19 Ağustos 2009 tarihli yazımda, daha önce denenen ’“Kürt açılımlarında’” yaşanan sonuçları örnekleriyle vermiş, Ak Parti hükümetini bekleyen tehlike ve tuzakları sıralamıştım.’¶
’“Devletin bir kanadı, bazı siyasi partiler ile İsrail gibi ülkelerin Kürt sorununu terörize etmek, PKK ise terörize edilen sorundan beslenmek zorunda’” demiştim.
Demokratik açılım projesi yavaş yürüse de, bir dizi belirsizlikle dolu olsa da, En çok PKK’’yı korkuttu. Beyaz Türkleri ürküttü, Ankara elitlerini telaşlandırdı. CHP, MHP, DTP gibi siyasi partileri boşlukta bıraktı. Özellikle İsrail’’i düşündürmeye başladı.
Bu süreçte, Ak Parti ise tüm çabalara rağmen, ne Ali’’ye ne Veli’’ye yaradı.
CHP, vatan hainliğiyle suçluyor.
MHP, halkı iç savaşa hazır olmaya çağırıyor.
DTP, Ak Parti’’yi Kürt halkının düşmanı ilan etti.
PKK ise hükümeti devirmek için sokak gösterileri yaptırıyor, sıkıyönetim ilanı, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’’nin yeniden kurulması için derin devletle aynı çizgide hareket ediyor. Tahrik üstüne tahrik yapıyor.
Anayasa Mahkemesi, DTP’’yi kapatarak Demokratik Açılım Projesini veto etti.
Asker, hiçbir zaman ’“bu bir devlet projesidir’” demeyerek, hükümeti yalnız bıraktı.
Medya, gazeteleri, televizyonları izleyen sıradan bir vatandaş, ülkede iç savaşın başladığını, hükümetin sokak hakimiyetini yitirdiğini, askerin artık devreye girmesi gerektiğini düşünmeye başlıyor. Halk buna hazırlanıyor.
Çünkü herkesin bir düşmana, korku malzemesi yapabileceği, ondan beslenip büyüyeceği bir kaynağa ihtiyacı var. PKK bugün silahı bıraksa, CHP, MHP, DTP gibi siyasi partilerin yerine mutlaka yenilerinin kurulması gerekecek. Liderler de, söylemler de, politikalar da değişecek.
Örneğin MHP olmadan, DTP çizisindeki bir partinin anlamı ve önemi kalmıyor. Karmaşık ilişkilerle birlikte, halkın dışındaki plan tıkır tıkır işliyor. Savaş lobileri ne açılım ne de demokratikleşme istiyor.
’“Şimdilik en kolay yol meseleyi terörize etmek, siyasal zeminden yeraltına süpürmek’” olarak dillendiriliyor.
Kürt sorununu terörize etmek, tartışmaktan ve siyasetten uzaklaştırmak 70 yıldır uygulanan bir yoldur.
Terörist Kürdü susturmak, siyaset yapan Kürtten çok daha kolaydır. Şimdilik yapılmak istenilen de budur.
Devletimiz bu konuda da derin bilgi ve deneyime sahiptir (!)
Örneğin, Kahramanmaraş olayları ve peşinden ilan edilen sıkıyönetim de olduğu gibi’…
I978 yılının Aralık ayında Kahramanmaraş’’ta patlak veren utanç dolu olaylarından sonra Türkiye’’de sıkıyönetim ilan edildi. O dönemde 18 yaşımdaydım. 35 yaşıma kadar Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’’nin yasalarıyla yönetilen bir bölgede gazetecilik yaptım.
1978 yılında sokaklara hakim olan asker, ’“uygun şartları oluşturduktan’” sonra, 1980 yılında ülke yönetimine el koydu.
Her şey ’“alıştıra alıştıra’” olmuştu.
Bankaların Yönetim Kurulu Üyeliklerine emekli generaller atanıyordu. (Sonraları bu bankaların içi boşaltıldı ve tamamı battı)
Türk-İsrail ilişkileri ve birçok stratejik askeri işbirliği projesi de bu askeri dönemde uygulandı. Ve bazıları hala devam ediyor.
O dönemde yapılan anlaşmaları sorgulamak şöyle dursun, haberini yapmak bile izine bağlıydı..
Bugün Başbakan Erdoğan’’ın ters düştüğü İsrail, 12 Eylül darbesi döneminde en güvenilir dostumuz olmuştu.
Türkiye’’deki normalleşme en çok İsrail’’i vurdu. Milyon dolarlık askeri anlaşmaların çoğu rafa kalktı.
1990 yılların başlarından beri İsrail’’in dolaylı yollardan PKK üzerinden Ortadoğu’’da etkin olmaya çalıştığına dikkat çekmiştim.
Bunları medya plazalarda oturup, İstanbul boğazını seyrederek yazmadım. 20 yıl süreyle gazetecilik yaptığım bir coğrafyanın soysal ve siyasal genlerini çözdüğüme inandığım için ısrarla yazıyorum.
PKK’’nın kamplarını, beslenme, barınma koşullarını, insan ve rant kaynaklarını ideolojik yapısını, günümüz Türkiye’’sini algılama biçimini bilenler şu acı gerçekle karşılaşırlar:
’“Biz İsrail’’le kavgalıyken, PKK sorununu çözemeyiz.’”
Başbakan Erdoğan ne zaman İsrail karşıtı bir söylemde bulunsa, bu ülkede terör olayları patlak verir.
’“PKK Reşadiye saldırısını izah etmeli’” deyip örgütün açılım sürecini sabote ettiğini sananlar bu ülke gerçeğini, Ortadoğu’’daki şeytan üçgenini bilmeyenlerdir.
Başbakan Erdoğan ’“İsrail Uçakları, Türk hava sahasını İran’’a karşı kullandığında, sonu şöyle olur, böyle olur’’’’ dedikten sonra Reşadiye’’de askerlerimizin şehit edilmesi bir tesadüf mü?
Eğer bu rastlantıysa.. ki olabilir.. Ben de yanılabilirim..
O halde çok değil, son 10 yıl geriye gidelim. Başbakan’’ın her restinden her çıkışından sonra, stratejik anlaşmaların ya öncesinde ya da az sonrasında Türkiye’’de sarsıcı eylemlerin, olayların hep aynı kaynaktan çıktığını göreceksiniz.
Demokratik Açılım Projesi PKK kadar İsrail’’i ve onda destek veren ülkeleri de korkuttu. Beyaz Türkleri ürküttü, Ankara elitlerini telaşlandırdı, dememin sebebi de budur.