Bugün Facebook sayfamı açtığımda, yakın arkadaşım Vedat’’ın statüsü dikkatimi çekti. Aynen şöyle yazmış: ’‘-Yapmam gerektiğine inandığım ama yapmadığım veya yapmamam gerektiğine inandığım halde yapmaktan vazgeçemediklerimle başım dertte’’.
***

Aslında birçoğumuz kendimizi bilerek ya da bilmeyerek bazı kalıplara sığdırmaya çalışmıyor muyuz?Bir şekilde mükemmele olan özlem en başta kendi benliğimizde başlıyor ve bunu kendimize itiraf etmekte nedense zorlanıyoruz. Ama öte yandan dinlediğimiz şarkılarda, izlediğimiz filmlerde, beğendiğimiz sanatçılarda, seyahat ettiğimiz ülkelerde, kaldığımız otellerde, kuaförümüzde, sevdiğimiz restaurantlarda mükemmeli arıyoruz sürekli. Azıcık bir hataya tahammülümüz yok.
***
Hayatımız mükemmellikler üzerine kurulu; Yeni tanıştığımız insanlar ile dost olabilmek dahi neden bu kadar zaman alıyor sanıyorsunuz?Tabii ki yıllarca bir kusurlarını arıyoruz, bulduğumuz anda da mesafeyi koyuyoruz. Yok, bulamazsak kendimize layık görüyoruz. Sanki biz mükemmelmişiz gibi..
***
Hayatımızdaki dış etkenlere karşı bu kadar mükemmeliyetçiyiz de, kendimiz için değil miyiz sanıyorsunuz?Öte yandan,beğenmediğimiz zaman dışarıdaki her şeyden kolayca vazgeçebiliriz..Ama esas eksikli olan, mükemmel olmayan biz isek, insan kendi benliğinden kolayca vazgeçebilir mi?
***
Kış günlerinde kitap okumayı çok severim. Geçtiğimiz günlerde Remzi’’ye uğradım. Rafların başköşesinde hep kişisel gelişim kitapları. ’‘Karşınızdaki kişiyi kendinize nasıl aşık edersiniz’’, ’‘Bilgelik kuralları’’, ’‘Evliliğinizde başarının 5 anahtarı’’, ’‘Hayatta kazanmak’’ gibi hep insanlara, olduklarından çok daha ’‘ileri’’, çok daha ’‘mükemmel’’ insan olmayı vaadeden kitaplar. Her göz atanı ister istemez kendisine çeken kitaplar bunlar. Ben de zamanında buna benzer onlarca kitap okudum. Ve hatta birçoğunun verdiği tavsiyeleri denemeye kalkıştım. Kalkıştım diyorum çünkü devamı gelmedi. Gelmesi de mümkün değildi. Çünkü eğer o kişisel gelişim kitaplarında tavsiye edilen kurallara uyarak yaşasaydım, ben ,’‘ben’’ olmaktan çıkardım. Bu sefer de eminim hayata küsen, sinirli kızgın bir Deniz olurdum. Bugün olduğum kişiyi, yani 32 yaşındaki Deniz’’i, eğrisiyle, doğrusuyla bu kadar sevemezdim.
***
İnsan kendisini hatalarıyla kabullenmeye başladı mı, esas o zaman hayattan keyif almaya başlıyor. Ben bir ileri adım daha attım aslında, hatalarımdan keyif bile almaya başladım! (Ama kimseye zararı olmayan hatalar bunlar, yanlış anlamayın.) Sanıyorum hayatta kendime verdiğim en değerli hediye bu oldu.
***
Aklım, kalbim ve bedenim bir olup mükemmelin arayışından beni uzaklaştırıp ayaklarımı yere bastırdıklarından beri ne kuaförümün yanlış saç kesimini, ne yakın arkadaşımın kırdığı potu, ne de restaurantta gelen beklemiş mezeyi dert ediyorum.
***

Kısacası sevgili Vedatçığım ve değerli okurlarım;
Yapmanız gerektiğine inandığınız ama yapamadığınız;
Yapmamamız gerektiği halde yapmaktan vazgeçemediğiniz şeyler listenize bir kez daha göz atın.. Size gerçekten zarar veren her şeyden kurtulun tabii ki ama öte yandan da kendinizden de çok fazla şey vermeyin. Kusur gibi gördükleriniz, belki de sizi mükemmel yapan en değerli özelliklerinizdir.