Geçtiğimiz ay, neredeyse 25 yıldır gitmediğim, bir zamanlar tüm yarı yıl tatillerimi, yılbaşı gecelerini geçirdiğim çocukluğumun mütevazı kenti Ankara’’daydım.’¶ Başkentin nereden nereye geldiğini görmeme üç-dört gün yetti de artı bile!
Sevgili dostlarımla buluştum, bol bol edebiyattan, hayattan konuştuk. Bu dostlarımdan biri de ekim ayında son kitabı Misket’’i yayınlayan İnci Gürbüzatik’’ti. ’“Misket’”i, hak ettiği biçimde anlatabilmek için başka bir yazıya saklıyorum. Gelelim esas konumuza...
Neredeyse bahar havasının hüküm sürdüğü bir akşam İnci ve bir başka değerli yazar Lütfiye Aydın ile birlikte Mülkiyeliler Birliği’’nin lokalinde buluştuk. ’“Bütün Ankara şimdi buradadır’” dediler ve yanılmadılar. Pek çok tanıdıkla selamlaşıp ayaküstü sohbetin ardından boş bir masaya ilerlerken, yılların gazetecisi Hasan Uysal bizi masasına çağırdı. İyi ki de çağırdı! Neler konuştuk, neler?Ama biri vardı ki, anlatmadan olmaz!
Hani bazı olaylar vardır, duyduğunuzda ’“Hadi canım, sen de!’” dersiniz... Gündelik siyasetten konuşuyorduk. Söz tam olarak nereden geldi, hiç hatırlamıyorum... İnci, ’“Lenin’’in Amerika’’da olduğunu bilmiyor musun ’” dedi. Hayır bilmiyordum, hiç duymamıştım. ’“Nasıl yani’” derken, İnci önündeki bilgisayarından Hasan Abi’’nin sürekli yazdığı Habercek sitesini açtı ve bu konu ile ilgili yazısını okuttu. Gerçekten olacak şey değildi, ama olmuştu!
’“Film gibi’” diyeceğimiz olay bakın nasıl gelişir?
Emil Venkov, ünlü bir Çek heykeltraş. Günlerden bir gün, Çek Komünist Partisi, bronz bir Lenin heykeli siparişi verir. Venkov heykelini bitirmek üzereyken olan olur! Sosyalist ülkeler birbiri ardına yıkılmaya başlarlar. Tabii Çek Komünist Partisi de tarihin çöplüğünde yerini almıştır. 2.5 metrelik dev heykel de ortada kalmıştır. Zavallı Venkov, piyasaya olan borçlarını ödeyebilmek için heykeli eritmeye ve satmaya karar verir.
Yıl 1991’’dir. Binlerce kilometre uzaktan gelip Çekoslovakya’’da öğretmenlik yapan Seattlelı Lewis Carpenter’’ın gönlü Lenin’’in ’“eritilmesine’” razı gelmez ve evini ipotek ederek Lenin’’i satın alır! Alır da o koca heykeli nereye koyacaktır?Parayı denkleştirip atar bir gemiye ve Seattle’’ın Doğu yakasındaki Issaquah’’ya getirip evinin bahçesine diker. Lenin artık ABD’’ye yerleşmiştir. Üstelik hayat görüşüne en yakışan Amerikan kentine... Malum, Seattle, ünlü kızılderili şef Seattle’’ın yaşadığı ve yok edildiği topraklardır. İflah olmaz mühalif kimliğini tarih boyunca korumuştur. Vietnam’’a ve küreselleşmeye karşı ilk protestoların odağı olma unvanını daima göğsünü gere gere taşımıştır.
Durun ama... Amerika’’daki Lenin’’in hikayesi burada bitmez. İki yıl sonra Carpenter ölünce, ailesi heykeli satışa çıkarır. Satamayınca eritilmesine karar verirler. Ancak bu kez Peter Bevis adlı bir başka ’“Leninsever’”, emlak ve park yeri zengini Suzie Burke’’ı ikna eder. Lenin’’i Freemont’’a, Burke’’un sahibi olduğu bir araç parkına diker.
Eeee, Lenin bu... Sevilmez mi?Gel zaman git zaman, Seattle’’a gelenler Lenin’’in heykelini ziyaret etmeden kentten ayrılmaz olurlar. Freemontlular, kısa bir süre sonra da heykeli kentin merkezine taşırlar!
Zaman hızla akıp gidiyor. Şunun şurasında Noel’’e kaç gün kaldı?Seattle sakinleri Lenin’’i her yıl olduğu gibi bu yıl da Noel süsleri ve ışıklarla süsleyecekler. Şapkasının üstüne ışıklar saçan kızıl bir yıldız da koyarlar, eminim. Sizin anlayacağınız, Komünist Lenin, vahşi kapitalizmin anavatanı ABD’’de yeni yıla yine ’“merhaba’” diyecek!
Çekoslavakya nireee, Seattle nire?İşte hayat böyle bir şey... Yalnızca insanlar mı oradan oraya savruluyorlar?Gördüğünüz gibi heykeller de kimi zaman oradan oraya sürükleniyor, bambaşka topraklara kök salıyorlar!
(Fotoğraflar: İnci Gürbüzatik)