru Model Ne?

Öngörülerimin doğrulanmasını istemezdim. Ancak hayvancılıkta ,tarımın diğer dallarında olduğu gibi sahneye konulan model, Türkiye'nin hayrına çıkmadı. Burada iki önemli nokta ile doğru modelin ne olduğunu ifade edelim.

·        Gelişmekte olan ülkelerde emek daha bol, dolayısıyla fırsat maliyeti daha düşük olmasına ek olarak toprak ve sermayede daha düşük maliyetlidir.

Bu nedenle aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmeler daha yüksek bir toplam verimliliğe sahip olmaktadırlar.

Bu işletmelerin ölçek büyüklüğünden kaynaklanan sorunları ise , kamu yatırım ve hizmetlerinin sağlanması ve kooperatifleşme ile aşılabilir.

Türkiye gibi ülkelerde de, anılan işletmelerin toplumsal yanı da vardır. İşin bu yanı ihmal edildiği için kırsal kesimde işsizlik ve yoksulluk artmaktadır.

·        Türkiye hayvancığında özellikle kırmızı et üretiminde sığır yetiştiriciliğine göre koyun ve keçi yetiştiriciliğini öne çıkarmak gerekiyor. Nedeni basit olarak şöyle cevaplandırılabilir; Ülkemiz yarı-tropik bir kuşakta. Bunun sonucu meralarımız kısa boylu, zayıf ve seyrek otlardan oluşuyor. Böylesi ekolojik ortamlar için koyun ve keçi daha uygun bir özellik gösterir.

Sığır yetiştiriciliğinde ise  mera ve çayırlarımızın yetersizliği nedeniyle ot ihtiyacı, mısır silajı ve yonca gibi yem bitkilerinden karşılamaya çalışıyor.

Ancak su ve elektrik  paralı. Buna koşut olarak beside ve   yetiştiricilikte fabrika yemi öne çıkarılmış durumda. Fabrika  yeminin ham maddesinin de  yüzde 60’ı ithalata(dövize) dayalı. Dövizi denetleme olanaklı olmadığı için  de et  ve süt üretim maliyetleri giderek yükseliyor.

 (*)Günümüz Türkiyesi'nde dev süt  sığırcılığı yapan şirketler, piyasadan çekilmeye başladılar. Bunlara son olarak 2005 yılında Aydın’ın Germencik ilçesinde 800 dönüm arazi üzerinde  kurulan ve 2007’de Batı Avustralya’dan 3 bin düve ithal edilerek süt üretimi  yapan Efeler Çiftliği de  eklendi(Bakınız: Bir aile 170 yıldır iş yaptığı sektörü niye bırakır?3-9 Ocak 2025 Oksijen Gazetesi.s.34)