(Bu yazıda anlatılanların, gerçek hayat ve kişilerle ilgisi yoktur. Polat-Memati)’¶
Potamiya ülkesinde kabadayılık, külhanbeylik, kopukluk, tırnakçılık, arakçılık, gaspçılık, naylonculuk, soygunculuk ve hırsızlık çok önemli mesleklerdi. Bu mesleklerden birine sahip olanlar, köşeyi dönüyor, çevresindeki insanları haraca kesiyor vermezlerse zorla, döve döve alıyorlardı. Her anne-baba çocuklarının böyle bir mesleğe sahip olmaları için, ’“bitirimhanelere’” büyük paralar harcıyorlardı.
Bunlar arasında bileği en kuvvetli, yüreği en acımasız olanlar, ’“Başkanlar Kuruluna’” seçilirlerdi. Bu kurula girebilmenin en önemli şartı, sabıkanızın olması ve bunu belgelemenizdi. Bunları kontrol görevi ise, elbette ki Büyük Başkana aitti. Büyük Başkan’’ın otoritesi tartışılamazdı, onun ağzından çıkan her söz, kesin bir emirdi, uymayanın kellesini yerinden eden bir emir’…
Şimdi, haftalık Başkanlar Kurulu toplantısına bir göz atalım;
Büyük Başkan (Falçata Recep); ’“Herkes sabıka kayıtlarını getirdi mi?’”(getirdik, haaa, evet sesleri’…)
’“Tamam, sen Maliye’’den sorumlu (Kabak Kemal) göster bakalım, ne sabıkan varmış?’”
Maliye Sorumlusu (Kabak Kemal, namı diğer uncu Kemal); Büyük Başkanım, şu gördüğünüz belge, Naylon Fatura kestiğime dair belge, şu da hayali ihracat belgesi, hazine arazilerini bizim oğlana kapattığıma dair belgeler de en üsttekiler. Size layık olmaya çalışıyorum, Büyük Başkanım.
Falçata Recep (Büyük Başkan): Güzeeel. Sen ne getirdin bakalım, Kara kadı Sado?
Kara Kadı Sado (Adalet Sorumlusu): Ülke tarihine ’“Ali Dibo’” deyişini yeniden ben kazandırdım. Tüm kadıları kendime bağlayamadım ama, bazıları kurulumuzun has adamı haline geldiler. Yani sizin dediğiniz gibi, ’“Astığımız, astık- kestiğimiz,kestik’” büyük başkanım’…
Büyük Başkan Falçata Recep: Bana bakın, kafamı bozmayın, biz burada ’“hakara-makara’”, ’“lagara-lugara’”, ’“kakara- kikiri’” yapmıyoruz, tamam mı?Haftaya hepiniz yeni suç sicilleri ile buraya gelmezseniz eğer, gövdelerinizin üstünde taşıyacak kelle bulamayacaksınız, tamam mı ülen! Yok öyle artık, üç kuruşa beş köfte! Der ve belinden altı patları çıkarıp patlatır, gümm diye.
O patlama sesiyle kendime gelmişim, yoldan geçen arabanın eksozu patlamış. Ne kabustu allahım! Rüyamda ülkemi eşkıyalar, külhanbeyleri, kabadayılar sarmış. Rüyası bile korkunç!!!
CANDAŞ ve YOLDAŞ MEDYA;
Zarif hitabet tarzıyla ve kibarlığıyla benim de gönlümü kazanmış olan Tayyip Bey 25 Mayıs’’ta AKP Grubu’’nda yaptığı konuşmada şunları söyledi; (Konuşmayı aynen yazıyorum, bazı yerlerdeki yüksek edebi vurgulamaları anlayamadım, benim cahilliğime verin)
’“Şimdi Candaş ve yoldaş medya var. Çok yoğun mesai sarfettiler. Gerçekten Candaş ve yoldaş medya gece gündüz demeden, 24 saat mesai sarfettiler. Medya egemenliği, millet egemenliği karşısında her zaman avucunu yalayacaktır.’”
’“Biz malum medya ile yürümedik, yürümeyeceğiz. Biz onlara rağmen Türkiye’’de iktidara geldik. Biz böyle geldik. Köşe yazarlarının şu süreçte nasıl pabuçlarını çıkarıp, masaların üzerinde el şaklattıklarını biliyorum. Bu yazarların geçmişte parti meclisinde görev aldıklarını da biliyorum.’”
’“Tenekeye istediğiniz kadar altın sarısına boyayın ne olacak, teneke tenekedir. Bu CHP statükoculuğu, kolay kolay değişmez. Zaten değişirse de o zaman CHP kalmaz.’”
’“Manşetle gelen, manşetle gider, sabah rüzgarıyla gelen akşam rüzgarıyla gider. Çok uzağa gitmeye gerek yok, bir önceki genel başkanlarının nasıl manşetlerle al aşağı edildiğini görsünler ve ondan ibret alsınlar. Ağlayan var mıydı?Vardı.’”
Konuşmanın güzelliğini, içeriğini ve kelimelerin vurgulanmasındaki inceliği gördünüz. Çekemeyenler çatlasın.
Kimse Tayyip Bey’’i sinirlendirmeye kalkmasın. Bir defa sinirlenir ve tepesi atarsa olacaklardan siz sorumlusu olursunuz. Mehter marşıyla geldi, İzmir Marşıyla gider, görürüz günümüzü. Ne yaparız Tayyip Bey’’siz?