Yüksek Lisans'a başladığım sıralarda sık sık hocalarımız ödevler verirdi, nedenini bilmediğim bir nedenden dolayı hep 'liderlik' konusu ile ilgili ödevler yapmayı tercih ederdim. Hatta çok erken olmasına rağmen henüz yüksek lisans tezine bile başlamadan 'Sanayi'nin Devleri' ismiyle ilk kitabımı yayınlamıştım. Çok acemice yazılan ancak bir o kadar da zevk aldığım bir çalışmaydı. Ele aldığım kişiler arasında Nejat Eczacıbaşı, Vehbi Koç ve Sakıp Sabancı vardı. Onların hayat hikayelerinden derlenen bu kitap, şüphesiz her zaman benim liderlik konusundaki çalışmalarımı tetikledi ve her fırsatta bu konuda çalışmak için fırsatlar kollamama ve eğitimler almama vesile oldu.
Geçtiğimiz cumartesi günü Konak Rotary Kulubü'nün düzenlediği 'Liderlik Semineri' bu açıdan beni besleyen çok önemli bir eğitim oldu. Her şeyden önce çok değer verdiğim iki kişi, bu seminerde konuşmacıydı. Her ikisi de kendi alanlarında 'lider' dediğim kişilerdi. Onlardan duyduğum bilgiler, seminer sonrasında beni yine düşündürdü. 'Lider olmak' düşüncesine farklı bir bakış açısı ile bakmaya başladım. Neden 'liderler' yetiştiremediğimiz sorguladım. Liderlik özelliklerini geliştirmek için insanların neler yapması gerektiğini düşündüm. İnsanların kimlerin arkasından gittiklerini ve neden gittiklerini analiz etmeye çalıştım.
Seminerde konuşmalar yapan konuklardan birisi Kemal Çolakoğlu'ydu. Kendini 'iflah olmaz bir İzmir iyimseriyim' diye tanımlayan Çolakoğlu, 25 yıl meclis üyeliği ve 8 yıl meclis başkanlığı yaptığı Ege Bölgesi Sanayi Odası olmak üzere bir çok kurumda görev üstlenen İzmir Kalkınma Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı, 'liderlik' 'haddini bilmektir' diyerek konuşmasına başladı. Liderin ne şekilde haddini bilmesi gerektiğini düşünmeme zaman kalmadan açıklamasını hemen yaptı: 'Bir lider gerektiğinde, kamuoyu önüne çıkarak, evet ben hatalı davrandım, hepinizden özür diliyorum' demesini bilmelidir dedi. Özür dilemenin kesinlikle 'erdemli bir kişi' olma ile ilişkili olduğuna inandığım için içimden gülümsedim. Eğer hata yaptığını herkes ile paylaşırsan, çevrendeki insanların sizi daha farklı dinlediğini gözümün önünden geçirdim. Ne kadar haklıydı aslında Kemal Bey, ne kadar doğru söylüyordu…
İyi bir liderin, iyi bir 'stratejist' olması gerekiyor aslında. Proaktif olmanın önemi burada kendini gösteriyordu. Çolakoğlu: 'Biz Türkler, genellikle 'başımıza bir şeyler gelmeden önlem almayı bilmeden yaşıyoruz' böyle olunca da lider olabilmeyi beceremiyoruz. Halbuki liderlik, olayları önceden görmek, kontrolü ele almak, ekibini ve yandaşlarını bu gelişen olaylara göre hazırlamaktır. Burada 'güven' çok önemlidir. Güven sadece aile içinde olmamalıdır, eğer çalışanlarınız size güvenmiyor ise sizin liderliğinizden söz etmek de mümkün değildir' demişti. Sorunların çözümünde kullanılacak en önemli taktik 'sevgi' dir. Kemal Bey'e göre sevgi olunca zaten arkadan birilerinin gelmemesi mümkün değildiri. Lider olma kararını alınca aslında ilginç bir 'sihirli değnek' sizinle birlikte yola çıkıyor. Değer verdiğin kişiler sana her konuda bilgi, destek veriyorlar, seni ön planlara çıkarmak için ciddi bir uğraş veriyorlar.
Bilmiyorum siz hangi gruptansınız; hayal eden ve bunları hayata-pratiğe geçirenlerden misiniz? Yoksa hayal kurup, hep hayal dünyasında kalanlardan mısınız? Eğer ki birinciyi tercih eden bir yapıda iseniz, başarı yolunda adımlarınızı rahatlıkla atabilirsiniz.
Kemal Bey'den çok ilginç bir hikaye duydum. Türk insanının 'göçebe' yaşamasından dolayı malını- mülkünü muhakkak gözünün önünde tuttuğundan bahsetti. İnsanları güldüren birkaç örnek bile verdi: 'neden hep arabamızı gözümüzün önüne koyarız? dedi. Bu kişinin kendini garantiye almasının yanında, ne kadar da 'bencil yaratıklar' olduğumuzu gösteren ilginç bir bulgudur. Düşünebiliyor musunuz; alt kattaki komşumuz bağırıyor biz birbirimize bakıp sadece bir baş işareti ile kendi iç dünyamıza döneriz. Yolda sorunu olan birisi sizden yardım istese, kapınızı çalsa 'kendi egolarımızı' saracağımız eğer geçerli bir neden yoksa, pek de açmayı düşünmeyiz.
Liderin olmazsa olmaz en değerli dokümanı: 'vizyonudur'. Kişinin kendini yada kurumunu keşfetmeye gereksinimi yoktur yeter ki 'gönlü ve gözü açık olsun'. Açık olmak ifadesini kullanınca da insanın aklına hemen 'dürüst olmak ve net olmak' geliyor. Evet 'lider' dürüst olmak zorundadır. Sözünün eri olmalıdır, verdiği sözü tutmalıdır. Bu tamamen 'kişisel bütünlük' ile ilgilidir.
Liderlik Semineri'nin ikinci değerli konuğu Uğur Yüce'ydi. Hani televizyon programlarında baş konuğu çağırırken, program sunucusu seslenir: 'şimdi karşınızda dünyanın en güçlü adamı, şimdi karşınızda dünyanın en yakışıklısı, şimdi karşınızda en başarılı iş adamı 'gibi sözler söyleyerek seyirciyi coşturur ya, benim de yaşamımda Uğur Yüce ile birlikte olduğum an işte buna benzer sözlerin bir arada sunulmuş hali gelir. 'O, anadil seviyesinde Fransızca, ileri düzeyde İngilizce; gelişmiş seviyede Almanca, İtalyanca, İspanyolca bilmektedir. O, 1995 yılında Fransa Hükümeti 'Legiond'Honneur nişanı alan birisidir. O, 1999 yılında Fransa Hükümeti tarafından Officier'de L'Ordre Nationale du Merite nişanı alan biridir'. Kısacası Uğur Yüce, ayakta alkışlanan çok derin, nadir insanlardan birisidir. Lider demek 'geleceği şekillendiren' demektir, der bizlere...
Uğur Yüce'nin 'liderlik' konusunda anlattıklarının her birisi değerliydi ama aklımda en çok kalan cümle ise: 'Biz öldüğümüz zaman bir şekilde paramız, malımız, mülkümüz birilerine kalıyor. Bilgimiz ve tecrübelerimiz de; önemli olan bilgi ve tecrübeyi yaşarken aktarabilmektir' demişti. Çok da haklıydı, Kemal Çolakoğlu gibi, Uğur Yüce gibi çok nadir kişiler yaşamımızdan geçiyor, ben çok şanslıyım ki; onları tanıma şansına nail oldum.
'Liderler' ve 'Liderlik edenler', çevrenizde varsa sakın kaçırmayın, onların öğreteceği, sürükleyeceği çok yollar var. Doğru liderlerin arkasından koşmak dileğiyle…