Geçtiğimiz sene içinde çok sevdiğim dostlarımdan birisi olan Tamer Taşkın'ı bir hafta içinde sıksık aramış olmama rağmen, bir türlü telefonlarıma cevap vermediğini görünce merak etmiştim. Birgün sabahleyin telefonum çaldı ve karşımda Tamer Bey: 'Hocam, muhakkak gitmelisin, tam sana gore bir yer' demişti. Bir dakika nereden geldiniz, burası neresi demeye kalmadı bana İran Medeniyeti'ni anlatmaya başlamıştı. Benim gibi 'Derviş'e anlatılacak ilk ilhamı içime oturtmuştu bile.

İran, evet gizemli bir ülkeydi, görülmesinden ziyade orada gerçekten bir akademisyen için binlerce akademik konu başlığı bulunulacak vearaştırılacak bir ülkeydi. İçime bir enerji düştü peki o zaman bulun bana bir yol, yöntem ben dehemen gideyim Tahran'a dedim. Öncelikle beni Sahand Bey ile tanıştırdı. Sahand Bey'in babası da İTÜ'debir mühendis olarak okumuş. Oğlunu Türkiye'ye gönderirken bir Türkiye sevdalısı olarak onu uğurlamış. İyi ki onunla yollarımız birden kesişti ki, şu anda İran'dayım.

Sahand Bey'e, İran'a gitme istediğimi söylediğimde geçen sene 'inşallah' demişti. Bu sözü çok severim, içinde hem bir umut vardır, hem de umutsuzluk. Bu nedenlekendimi her türlü olumsuzluğa hazırlamıştım. Üniversitem aracılığı ilekolaylıkla da gidebileceğimi düşünüyordum. Hani insan hayal edince olur ya, bizimkisi olmadı tabiki…

Nerede bizim üniversiteden bu konuda bana destek verecek bir babayiğit…. Neyse bu zaten konunun önemsiz biryeri eğer siz gerçekten bir şeyler yapmak istiyorsanız, bir kapının kapanıp, diğerinin açıldığını bildiğim için, ümitlerimi hiç yitirmedim.

Sahand Bey, benim, Ankara Büyükelçi Yardımcısı ile bağlantı kurmama yardımcı olmuştu. Onunla geçen sene sık sık yazıştık ancak bir türlü İran kapıları bana açılmıyordu. Bir de ekonomik destek aradığım için de, işleri zorlaştırıyordum. Birgün Dr. Kamran Hasemi, beni telefonla arayarak hemen projemi yazmamı istedi. Birden inanamadım, acaba gitme fırsatını yakalamış mıydım? Peki ben şimdi ne yapacaktım. Hemen yazdım gönderdim. Yine ses soluk kesildi. Bekleme süresi bazen çok uzun gelir insana, bir umut belirtisi olmuştu, Tahran Üniversitesinde biraraştırma yapma şansım olabilecekti. Ama beklemek en zor süreçti. Sonunda Kabul geldi ve ben İran'a çok arzu ettiğim yeni bir dostluk anlaşması yapmak üzere Tahran'a gidiyordum. Bir hafta önce Ankara Büyükelçiliğine 'Ulusal Kutlama Günleri' için özeld avetiye aldığımda, rüyalarımın gerçekleşmeye başladığını artık hissetmeye başlamıştım.

Bir yandan neler yapacağımı düşünürken, bir yandan da çevremdeki kişilerden tepkiler almaya başlamıştım bile. Neden İran?,başka yer mi kalmadı mı?, ya orada istenmeyen bir durum ile karşılaşırsan, ne yapacaktım?, Devrim Polisleri başı biraz açık kadını görünce hemen silahı dayıyormuş benim orada işim neymiş? Evet, onlarca soru ve yanıtsız cevaplar.

Ama tek bilinen gerçek, gitmeye karar vermiştim, hiç de korkum yoktu. Neden korkacakmışım ki, yanımda kalbimde taşıdığım kocaman bir yüreğim vardı. O'nun yansıması nasıl ols beni koruyacaktır diye düşünüyordum. O gece Sahand Bey ile Ankara yolculuğumuz sırasında İran'ın ne kadar değiştiğini anlatarak beni İran ileilgili ilk genel bilgileri almamı sağladı.

İnsan okuduklarını ve bildiklerini zaman içinde unutuyo rmalum, ben de İran hakkında, Rıza Pehlevi hakkında eskiden çok olumlu sözler duymuştum. Ancak şimdi neden böyle bir hükümet şekillenmesi gündeme gelmişti?,yaşanan geçmiş olaylarda neler olmuştu?, ilginç devrimlerin yanında herkesin söylediği ülkede sessiz bir'Cinsel Devrim' yaşanmıştı. Bu nasıl olmuştu gibi pek çok konu iyice ilgmi çekmeye başlamıştı. Benim de soracaklarım bu açıdan dikkat çekici olabilir. Bundan sonra bayağı kalabalık bir akademisyen grubuyla çeşitli araştırma konularına vakıf olabilir ve ülkeler arasında ilişkiler geliştirilebileceğime inandım.

Ve bu sabah saat 04.00 uçağı ile Sabiha Gökşen Havaalanından geldiğimde, kalbim pırpır atıyordu. Uçaktan inmeden once herkesin kendine bir çekidüzen vermesi gereken bir rütüel olacaktı. Uçaktaki kadınlar eğer başları açık ise (benimki gibi) hemen şallarımızı başımıza bağladık. Biz Müslüman kadınlar zaten namaz kılarken buna alışık olduğumuz için, zannetmiyorum ki, hiçbirimiz için bu durum zor gelmemiştir. Ama Avrupalı kadınlar için belki de farklı bir duygu hali yaratmış olabilir.

Şehrin merkezine geldiğimizde sabahın 07.00'siydi. İlk dinlenme faslından sonar beni Kültür Bakanlığı'na götürdüler. O kadar samimi ve içtendiler ki… Akademik çalışmaların dışında, ticari ve kültürel konularda da neler yapılabileceği konuştuk.Bugün İran'da Tahran'da geçirdiğim ilk günde, ben ietkileyen en sevimli manzara: 'el ele tutuşan başı yarı kapalı kızlar ve erkekler' oldu.

Hani Devrim Muhafızları gelip bizi korkutacaklardı. Hani her şey korkulu bir rüya gibiydi. Sonra yine güldüm içimden, yıllar once ülkemizin doğu illerine gittiğimde de anlatılan hikayelerin aslında çok da gerçek olmadığını gördüğümdeki şaşkınlık, haftanın ilk gününde kendiliğinden farklı bir tabloya dönüşmüştü buşehirde de...

Bunları söylemek için tabiki çok erkendi. Yarın TahranÜniversitesinde, bir sonraki gün de Kız Üniversitesi (Female University)'nde bakalım neler görecektim?? İzledikçe yazmaya, ve paylaşmaya devam edeceğim.

Ama üzücü olan tek şey aynı: 'Kadını kapatmak ve istemediği bir şeye zorlamak hiç adil, demokrat vee şitlikçi' değil…