Oktay GÜÇTEKİN/ EGEDESONSÖZ – İzmir Ticaret Odası Şubat ayı olağan meclis oturumu Meclis Başkanı Selami Özpoyraz başkanlığında gerçekleştirildi.
Toplantıya ev sahibi İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener’in yanı sıra İzmir İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Yahşi ve iş dünyası temsilcileri katıldı.
BÜTÜN KURALLAR TEKRARDAN YAZILIYOR
Mecliste konuşan Özgener sözlerine dünyada yaşanan gelişmeler hakkında değerlendirmelerde bulunarak başladı. Özgener, “Yeni Amerika Birleşik Devletleri Yönetimi uluslararası siyasette ve ekonomide bütün kuralları tekrardan yazmaya çalışırken, ticaretini tehdit eden pazarlara yönelik yeni gümrük vergileri getirdi ve daha da getirmeyi planlıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin artık sadece siyasi rekabet içinde olduğu ülkelere dış ticarette yaptırımlara gitmeyeceği, 2. Dünya Savaşı’ndan bugüne siyasi birliktelik içinde olduğu birçok ülkeye de ekonomik yaptırım uygulayabileceği yeni bir döneme giriyoruz. Bu bağlamda; Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrupa Birliği’yle ilişkilerinin, ülkemizi de dolaylı yoldan etkileyeceğini öngörüyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’nin Ortadoğu politikaları ve Rusya-Ukrayna savaşına yönelik adımları da ülkemiz ekonomisi için önem taşıyor. Avrupa Birliği, kısa bir süre önce teknoloji ve verimlilik artışında neden geride kaldığını incelediği raporun ardından “Rekabetçilik Pusulası”nı 4 ana başlık altında açıkladı. Bunlar; “Bilim ve Teknoloji”, “Sürdürülebilirlik”, “Tedarik Zincirlerinin Yeniden Dizaynı” ile “Güvenlik ve Savunma”. Avrupa Birliği’nin Çin’e olan bağımlılığını azaltma ve tedarik zincirlerini çeşitlendirme hedefi doğrultusunda, ülkemizin daha önemli bir üretim merkezi haline gelme potansiyeline sahip olduğu kanaatindeyiz. Bu potansiyelin hayata geçirilmesi için Avrupa Birliği’nin diğer ikili ticaret anlaşmalarından doğan ve ülkemiz için haksız rekabet yaratan konuların bir an önce çözüme kavuşturulması gerektiğini görüyoruz. Bu durumun; Gümrük Birliği modernizasyonu konusunda gerekli adımların atılmasını tetikleyecek bir etki yapacağını da ülkemiz ekonomisi adına olumlu değerlendiriyoruz” dedi.
FARKLI OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ
Enflasyon ile ilgili konuşan Özgener, “Bu ayın başında, Merkez Bankası tarafından paylaşılan Enflasyon Raporu’nda ilk dikkat çeken nokta 2025 yıl sonu için enflasyon tahmininin yüzde 21’den yüzde 24’e yükseltilmesi oldu. Bu güncellemeyle birlikte, Merkez Bankası son altı ayda 2025 yıl sonu enflasyon tahminini toplamda 10 puan artırmış oldu. Merkez Bankası bu revizyonda ağırlıklı olarak para politikasının etki alanı dışındaki unsurların ağırlığı olduğunu belirtti. Buna bağlı olarak; geçen hafta açıklanan Piyasa Katılımcıları Anketi’nde enflasyon beklentileri de yükseldi. Katılımcıların cari yıl sonu TÜFE beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 27,1 iken, bu anket döneminde yüzde 28,3 oldu. Merkez Bankası bu hafta başında, 12 ay sonrası için öngörülen sektörel enflasyon beklentilerini açıkladı. Gerçekleştirilen son enflasyon raporu toplantısında, faiz indirimine yönelik hala bir alana sahip olduğunu paylaşmıştı. Ancak; Merkez Bankası’nın açıkladığı yüzde 33,27 olan son üç aylık enflasyon ortalamasının yıllıklandırılmış halini incelediğimizde, yüzde 45 olan mevcut politika faizi ile arasında bir farkın olduğunu görüyoruz. Bahsetmiş olduğumuz fark; Merkez Bankası’nın bu ayın başında öngördüğü gibi “enflasyon beklentilerinin hanehalkı ve reel sektörde düşmeye devam etmesi” ile birlikte okuduğumuzda, enflasyon beklentilerinde tutarlılığın önemini anlıyoruz. 12 ay sonrasının enflasyon beklentisi; hane halkı için yüzde 58,82’den, yüzde 59,12’ye çıktı. Reel sektörün beklentisi ise yüzde 43,8’den yüzde 41,9’a düşerken, piyasa katılımcılarının öngörüsü yüzde 25,38’den yüzde 25,26’ya geriledi. Bu sonuçlardan hareketle; Şubat ayı enflasyon verilerinin, 3 aylık ortalama TÜFE enflasyonunun yıllıklandırılmış seviyesinin belirlenmesi noktasında kritik olacağını düşünüyoruz. Şubat ayı enflasyonu piyasaların tahmin ettiği gibi yüzde 4 civarında gelirse, bu veri yüzde 40 dolaylarına çıkacak. Bununla birlikte; yüzde 45 olan politika faizini düşürmek için ısrar edilmesinin, özellikle hane halkı enflasyon beklentileri yükselirken sıkı para politikasının ciddiyeti açısından olumsuz algılanacağı kanaatindeyiz. Öte yandan, Ocak ayı enflasyonunu yükselten ve Şubat ayınınkini de etkilemesi beklenen kamuda sağlık katılım muayene paylarında yapılan artışın bir kısmının, geçen hafta sonu geri çekilmesinin, Şubat enflasyonunun tahminlerden daha düşük gelmesini sağlayacağını bekliyoruz. Şubat ayı enflasyonunun yüzde 4 yerine yüzde 3 gelmesi durumunda ise; yıllıklandırılmış verinin geçen ayki yüzde 33,27’yi aşarak yüzde 36 seviyesinde olması bekleniyor. Bu durumda; Merkez Bankası her şeye rağmen faiz indiriminin gerekli olduğunu değerlendiriyorsa, sağlık sektörü zammının geri alınmasının bir parça alan yaratabileceğini öngörüyoruz. Ortaya çıkan sonucu, Merkez Bankası’nın faiz indirimi için sürekli değişen ve dar alana sıkışan verilere işaret etmesi olarak değerlendiriyoruz. Sağlık zammının geri alındığı da göz önünde bulundurulduğunda, Merkez Bankası’nın 6 Mart’ta faiz indirmeye devam edeceğine yönelik piyasa beklentisinin devam ettiğini görüyoruz. Faiz oranında herhangi bir değişiklik yapılmaması ihtimalinin ise, beklenti dışı olarak algılanacağına ve fiyatlamaları etkileyeceğine inanıyoruz. Son 1,5 yılda Merkez Bankası'nın başarı sağladığı alanlar arasında bilanço düzelmesi, rezerv artışı, açık pozisyonun azalması ve Kredi Korumalı Mevduat’ının önemli bir döviz kaybı olmadan eritilmesi öne çıkıyor. Ancak para politikasında sıkılaşmaya yönelik yeni adımlar atılmaması halinde, enflasyonun istenilen seviyeye inmesi için, piyasa fiyatlarındaki istikrarın sağlanması ve enflasyon beklentilerinin düşmeye devam etmesi gerekiyor. Daha önce de sizlerle pek çok kez paylaştığım gibi, sadece para politikası odağında ilerlemek, maalesef, enflasyonu düşürmenin maliyetini her kesim için artırıyor. Hem kur seviyesinin hem de ekonomik aktivitenin hedeflenen seviyelerde seyretmediği bir ortamda, kısa zamanda yeniden dengeli bir pozisyona gelmek için, dezenflasyonun hızlanması gerektiğini görüyoruz. Böylelikle, reel sektör ve hane halkları üzerindeki maliyetlerin daha kontrol edilebilir bir hal alacağını öngörüyoruz. Her türlü gelişmeye karşı, ekonomimizin en önemli aktörü olan Merkez Bankası’nın politikalarının desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. 2023 Temmuz’undan bu yana uygulanan para politikası, belirsizliği artan global ekonomik ortamda, makroekonomik kırılganlıklarımızı azaltmak için önemli bir fırsat sunmakta” ifadelerini kullandı.
Özgener sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
“Sanayi üretimi Aralık ayında yüzde 7 artış göstererek son iki yılın en yüksek büyüme oranlarından birine ulaştı. Fakat ulusal verilerdeki toparlanma sinyallerine rağmen, üyelerimizden aldığımız geri bildirimler bu toparlanmanın henüz özellikle KOBİ’ler özelinde algılanmadığını gösteriyor. Önümüzdeki aylarda satışlarda belirgin bir yükseliş öngörülmediği gibi, mevcut durumun, özellikle enflasyonla ilgili algı nedeniyle zorlaşacağı beklentisi hakim. Diğer yandan satışlardaki azalma, stoklarda artışa neden oluyor. Üyelerimizin ciroları ve gelirleri genel anlamda düşüyor, buna karşılık masrafları ise katlanmış durumda. Özellikle personel giderlerinde yaşanan artışın; yurt dışı satışlarda ve fiyat belirlemede zorluk oluşturduğunu, yurtiçi piyasalarda ise kazancın ancak giderleri karşılayabilecek seviyede olduğunu değerlendiriyoruz. Yapılan işlerden elde edilen gelirlerin kârlı olmadığını ve bu durumun birçok firmanın kapanma riskiyle karşı karşıya kalmasına yol açtığını analiz ediyoruz. Özellikle döviz kurunun enflasyondaki artışa göre düşük kalması nedeniyle ihracatta sıkıntılar yaşandığını ve 2025 yılında da girdi maliyetlerinin artmaya devam etmesinin iş süreçlerini giderek zorlaştıracağını, dolayısıyla küresel piyasalardaki rekabet gücümüzün azalacağını öngörüyoruz. Bu durumun iç pazarda ithalatın daha cazip hale gelmesine neden olacağı kanaatindeyiz. Bugün açıklanan dış ticaret rakamlarına göre, ülkemizde Ocak ayında genel ticaret sistemine göre ihracat yüzde 5,8, ithalat yüzde 9,6 arttı. İthalatın ihracata göre daha güçlü bir artış göstermesi doğrultusunda, 2024 Kasım’da 2,7 milyar dolar olan aylık cari açık, Aralık’ta 4,7 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu gelişmeyi; para politikaları açısından olumsuz bir sinyal olarak değerlendiriyoruz. Kredi faizlerinin yüksek seyretmesi nedeniyle firmalarımızın nakit akışının zorlaştığını ve birçok işletmenin mevcut ürünleri zararına satma noktasına geldiğini görüyoruz. Buna çözüm olarak, politika faizinin gerilemesine, ticari kredi oranlarının eşlik etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca, faiz yükselirken değişken faizli kısa vadeli kredi kullandırıp, faiz düşerken sabit faizli uzun vadeli kredi önerilmesini de doğru bulmadığımızın altını bir kez daha çizmek istiyorum.”
MEMNUNİYET DUYUYORUZ
“Odamız bünyesinde faaliyet gösteren Meslek Komitelerimizin ihtiyaç duyduğu konuların başında nitelikli eleman ihtiyacı geliyor. Bu bağlamda, çağın gereklerine uygun bir meslek edinmenin uzun vadede kıymet ve kazanç sağlayacak bir konu olduğunu, gençlerimize anlatmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada, Meslek Lisesine gidecek bir öğrencinin kariyer planı da yapabildiği bir sistem olan Mesleki Eğitim Merkezlerinin (MESEM) kritik bir ihtiyaca cevap verdiği kanaatindeyim. Öğrencilerin teorik eğitimle birlikte iş yerlerinde deneyim kazanarak yetiştiği MESEM, eğitim ile çalışma hayatı arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi konusunda hayati bir rol oynuyor. Bu sistem ile çocuklarımız, daha okurken iş fırsatlarına sahip olabiliyor. Yürütmekte olduğumuz Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Projelerimiz için Tarım Meslek Liseleri kaliteli üretim için hayati önem taşıyor. Bir başka bir örnek; Kemalpaşa’da hayata geçireceğimiz Lojistik Merkezimiz. Bu merkezimiz kapsamında da bir Dış Ticaret Meslek Lisesinin, bölgeye artı bir değer katacağına inanıyoruz. İzmir özelinde, istihdam ihtiyaçlarının sektörel olarak belirlenmesi; mesleki ve teknik anadolu liseleri bünyesinde bölümlerin ve kontenjanların söz konusu ihtiyaca orantılı olarak yapılandırılmasının faydalı olacağını değerlendiriyoruz. Ayrıca, meslek lisesi mezunlarının ilgili meslekte çalışmasına ve niye çalışmadığına dair konularda istatistiksel çalışmaların yürütülmesi de önem taşıyor. Bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ortaokulda öğrenim gören öğrencilerin kabul edileceği mesleki ve teknik Anadolu liseleri bünyesindeki mesleki ortaokulların Bursa, Sivas, Konya ve Burdur'da açılacağı duyuruldu. Bu ortaokulların kentimizde de açılmasının katkı sağlayacağına inanıyoruz. Öğrencilerin daha ortaokul sıralarında, Meslek Liselerindeki bölümler ve bu bölümlerden mezun oldukları takdirde geleceklerini nasıl şekillendirebilecekleri konusunda bilgi sahibi olmaları oldukça önemli. Bu konuyla ilgili güzel bir haberi de dün gerçekleşen Çınarlı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Protokol Yürütme Kurulu Toplantısı’nda aldık. İl Milli Eğitim Müdür Yardımcımız Sayın Firdevs Çatalkaya, Lisemizin bünyesinde mesleki ortaokul açılacağını ifade etti. Başta Meclis Üyemiz Adil Özyiğit olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkür ediyor, ülkemizde hayata geçirilecek bu yeni uygulamadan kentimizin de yararlanacak olmasından memnuniyet duyuyoruz.”
EN ÖNEMLİSİ YAŞAMASI
“Geçtiğimiz hafta BASİFED’in ev sahipliğinde düzenlenen “4. İzmir Kadın ve İktisat Kongresi”nde, kadın istihdamının geliştirilmesi ve kadınlarımızın ekonomideki rolünün güçlendirilmesine ilişkin bir konuşma yaptım. Konuşmamda da değindiğim gibi; Kadınlarımızın eğitim alması, çalışması, ekonomik özgürlük elde etmesi elbette önemli ancak hepsinden önemlisi “kadının yaşaması”. 2024 yılında ülkemizde 394 kadın cinayeti işlendi ve 259 kadın şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Kadına yönelik şiddet, eğitim, sosyal statü ayırt etmeksizin toplumun her kesimindeki kadınlarımızı tehdit eden bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada şiddeti doğru tanımlamak, kadına yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar veya acı veren her türlü eylemi bu kapsamda değerlendirmeliyiz.”