Anket deyince aklınıza hemen 'Seçim anketi' gelmesin. Madem hafta sonu, bu kez siyaset arenasından biraz çıkalım, çevremizde neler olup bittiğine şöyle bir göz gezdirelim.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), geçtiğimiz ay şehirlere göre 'Mutluluk anketi'nin sonuçlarını açıkladı. Tabi sonuç hiç de parlak çıkmadı.
İzmirliler'in ancak yüzde 58,2'si yaşamlarından memnunmuş. Yani kentteki her 100 kişiden sadece 58'i mutlu. Bu oranla İzmir, 81 il arasında ancak 51. sırada.
Uşak dışında Ege illeri arasında ilk 10'a giren bir kent de yok. Uşak 8, Balıkesir 11, Manisa 27, Denizli 59, Aydın 68 ve Muğla da 72. sırada yer alıyor.
Gerçi anketin sonucuna bakınca, 'Hani ülkenin en mutlu kenti olsanız ne yazar' diyesi geliyor insanın. Birinci sıradaki Sinop'ta bile vatandaşların ancak yüzde 77.6'sı yaşamlarından memnun.
Sokağa çıktığınızda da bu anketi görmeniz mümkün. Son yıllarda kimle konuşursanız konuşun mutlaka birinden 'Eskiden ne kadar mutluyduk' sözünü duymuşsunuzdur.
Grip salgını gibi, 'Mutsuz insan salgını' var ülkemizde.
Hayat pahalılığı, yaşam koşulları, tüketim üzerine dayalı ekonomiler elbette mutluluğu tırpanlayan önemli etkiler ama, küçük şeylerden de mutlu olmayı bıraktığımız bir gerçek.
Araştırmalara göre bugün liseye giden bir öğrenci, 1950'lerde psikiyatrik tedavi gören bir hasta ile aynı kaygı seviyesine sahip.
Peki nasıl bu hale geldik? Mutsuzluğun panzehiri var mı?
Elbette ki var. Sosyolog falan değilim ama, çözüm bence çok da basit. Bunun için sadece 2 konuya bakmak yeterli: 'Film' ve 'Müzik'
Günümüzdeki tüm film ve özellikle dizilerde entrika, şiddet, çeteleşme, silah, kavga, çatışma senaryoların olmazsa olmazı.
Yüzme havuzlu lüks villalarda, ama mutsuz yaşayan, sürekli birbirleriyle çatışma halindeki insanların yaşamları var ekranlarda. Oysa biz gecekondu semtinde, fakir ama onurlu yaşamlarıyla dimdik ayakta durmaya çalışan, paranın değil onurun en yüce değer görüldüğü, mutlu insanların hüküm sürdüğü Yeşilçam filmleriyle büyüdük.
Zalim holding patronlarının yerin dibine girdiği, onuruyla yaşayan Yaşar Usta'nın kazandığı filmlerdi onlar. Dostlarını satmayan Hababam Sınıfı'nın neşeli öğrencileriydiler.
Şimdiki nesil ise, iyilerin salaklıkla suçlanıp yerin dibine vurulduğu, sahtekarların, mafya babalarının saygı gördüğü dizilerle büyüyor. Öldürdükçe, kan döktükçe puan kazanan bilgisayar oyunlarıyla vakit geçiyor.
Bizim filmlerimiz zor koşullarda yaşasa da mutlu olmayı bilen insanları anlatırdı. Zenginlik içindeki çirkin ilişkileri değil.
Müziklerimiz de öyledi. Şarkı sözlerimiz bile farklıydı bizim. Yeni nesil müzikte de ne yazık ki dizilerdeki gibi yine 'Zenginlik' ve 'mafya' revaçta.
Bizler, Oya Bora ile 'Biz dünyayı çok sevdik, ölüm bizden uzak olsun' şarkısını mırıldanırken, onlar 'Öldürürüm kendimi dan dan dan' diye müzik yapıyor.
Biz; 'Olmaz olsun cüzdanımda milyonlar, zenginlik, mal mülk para neye yarar, yanımda sen olmayınca. Altın, gümüş, pırlanta, zümrüt, sedef yakutla kim mutlu olmuş dünyada' diye hep bir ağızdan şarkıya eşlik ederdik.
Şimdiki nesil 'Bir gün kapımı çalacak, elinde tek taş bir yüzük' diyor.
'Kapımın önünde polisler üstümde başımda kan izi' gibi tuhaf sözleri içeren bir sürü şarkıyı saymıyorum bile.
O nedenle bu hafta sonu kendinize ve ailenize bir iyilik yapın. Enktrika yerine dostluğun, kardeşlerin anlatıldığı, şerefli bir yaşamın parayla ölçülmediği bir Yeşilçam filmini açın. Çocuklarınızla birlikte keyifle izleyin.
Sonrasında kapatın tüm ekranları. İnternetten 80'lerin, 90'ların hatta isterseniz daha da eskilerin güzel şarkılarını açın. Onları çocuklarınızla birlikte dinleyin.
Belki ilk başta şaşıracaklardır ama, eminim yeni nesil bu güzel değerlerin anlatıldığı filmleri de müzikleri de sevecektir. Göreceksiniz ki, daha mutlu olacaklardır.
Bu arada sırf çocuklara değil, eskileri yaşamak size de iyi gelecektir.
Mutlu hafta sonları :-)