Var mısınız?

Zamanı durduralım ve tam '157 yıl' geriye gidelim...

Fransa'nın rüya gibi başkenti Paris'teyiz...

Yıldız Tarihi; '21 Haziran 1867'...

32'nci Osmanlı Padişah'ı Sultan Abdülaziz...

624 yıl yaşayan imparatorluğun...

Seyahat amacıyla yurt dışına çıkan ilk ve tek padişahıydı...

Avrupa'yı 46 gün dolaştı...

İngiltere'ye kadar gitti...

O seyahatten o kadar hoşlandı ki...

'6 Eylül 1867'de başlayan Ramazan Bayramı'nı...

Neredeyse...

Avrupa'da kutlamak zorunda kalacaktı...

***

Sultan Abdülaziz...

O tarihte...

37 yaşındaydı...

Pehlivan'dı

Gösterişle bir erkekti...

Yakışıklı Sultanı...

Bizzat...

Üçüncü Napolyon'un eşi İmparatoriçe Eugénie karşılamıştı...

Göz kamaştıran İmparatoriçe...

Heybetli Abdülaziz'den daha ilk dakikada etkilenmişti...

11 gün boyunca...

Başka hiç bir şeyle ilgilenmedi...

İmparatoriçe Eugénie...

Osmanlı İmparatoru Abdülaziz'in aklını...

Adeta başından almıştı...

Fransızca'yı sular seller gibi konuşan yakışıklı padişah...

Fransa'daki 11 gününün neredeyse tamamını...

Güzel İmparatoriçe'ye ayırdı...

Rivayete göre...

Vedalaşma sırasında...

İki tarafın da aşırı üzgün olduğu gözlerden kaçmamıştı...

Çünkü...

Fransa Kralı'nın eşi Eugenie...

Osmanlı Padişahı'na sırısılsıklam tutulmuştu...

Abdülaziz çok gösterişli bir erkek...

Eugenie de hem güzel hem de çekici bir kadındı...

Aşklarını kalplerine gömdüler...

Üstelik tam iki yıl...

***

Ya sonra?

Sonrası hayli acıklı...

Osmanlı'nın gencecik padişahı Abdülaziz için...

Şunu söylemek yeterli olacak:

'Aşık olan erkek...

Ruhunu sevdiği kadının yanında bırakır!'

Ni'etekim...

Kader onları bi'kez daha buluşturacaktı...

Az sonra buraya döneceğiz...

***

Aşk...

Yüzyıllar boyu...

Hiç eskimeyen...

En sihirli kelime...

Mesela...

Can Yücel ne güzel döktürmüş:

'Kimileri (Seviyorum) der; çünkü ezberlemiştir... Kimileri diyemez, çünkü gerçekten sevmiştir...'

Gelgelelim...

'Nerede o eski aşklar?' dendi mi?

En çok Nazım Hikmet etkiler hepimizi:

'Kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük...'

Günümüz yazarlarından Ezgin Kılıç'ın kaleminden...

Buram buram aşk dedikleri bu işte:

'Çok sevdim seni... Nasıl cesaret ettim bilmiyorum, ama çok sevdim... Ve ben öyle sevdim ki seni, aklın alabilirdi ama yüreğin almadı... İşte ben, öyle sevdim seni...'

Ya çaresiz bir aşkın içine düşerseniz?

Halit Ziya Uşaklıgil, bir asır önce yazdığı 'Aşk-ı Memnu'da...

Bihter'i şöyle konuşturuyor:

'Mücadele ediyorum olmuyor... Bazen gözlerimin önüne getiremiyorum yüzünü... Paniğe kapılıyorum o zaman... Sonra birdenbire canlanıyorsun kafamda... Kalbim çarpıyor... O anda yanında olmayı çok istiyorum...'

***

Nasıl, yüreğiniz hafifledi mi, az biraz?

O zaman dönelim...

Osmanlı Sultanı Abdülaziz'in...

Aklını Paris'te bıraktıran 'yasak aşk'ın ikinci perdesine...

***

Padişah Abdülaziz'in...

Unutamadığı Paris gezisinden iki yıl sonra...

Hiç beklenmedik bir şey olur...

Kraliçe Eugenie, İstanbul'u ziyaret etmeye karar verir...

Ziyaret sebebi, Süveyş Kanalının açılış törenidir ama...

Fransa Kraliçesi...

Ne hikmetse(!)

Önce İstanbul'a uğramaya karar verir...

Sultan Abdülaziz çok heyecanlanır...

Kalbini ve aklını bıraktığı 'Fransa Kraliçesi' için...

Hemen Beylerbeyi Sarayını hazırlatır...

Sevdiği kadını denizde Saltanat Kayığı içinde karşılar...

Kraliçeyi hediyelere boğar...

Mücevherle kaplı bir şalı...

Eliyle Fransa Kraliçesi'nin omuzlarına yerleştirir...

Padişah...

Sevdiği kadın geldiği için top atışları yaptırır...

Yemek salonuna geçildiğinde...

Kraliçe Eugenie...

Gözlerine inanamaz...

Bütün yemek takımları altındandır...

***

Bitiriyoruz...

Bu güzel Bayram gününde...

İçinde...

Az kişinin bildiği 'Hüzünlü Bir Aşk Hikayesi'nin saklı olduğu...

Lezzetli bir yemeğin sırrını özetleyerek veda edelim...

Yemekler, ikramlar birbirini izledi...

Padişah Abdülaziz...

Kalbini kaptırdığı kraliçeye...

Eşi-benzeri olmayan bir yemek sunmak için...

Sarayın mutfağını harekete geçirdi...

Hazırlanan yemeklerin hepsini bizzat tattı...

Sonunda...

Baharatlı patlıcanın püre haline getirilip...

Etle süslenen halini çok beğendi ve...

Deli gibi sevdiği kadına hiç düşünmeden sundu...

Kraliçe bayılmıştı altın tabaktaki yemeğe...

Ve...

İşte o yemeğin adı, o gün bugündür hep...

'Hünkar Beğendi' olarak anılıyor...

Ve bu nedenledir ki...

İçinde 'Hüzünlü Bir Aşk Hikayesi' saklıyor...

Görüyor musunuz?

Aşk neler yaptırıyor?

Bu arada...

Eminim ki, merak ediyorsunuzdur...

Aksi kanıtlanamayan 150 yıllık bir sır var!

O gece...

Kraliçe Eugenie ve Sultan Abdülaziz...

İstanbul'da...

Güneşin doğuşunu(!) gerçekten birlikte mi izlediler?

Tarih bunu kaydetmemiş ne yazık ki!

Nokta...

Hamiş 1: Kaybetmek istemediğin kadını, sakın yokluğuna alışacak kadar yalnız bırakma... Seviyorsan eğer; basit tartışmalardan sonra O'nu aramamakla cezalandırmaya çalışma, gurur yapma... Bir kadın, bir erkeğin sesini duymamaya alışırsa daha sonradan duymaya tahammül bile edemez... Çünkü kadını bağlayan şey ne kadar sevildiği değil, ne kadar sevdiğidir... Sen ne kadar seversen sev, onun sevgisi bittiğinde her şey bitmiş demektir... / Ezgin Kılıç – Şair...'

Hamiş 2: 'Neden (Aklımızdakiler yanımızda değil!) diye sormaya başladınız mı; eyvah, eyvah... Aşk'la dolu iyi bayramlar herkese...'

Sonsöz: 'Ben bir balığım, aşk ise daldığım derya... Başımı o denizden çıkarayım desem, balığım ya; nefesim kesilir... / Hz. Mevlana...'