Altı yıl önce…
Mart'ın sonuydu…
İzmir'deki 'İleri Yaş Sempozyumu'na…
Konuşmacı olarak gelmişti…
Anlattıkları…
O kadar etkileyiciydi ki…
Herkes nefesini tutmuş…
Dünyalar güzeli…
Sarışın kadını dinliyordu…
Önce…
Nazofarenks kanserini nasıl yendiğini anlattı…
Ardından…
Vasiyetini açıkladı…
Mekanı dolduranlar soluksuz dinliyorlardı…
Son derece zarif…
Sarışın şahane kadının dudaklarından şunlar döküldü:
'Hastalığımda en büyük desteğim sevenlerim oldu... Yaşayacaksam kaliteli yaşayayım, eğer bağımlı olacaksam ve bitkisel hayata gireceksem öleyim... Eşimle birbirimize vasiyet ettik, eğer öyle bir durum doğar ve ötenazi hakkı tanınırsa, bunu kullanma sözü verdik…'
Bu sözlerin üzerine…
Tarihi Havagazı Fabrikası'ndaki salon…
Buz kesti…
***
Aradan…
Neredeyse dolu dolu altı yıl geçti…
Şimdi…
Kanseri atlattı; çok mutlu…
Çok değil, 50 gün sonra…
Kısmetse…
80 yaşına basacak…
***
Aslında…
100 yaşını geride bırakan Türk Sineması'nın…
Dört Yapraklı Yonca'sının
İlk ve tek gerçek sarışınıydı…
O'ndan bir yaş büyük…
Sadece rahmetle andığımız Fatma Girik usta vardı…
Adının anlamı gibi…
'İnce uzun, naif ve narin' bir kızdı…
Ya da…
28 yıldır aynı yastığa baş koyduğu…
Üçüncü eşinin kalpten seslendirdiği tarif gibi…
'Orkideye benzer o, sarı orkideye… Zarif, güzel ve dayanıklı... Ama özen ister, ayrı bir ilgi ister…'
Bi'de özel not:
Sarı orkide çiçeğinin anlamı; dostluk, sıcaklık ve ailedir…
***
Emin olun…
80'inci yaş gününü kutlamaya hazırlanırken bile…
Hala…
Çok özel, çok güzel, çok sevgili dolu, çok klas…
Ha'ni, ne derler bilirsiniz…
Allah Baba'nın 'tatil günü'nde yarattığı kullardan…
Eğitim… Zarafet… Yetenek… Şöhret…
O'nun alın çizgisinin değişmez dörtlüsü…
***
Dünyaya gözlerini Türkiye'nin başkentinde açan…
Ender şöhretlerden biri…
Anne kadın terzisi, baba adalet dağıtan bir hakim…
Bi'yanı Arnavut, bi'yanı Çerkes…
Yedi yaşında annesiyle babası boşandı…
Küçükten azimliydi…
Ortaokul ve liseyi Ankara Koleji'nde yatılı ve burslu tamamladı…
İdeal öğrenciydi; hep takdir alıyordu…
Muazzam bir taklit yapma yeteneği vardı…
Koleji birincilikle bitirdi…
Ana dili gibi İngilizce konuşuyordu…
Bir Amerikan seyahat şirketi…
Taş bebek gibi o sarışın kızı havada kaptı…
Ankara temsilciliğinde masa verdi…
Fransızca ve İtalyanca'ya da hakim oldu…
Bunları yaparken…
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'ne başladı…
Arkeoloji bölümünü seçti; çünkü devam mecburiyeti yoktu…
***
O sırada 'Artist Dergisi' sinema yıldızı yarışması açmıştı…
Arkadaşının annesi…
O sarışın güzelin fotoğraflarını gizlice gönderdi…
Birinci oldu; yıl 1962…
Aynı yıl, sözleşmelere imzaları çaktı; geçti kameraların karşısına…
Doğuştan oyuncuydu sanki…
Sinemada kendisinden daha kıdemli olan…
Komşu'nun yıldızı Aliki Vuyuklaki'ye ne kadar da benziyordu…
Beyaz perdeye 'Akasyalar Açarken' filmiyle giriş yaptı...
Göksel Arsoy'la oynadı; gişeler patladı…
Türk Sineması'nda ilk kez…
Esas oğlan ile esas kız 'sarışın'dı; ilgi büyük oldu…
Şahane roller üstlendi ama…
Arada 'sıradan filmler' için de setlere koştu…
***
Cüneyt Arkın'la oynadığı 'Gurbet Kuşları' bir klasiktir…
Bi'daha öylesi bir 'Göç Filmi' yapılamadı…
10 yılda (1962-1972) 120'ye yakın filmin başrolüne imza attı…
Bu arada anne oldu…
İlk eşi Türker İnanoğlu'ndan doğan…
Biricik oğlu İlker İnanoğlu, bugün 57 yaşında…
***
Türker İnanoğlu'ndan boşandığında…
Takvimler 1974'ü gösteriyordu…
Son olarak…
'Babaların Babası' filmini çekti; Yeşilçam'a veda etti…
Kasım 1975 - Mayıs 1981 arasında…
Ekonomik nedenlerle şarkıcılık yaptı…
Sonra…
Bi'anda sevenlerini şaşırttı; müthiş bir sürprizin sahibesi oldu…
Ermeni asıllı Türk işadamı Leon Bubi Rubinstein'la…
İkinci evliliği için nikah masasına oturdu…
Evlilikleri…
Türkiye'den uzak Fransa'nın başkenti Paris'te 11 yıl sürdü…
Boşandılar…
14 yıl aradan sonra…
'Geçmiş Bahar Mimozaları' dizisi için yeniden kamera karşısına geçti…
***
Sonrası ilginç…
1994'te dönemin MİT müsteşarı Sönmez Köksal ile evlendi…
2002 yılı gelip çattığında…
Nazofarenks (üst yutak) kanserine yakalandığını öğrendi…
Dünyası karardı…
Gördüğü ağır kemoterapi ses tellerine zarar verdiği için…
Sesi değişmişti; yılmadı…
Ayrıca kulağında işitme kaybına yol açtı, o melun hastalık…
Sevenlerinin duasıyla kanseri yendi…
***
11 yıl önce…
'Gün Akşam Oldu' dizisi için son kez…
O da bir bölümlüğüne, kamera karşısına geçti…
Tadını çıkardı; 'Bu kadar yeter' dedi…
***
Bitiriyoruz…
Oyunculuk kariyerinin ilk yıllarında…
Şımarık zengin kız rollerini oynayan…
Sonraki filmlerinde daha çok masum, kırılgan ve…
Fedakar kadınları canlandıran…
Yeşilçam'da 'siyah saçlılar'ın saltanatını yıkan…
Türk Sineması'nda…
Sarışın 'esas kadın' sayfasını açan Filiz Akın…
Bugün…
'Hayatın Provası Yok' adlı son kitabıyla…
Yine manşetlerde…
Güzel sanatçı…
Söyleşi türündeki kitapta…
Gazeteci Bircan Usallı Silan'ın sorularına yanıt veriyor ve…
Yıllarca unutulmayacak…
Bir hayat akışının nasıl yolcusu olduğunu anlatıyor…
Ve, diyor ki:
'Hiç bir duyguyu hakkını vererek yaşadığımı söyleyemem…'
İki cümle daha:
'Ah keşke bu hayatın provası olsaydı, dediğim anlar oldu… Hayatın provasının olmadığını ise belli bir yaşa gelince öğrenmiş oluyorsun... Ne yazık ki, artık her şey için geç kalınmış oluyor…'
O kitapta…
'Ballanmış, demlenmiş bir Filiz Akın' var; okumalısınız…
Hamiş: Film yıldızı olmak ilginç bir deneyim. Kim bilir kaç insanın hayalini süslüyorsun, kim bilir kaç bin duvarda resmin asılı, kim bilir kaç genç kız sana benzemeye çalışıyor? İşte bütün bunlara rağmen sahici, yalın, dost bir insan kalabilmek için Filiz Akın olmak gerekiyor…
Nokta…
Sonsöz: 'Derin ormandaki bir orkide, etrafta kimse olmasa bile, kendini beğendirmek için kokusunu gönderir… / Konfüçyüs – Çinli filozof, eğitimci ve yazar…'