Türkiye'de tüm siyaseti yönlendiren gerçek kişilerin sayısı 100 kişi civarındadır.
Türkiye'de medya 'ya yön veren gerçek kişilerin sayısı en fazla 50 kişidir.
Türkiye'de iş dünyasına yön veren gerçek kişilerin sayısı 200 kişi kadardır.
Türkiye'de finans ve bankacılık sistemine yön verenlerin % 80'i yabancıdır.
Bu rakamlar sizlere çok şaşırtıcı gelebilir. Gelin beraberce bakalım.
*Bugün iktidar partisi AKP'dir. AKP yaklaşık 12 yıldır Türkiye'yi tek başına yönetiyor. AKP'de Recep Tayyip Erdoğan'ın istemediği bir kişinin, herhangi bir göreve gelebilmesi mümkün müdür? Siz, AKP Grup Toplantılarında veya İl Başkanları toplantılarında, Erdoğan'ı gayet ılımlı bir dille dahi olsa eleştirebilen bir yiğit (!) hatırlıyor musunuz? AKP= 1 kişi.
*Aynı durum MHP için geçerli değil mi? Devlet Bahçeli'yi eleştirip de, MHP'den atılmayan birini biliyor musunuz? MHP= 1 kişi.
*Kemal Kılıçdaroğlu'nun istemediği bir kişi, halk tarafından ne kadar sevilirse sevilsin, Belediye Başkan Adayı olabilir mi? CHP= 3-5 kişi.
*BDP / KCK/ DTK+ Tüm Silahlı Katil sürüsü= Abdullah Öcalan adlı 1 kişi.
İş dünyası da, finans dünyası da, medya sektörü de cemaat ve tarikatlar da aynıdır.
Günümüzde, Erdoğan'a kayıtsız şartsız bağlı çok sayıda yayın organı vardır. Bunların yayınlarını izleyenlerin, 'Erdoğan bunların tümünün sahibi midir' diye sormaması mümkün müdür?
Aydın Doğan, Turgay Ciner, Ferit Şahenk, Mehmet Karamehmet ve Cemaat Yayın Grubu. Topu- topu 5-6 kişi. Yani bir avuç insan!...
Bu uzun girişi şunu söylemek için yaptım; Bunların hepsi birbirlerini gayet iyi tanırlar ve çok mecbur kalmadıkça birbirlerine dokunmazlar.
Türkiye eğer gerçek bir demokrasi ile idare edilecekse, kendini hür dünyanın uygar ve onurlu üyesi olarak görmek istiyorsa, bu sarmalı 'Demokratik Ülkelerdeki Uygulamaları' inceleyerek, gerekli kontrol mekanizmalarını kurarak, örgütlü toplumu yaratarak, demokrasisinin standartlarını yükselterek, tüm tarafların katılımıyla tartışıp, karara bağlamak zorundadır.
Bu yapılamazsa, aşağıda yazacağım bazı yalanları daha çok dinleriz;
*ÇOK SAFMIŞIZ, CEMAAT BİZİ KANDIRDI
Bu sözleri, televizyonda Erdoğan söyledi. Erdoğan'ın bu sözleri baştan sona yalandır. Çünkü Erdoğan Gülen'i, Gülen Erdoğan'ı, birbirlerinin ciğer röntgenlerini bilecek kadar iyi tanırlar. Gerçek şudur;
Bu iki 'Masum Provokatör' Türk Milletinin menfaatlerine, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, Laik Cumhuriyete ve bağımsızlığımıza bağlılıkları tartışılmaz olan Türk Ordusunun 'Komuta Heyetini' felç edebilmek için 'hisseleri oranında pay sahibi oldukları' bir ortaklık kurdular. Bu hedeflerine, her türlü yasayı, kişi hak ve özgürlüklerini, hukuk devletini ve emniyet teşkilatını eğip bükerek ulaştılar.
Bundan sonra, içten içe başlayan daha fazla güç ve para elde etme mücadelesi sonucu, birbirine girdiler. İkisi de saf değildirler, şeytanın yattığı yeri bile bilirler. Kandırılan, aldatılan, saf sayılmak istenen biri varsa o sadece Türk Milletidir…
*Ertuğrul Özkök- Hasan Cemal- Nazlı Ilıcak-Derya Sazak (vb.);
Bu gazeteciler, Türkiye'nin son 30-40 yılına damga vurmuş ve bu yıllardaki tüm olayları ve siyasi figürleri yakından tanıma olanağı bulmuş kişilerdir. Yöneticileri oldukları yayın organlarının etkin koltuklarında oturduklarında, aldıkları yanlış kararlarla ülkeye çok zarar vermişlerdir.
Geçmiş zamanda, oluşmamış kişiliklerinin ve bilgisizliklerinin etkisiyle yaptıkları yayınlar ile çok sayıda gencimizi yanlışa sevk ederek, can kayıplarına dahi
sebep olmuşlardır.
Bu gazeteciler 2002 yılına gelindiğinde, Tayyip Erdoğan'ın kapasitesini, aile yapısını, mal varlığını, Türkiye gibi bir ülkeyi yönetip yönetemeyeceğini, yetiştiği biat kültürünün cemaat-tarikat yapısının asla demokrasi ile bağdaşamayacağını, Laik Cumhuriyete bakışını, Erdoğan'ın kendisinden daha iyi bilmekteydiler.
Bildikleri halde, hiç rezerv koymadan ya korkaklıklarından, ya da patronlarının üç kuruşluk menfaatleri için, 17 Aralık 2014 tarihine kadar Erdoğan'ı tüm güçleriyle desteklediler. Bu destekleri o kadar ileri noktalara götürdüler ki, kimi Erdoğan'ı 'Demokrasi Kahramanı', kimi 'Ekonomi Dahisi' kimi de
'Dünya Lideri' ilan ettiler. Geçmişe küfretmekten, hakaret etmekten utanmadılar. O'na, koşulsuz destek vererek, hak etmediği seçimleri kazandırdılar.
17 Aralık'tan sonra ise bunlar Erdoğan'ı 'Yüce Divan'a gitmesi gerek',
'Adalete doğrudan müdahale' etmekle suçlamaya başladılar.
Hangi dediklerine inanacağız? Erdoğan 'Melek mi' yoksa 'Yolsuzluğa bulaşmış biri mi?' 'Erdoğan Demokrat mı' yoksa 'Faşist bir Diktatör mü?'
Evet, bu gazetecilerin şimdi yazdıkları gibi Erdoğan demokratik rejim içinde mutlaka Yüce Divan'da yargılanacak.
Ama bu yargı sürecinde Erdoğan asla tek başına yürümeyecek.
Belediyeden bu yana emrindeki ekibinin yanında sizler ve sizler gibi Türk Milletini, yazarak-konuşarak yanıltan 'Masum Provokatörlerde' Yargıya gidecekler…
Not 1:
Erdoğan; 'Boğazından haram lokma geçmemiş oğluma iftira ediyorlar' dedi.
Türkiyeli haklı, 'Haram Havuzunda' yüzerken, milyarlarca avro ile oynayan birinin boğazından 'Helal 'den' başka ne geçebilir ki!
Zaten Bilal oğlan serumla beslenmiyor mu?
Not 2:
Mehmet Barlas; Erdoğan'a 'Başbakanım, ne yiyip, ne içiyorsunuz' diye sormuş?
Çok ayıp yaşlı liboşum. Erdoğan TL sevmediğini, Yeşil'e(Dolar) hasta olduğunu, Avro'yu ise tek geçtiğini, kendisi söylemedi mi?
Bakan bebişlerine baksana, onlar da Amcalarını örnek almışlar.
Ne yediklerini görmek istiyorsan, ayakkabı kutularına bakman yeter.