Bugün…

Sizi, tam 100 yıl önceki bugüne götürüyorum…

Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...

Bunu yaparken de...

O unutulmaz anıyı anlatarak / yazarak…

Bu günlere taşıyan…

Başta fotoğrafı çeken Etem Tem olmak üzere…

Ressam, gazeteci ve yazar Fikret Otyam'ı…

Gazeteci, yazar ve milletvekili Falih Rıfkı Atay'ı…

Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü görevini 30 yıl aralıksız yapan Mehmet Özel'i ve…

Ölümsüz şairimiz Nazım Hikmet'i…

Rahmetle, saygıyla analım...

***

Gururla söylemek gerekirse…

85 milyonuz maşallah ve…

O fotoğrafı görmeyen…

Sadece kundaktaki bebişlerdir…

Kesin!

***

O fotoğraf…

Bugün tam 100 yaşında!

26 Ağustos 1922 sabahı…

Şafak sökerken…

Türk Orduları'nın…

Taarruza geçerek Yunan kuvvetlerine karşı başlattığı…

Büyük Taarruz'un ilk dakikaları…

Yer; Afyon Kocatepe…

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa…

Korkunç savaşı…

Bizzat sevk ve idare etmek için…

Birinci Ordu ve Genelkurmay karargahı ile birlikte çıktığı Kocatepe'de…

Bir ara…

Tek başına ve kayalıklar arasında…

Sol elinin başparmağı dudaklarında…

Düşünceli bir şekilde dolaşmaya başlıyor…

İşte o anı…

Sadece fotoğrafçı Etem Tem ölümsüzleştiriyor...

Peki…

O 'anıt fotoğraf' nasıl çekildi?…

Hangi duygular öne çıktı?...

Atatürk o fotoğrafı görünce ne dedi?

Hepsini öğreneceksiniz…

Hazır mısınız?

***

Fotoğraf sanatının ölümsüz ismi Etem Tem anlatıyor:

'O sabah hepimiz Kocatepe'deydik…

Taarruz, şafak vakti saat beşte başlamıştı…

Mustafa Kemal Paşa…

Günler ve geceler süren yorgunluğuna rağmen ayakta…

Durumu adım adım takip ediyor, direktifler veriyor…

Bir ara kumandanlardan ayrıldı…

Tek başına…

Kayalıklar arasında dalgın ve düşünceli dolaşmaya başladı…

Zaman zaman sahra dürbünleriyle…

Düşman cephesine bakıyordu…

Bir aralık o kayalık tepenin ucuna geldi…

Hafifçe eğilmişti…

Başparmağı dudaklarının arasındaydı…

Hemen objektifimi O'na doğru çevirdim…

Adeta…

Nefes almayacak kadar bir sessizlik içinde…

Deklanşöre bastım; fotoğrafı çekmiştim…

O sırada saat 11.00'i gösteriyordu…

Akşam saatlerine kadar 7×11 boyunda sekiz rulo film çektim…

Gazi Paşa, gün boyu ağzına tek lokma koymamıştı…

Yunan…

Gece ric'ate (geri çekilme) başladı…

İki Eylül'de Uşak'a girdik…

Hiç zamanım yoktu…

Ahırdan bozma bi'yerde bir kaç film yıkadım…

Fotoğraflar birbirinden güzeldi…

Hemen dört tane yaptım, ertesi sabah Gazi'ye götürdüm…

O sırada berberi tıraş ediyordu…

Odada portatif bir masa, bir portatif karyola, iki iskemle vardı…

Bir aralık odayı işaret etti:

'A be… Bu bir başkumandan odasına yakışmaz' dedi…

Salih (Bozok) odayı halılarla süsleyeceğini söyledi…

Zira o gün esir düşen Trikopis getirilecekti…

Atatürk, fotoğrafları aldı, baktı…

Parmaklarını fotoğrafların üzerinde gezdirdi…

Sadece…

'Çok güzel…' dedi…

***

İşte, o fotoğraf için…

Yıllar sonra…

Falih Rıfkı Atay, 'Bir 26 Ağustos Yıldönümü' yazısında..

Şu cümle ile…

Tarihe not düşmüştü:

'Fotoğraf objektifi, tarihe bu kadar canlı bir eser bırakmamıştır…'

***

O ölümsüz fotoğraf karesinin…

Kelimelerle…

Tarihe not olarak düşen hali de var…

Eserleriyle yaşayan…

Ulusal şairimiz Nazım Hikmet

O fotoğrafın kalbinde yarattığı heyecanı…

Bakın nasıl anlatmış:

***

'Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: 'Üç' dediler,
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar…
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı…'

Nokta…

Sonsöz: 'Bazen bir fotoğraf, 1000 kelimeye bedeldir… / Anonim…'