Olağan hal, kamuoyundaki adı ile 'İç Güvenlik Kanunu'…Olağanüstü olan, kanunun kendisi!
Büyük tartışmalar yarattı, ama yararı olmadı ve Meclis kabul etti. 4 Nisan 2015 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 27.3.2015 kabul tarihli, 6638 sayılı 'Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun' Türkiye'nin başını çok ağrıtacak nitelikte 'olağanüstü' bir kanundur.
Kanun yapılan iptal başvurusu nedeniyle Anayasa Mahkemesinin incelemesi altında.
Deyim yerindeyse, İç Güvenlik Kanunu; 'panik mevzuatı' sonucudur. Yani aniden ortaya çıkan olaylara acil çözüm bulma ihtiyacı telaşından veya belirli amaçlara göre veya tasarlanan durumlara özgü olarak veya sonuçları bakımından tartışılmaksızın aceleyle yapılan kanun tipine uygun olduğundan panik mevzuatıdır diyebiliriz. 6638 sayılı Kanun değişiklikleri, 'hukuk devletinden kanun devletine' geçiştir. Önceden kanuni güvenceye kavuşturulmuş bazı temel hak ve özgürlüklerin geri alınması amacıyla çıkarılmıştır. Özgürlük değil güvenlik tercihidir…
Düzenin sağlanması ve milli güvenlik adına özgürlükler terk edilmiştir. Böylece özgürlükler korunacakmış gibi yapılarak sağlanacak sıkı kamu düzeninin kanuna uydurulmuş hali 6638 sayılı kanunla yapılan kanun değişiklikleridir.
6638 sayılı Kanunla 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK), 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun bazı maddeleri değiştirilmiştir. En önemli değişiklikler bu kanunlarda yapılmıştır. Ama panik mevzuatının ürünü olarak her zamanki gibi 'torba kanun'dur ve kadro değişikliklerini içeren birçok kanunda da değişiklik yapmıştır.
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ile Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda yapılan değişikliklerin üzerinde durmak yararlı olur. Bu iki Kanunun içeriği ve bu iki kanunda yapılan değişiklikler Türkiye'nin içinde bulunduğu bir başka 'durumu' çok yakından ilgilendiriyor.
Türkiye AİHS'nin 11. maddesinde düzenlenen temel hakların korunmasında, toplantı ve dernek kurma özgürlüğü ya da örgütlenme hakkı ile toplantı gösteri yürüyüşü yapma hakkını 'sürekli ihlal' nedeniyle AİHM önünde sınıfta kalmıştır.İşte bu yüzden 'Ataman Grubu Davaları' olarak adlandırılan ve infazı beklenen kesinleşmiş AİHM kararları nedeniyle Türkiye, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin gündemindedir ve sürekli izlemesi altındadır. Bir başka deyişle; AİHM, Ataman Grubu davalarında ortaya çıkan ihlallerin münferit ihlaller olmadığını belirlemek için ve kesinleşmiş bu davaların sistematik özelliklere sahip olduğunun altını çizerek 16 Temmuz 2013 ve 23 Temmuz 2013 tarihlerinde, AİHM; Abdullah Yaşa-Türkiye ve İzci-Türkiye davalarında, iki defa '46. madde kararı' vermiştir.
AİHS'ne göre 46. madde kararları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin taraf devletlere ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine hak ihlallerinin sistematik olduğunu ve bireysel davada ihlali ortaya çıkaran sistematik unsurların giderilmesi için mutlaka genel tedbirler alınmasını söylediği karar tiplerine verilen addır.
Bu gruptaki bazı davaların en önemli özelliğinin farkına varmalıyız. Çünkü AİHM'si kararlarında bu davalarda başvurucuların, ayrıca toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarının ihlallerinin ve tabi tutuldukları kötü muamelenin etkin soruşturulmadığını ve barışçıl göstericiler hakkında gereksiz yargılamalar yapıldığını tespit etmiştir. Ataman Grubu davaları özü bakımından AİHS'nin 11.(Toplantı ve Dernek kurma Özgürlüğü) 3. (İşkence Yasağı) ve 13. (Etkili Başvuru Yolu) maddelerinin ihlalleridir.
Davalar, AİHM'de Türkiye'nin pek çok ilinde gerçekleşen toplantı ve gösterilere ilişkin olarak karara bağlanmıştır. Ataman Grubunda Kasım 2014 itibarı ile kırk beş kesinleşmiş dava bulunmaktadır. Bu gruba ismini veren ilk dava olan Oya Ataman-Türkiye kararı, 5 Aralık 2006'da hükme bağlanmıştır. O gün bu gündür Türkiye'nin toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkındaki hak ihlalleri yüzünden Bakanlar Komitesi ile başı derttedir.
Bakanlar Komitesinin izlemesi yüzünden Türkiye; aleyhine verilen AİHM kararlarını da dikkate alarak Bakanlar Komitesine 31.07.2014 günlü bir 'eylem planı' vermiştir. Bu plana göre 6529 sayılı yasayla 2911 sayılı yasanın çeşitli maddelerinin değiştirildiğini bildirmiş ve hatta toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde kuvvet kullanılması hakkında yasal değişiklikler yapılacağını bu eylem planında göstermiştir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ise 23-25 Eylül 2014 günlü 1208. toplantısında, Türkiye tarafından sunulan bu eylem planını yeterli görmedi ve tatmin edici bulmadı. Ardından Türkiye'den yeniden somut bilgi istenmesine ve konu hakkındaki bir sonraki toplantının 11-12 Mart 2015 tarihinde yapılmasına ve Ataman Grubu kararlarının yeniden gözden geçirilmesine karar verdi.
Bakanlar Komitesinin 12 Mart 2015 tarihinde yapılan 'Genişletilmiş İzleme Toplantısında' 'Genel Önlemlerle ilgili olarak' verdiği Ataman Grubu 'Genişletilmiş İzleme' kararında açıkladığı beklentileri şöyle:
' 3. Türk mevzuatında, özellikle gösterilerin barışçıl olarak ve kamu düzeni için bir tehlike oluşturmayacak şekilde yapıldığı durumlarda toplantı özgürlüğü hakkına müdahalede gerekliliğinin değerlendirilmesi koşulunun getirilmesi için ilgili mevzuatın, özellikle (2911 sayılı)Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun değiştirilmesi çabalarını yoğunlaştırmalarını Türk yetkililerden ısrarla talep eder;
4. Kolluk güçlerinin uygulamada uyacakları kuralları düzenleyen ve gösteriler sırasında güç kullanmalarına ilişkin standartları belirleyen muhtelif mevzuatı birleştirerek teke indirmelerini Türk yetkililerinden talep eder;
5. İlgili mevzuatta kolluk güçleri tarafından herhangi bir şekilde güç kullanılması
durumunda bunun orantılı olmasının öngörülmesini ve olayın vukuundan sonra bu tür güç kullanılmasının gerekliliği, orantılılığı ve makullüğü konusunun yeterli bir biçimde gözden geçirilmesine ilişkin hükümler bulunmasını teminat altına almalarını Türk yetkililerden ister;
6. Türk yetkililerden, yetkililerin ve mahkemelerin kötü muamele iddialarının
soruşturulmasında ve Sözleşme standartlarına uyularak kolluk güçleri aleyhine açılmış cezai kovuşturmaların yürütülmesinde ivedilikle ve özenle ve kolluk güçlerindeki üst düzey görevliler de dahil olmak üzere bütün görevlilerin sorumluluklarını açığa çıkaracak şekilde hareket etmelerine ilişkin talebini tekrarlar.'
Şimdilik ve seçimler nedeniyle Türkiye hakkındaki Avrupa Konseyi Bakanlar Komite'sinin 'izleme' kararı sorun gibi gözükmemesine rağmen, barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin nasıl sonuçlanacağı ve getireceği sorunların nasıl çözüleceği belirsiz… Belirli olan tek bir şey var, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin önlenmesi, dağıtılması, boyalı su sıkılması, güç kullanılması ve gözaltı işlemleri hakkında PVSK ve 2911 sayılı Kanunu değiştiren 6638 sayılı Kanun yürürlüğe girdi…
Belirle olan şu; 6638 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler sonrası uygulanmayı bekleyen kanun değişiklikleri çok kimsenin canını yakacaktır ve 'güvenlik' adı altında vazgeçilen temel hak ve özgürlükler rafa kaldırılmıştır.
Çünkü Türkiye torbalar içine atılan ve sonra torbadan çıkan kanunlarla önce kanun devleti olup hukuk devletinden vazgeçmiştir. Şimdi sıra 'kanuni' uygulamalarla ve ardından kanunların hiçe sayılacağı bir uygulama dönemine geçiş için beklenmektedir. Geçiş sürecinin bitmesinin hemen ardından artık her şey kanuna uygundur ve uygun olacaktır, zaten kanun değişiklikleri bunun için yapılmıştır.
Olağanüstü tedbirlerin olağanlaşması ile kurulması amaçlanan hukuki düzen için yapılan kanunlar toplumda benimsenecek ve olağanüstü tedbirler olağanlaşacaktır.
Eğer Anayasa Mahkemesi 6638 sayılı Kanun değişikliklerini iptal etmezse…