Bir ülkenin iyi yönetilmesinde devletin kurumlarında ’“Liyakat’” ilkeleri benimsenmişse o ülkede işler iyi gidiyor demektir.’¶ Önemli mevkilere atanacak kişilerin bilgi ve becerileri, tecrübeleri özenle seçilmiş ise; üst düzey bürokratlar; tarafsız, partizanlık, ortaklık, hemşerilik, tarikat, yandaşlık, etnik ayrımcılık gibi yanlı anlayışlardan arındırılmış ise o ülkede devlet yönetiminde liyakat ilkelerine bağlı kalınıyor demektir.
Bakın Zülfü LİVANELİ Vatan Gazetesinde ’“hayata dair-26’” yazısında ’“Liyakat’” layık olmaktır diyor. Çünkü önemli mevkileri işgal edenler halkın içine sinmediğinde ’“benim neyim eksik !’” sorusu ortaya çıkıyor ve bu soru devlet yönetiminde sistemi zehirliyor. Halkın yöneticisine saygısı kalmıyor. Zülfü LİVANELİ’’nin tespiti ve öngörüsü ne kadar doğru’… Tarihe bakın, bir ülke yükseliyorsa birçok önemli kişilikle birlikte yükseliyor. Kanuni Sultan Süleyman dönemi. Bu imparatorluğun zamanında Sokullu Mehmet Paşa. Belki de Osmanlının gelmiş geçmiş en büyük devlet yöneticisi. Mimar başı Büyük Sinan! Doğu Medeniyetinin yetiştirdiği en büyük mimar! Kaptan-ı Derya, Barbaros Hayrettin Paşa. Tarihin en büyük denizcilerinden biri. Sarayın el üstünde tuttuğu şair Baki! Divan edebiyatının en büyüklerinden.
Bütün bunlar tesadüf olabilir mi?Elbette olamaz! Bunca yeteneği devlet yönetimine katmak, bu önemli simaları değerlendirmek bir ’“pozitif seleksiyon’” un sonucudur. İşte bu anlayış bir ’“Liyakat’” ilkesinin uygulanırlığıdır.
Türkiye ise, işi ehline vermemekten dolayı çok canı yanmış ve değerli yıllarını yitirmiş bir ülke; gerek Osmanlı döneminde gerekse tüm dünyada, ülkelerin belirli dönemleri çok parlak geçmiş, iyi yönetilmişler. Bunun temelinde ’“Liyakat’” ilkeleri ön planda tutulduğu içindir. Osmanlı döneminde Kanuni Sultan Süleyman, devlet yönetiminde ’“Liyakat’” ilkelerini oldukça benimsemiştir ve çarpıcılığını göstermiştir.
Devlet yönetiminde bilgi ve birikim, dürüstlük, ilkeli olmak benimsenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti Atatürk döneminden sonra Liyakat ilkelerine bağlı kalınmadığından ’“demokrasimiz’” zaman zaman erozyona uğramıştır. Ülkemiz istenilen kalkınma hamlesini sağlayamamış, sosyal devlet yapımız, hukuk devleti düzenimiz zaman zaman erozyona, uğramış, ülkemiz üretim toplumu yerine, tüketim toplumu olmuş; ekonomik yoksunluk, işsizlik ve yoksulluk toplumun kaderi haline getirilmiştir.
Liyakate sadık kalmayan ve onu benimsemeyen devlet yönetimleri, insan hakları ihlali doğuran bir yola girerler. Bu yolun sonu ise bir çıkmazdır. ’“Liyakati’” ilke edinmezseniz, yolsuzlukların önünü kapatamazsınız.
Yolsuzluk, sosyal hukuk devletinin en büyük uğraşısıdır, derdidir.